Erkan AKBALIK

Erkan AKBALIK

[email protected]

Şehrimizi Ne Kadar Tanıyoruz? ( I )

16 Ekim 2017 - 19:22

Şehrimizi Ne Kadar Tanıyoruz? ( I )

 

            İçinde yaşadığımız,  ömrümüzü geçirdiğimiz şehirlerin de tıpkı insanlar gibi hayat hikâyeleri olduğunu hiç düşündünüz mü?

            Günlük yaşantımız içinde zaman zaman trafiğine, yoğunluğuna, binalarına, yoluna, yokuşuna, düzüne, yöneticisine, yönetilenine sitem ettiğimiz şehirler de tıpkı içinde barındırdığı insanları gibi bir hayata sahiptirler. Onların da yaşadıkları zaman dilimlerinde acı, tatlı, güzel, çirkin, sağlıklı, sağlıksız günlerinin hatta bazen insanlar gibi ölüme yaklaştıkları anların olduğu hayatları vardır. Ve biz bu şehirlerde yaşayanlar olarak bunun pek farkına varmayız, farkında olduğumuz genellikle yaşadığımız an ve ona yakın zaman parçasıdır. Hani şairin dediği gibi “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında”, şehirlerimizin dili olsa sanırım onlarda benzer dizeleri bize söyleyecekler ve “ben buradayım ve yaşıyorum beni tanıyın, fark edin artık!” diye sitem edeceklerdir.

            İnsan sosyal bir varlıktır. Tek başına kendini toplumdan dışlayarak yaşamak insan fıtratına aykırıdır. Bireyler sosyal çevrelerinde kendilerini hikâyeleri ile ifade ederler ve yer bulurlar. Yeni tanıştığımız birisi bize adını söyledikten sonra arkasından söyleyeceklerini merakla bekleriz çünkü isim ve görünüş tanımak için yeterli değildir. Karşımızdakinin kimlerden olduğu, memleketi, mesleği, varsa lakabı, ilgi alanları,  müşterek tanıdık olup olmadığı gibi birçok soru tanımak için cevaplanmayı bekler. Bu hareket tarzı, iş hayatında, komşulukta, kız alıp vermede, kısaca yeni bir çevreye girilen her alanda böyledir.

            Şehirlerde çok farklı değildir aslında. İçinde barındırdığı bizlerden kendisini tanımamızı ve kendisi ile tam olarak bütünleşmemizi isterler. Çoğunlukla sitem ettiğimiz, şehir kültürüne muhalif hareket edenlerin nahoş davranışlarının arka planında, yaşadığı şehir ile bütünleşememesi yatmaktadır. Aidiyet eksikliği vardır. Bir insan eğer evinde oturup televizyon izlerken odanın ortasına çer çöp atıyor ve hoyratça davranabiliyorsa –ki kimsenin yapmayacağı kanaatindeyim-, şehrin sokağına karşı da aynı davranışı sergileyebilir. Yaşam alanımız olan şehri evimiz gibi görmediğimiz sürece o şehre tam olarak ait olduğumuz söylenemez.

            Aidiyet meselesi sanırım en güzel matematik ile anlatılabilir. Matematiğin basit konularından biridir kümeler. Kümeler konusunda malum olduğu üzere “eleman” ve “kapsayan küme” gibi kavramlar vardır. Bizler evimizin birer elemanıyız, evimiz bizim kümemiz, sokaklar evimizi, mahalleler sokakları ve şehirlerde mahalleleri kapsayan kümelerdir. Biz evimizin elemanı iken sırası ile sokak, mahalle ve şehrin de doğal olarak elemanı olmaktayız. Bunun aksi davranışlar, anne ve babasını kabul eden birinin dede ve babaannesini kabul etmemesi gibidir.  Evimiz konusunda gösterdiğimiz hassasiyeti şehrimiz için de göstermek işin doğası gereğidir.

            İnsan, eğer doğup büyüdüğü şehirde kalmış ve hayatını kendi şehrinde devam ettiriyorsa, yaşadığı ortam kendisi için -farkında olmasa da- alışkanlığa dönüşmüş olur.
Hatta bu ortam adeta kendisinin bir parçası olmuştur. Çok tanınan ama bilinmeyendir. Bakkala ekmek almak için giderken her gün önünden geçtiği tarihi hamam onun bir parçasıdır fakat onun hakkında pek bir şey bilmez. Küçüklüğünden itibaren babasının elinden tutarak götürdüğü mahalle camisi hayatının bir parçası haline gelir fakat onun hakkındaki bilgisi de yok gibidir, büyüklerinin anlattığı doğru mu yanlış mı belli olmayan hikâyeler ile bilgilenir. Hayatımız günlük akışı içinde alışkanlıklarımızın dışına pek çıkamayız. Şehrimizin içinde yetişiriz, büyürüz, bizden bir parçadır, çok tanıdıktır fakat aslında bir o kadar da bize yabancıdır. Bir gün bir cenaze ya da bir düğün sebebi ile farklı bir semte gittiğimizde orayı hiç görmediğimizi ya da tanımadığımızı fark ederiz. Etrafa garip garip bakarız sanki farklı bir şehre gelmiş hissine kapılırız. Aslında bizimle ortak havayı teneffüs eden o semt aynı kendi semtimiz gibi yüzyıllardır oradadır ama yanı başımızdaki uzaktır.

            Genellikle elimiz ekmek tuttuktan sonra artık muhtelif amaçlı seyahatlere başlarız. Gittiğimiz farklı şehirlerde ziyaret ettiğimiz tarihi eserler ve tabii güzellikleri hayranlıkla seyreder, fotoğraflar, videolar çeker, notlar tutarız. Dönüşte güzel sohbetlerde eşe dosta anlatırız. Fakat yanı başımızdaki güzellikleri bazen göremeyiz. Onları ancak bir olay ile karşılaştığımızda fark ederiz. Bazen köşe başında eskilerden kalan güzel bir ev yıkılıp yerine ucube çok katlılar dikildiğinde, bazen de aylarca uğramadığımız parkta yapılacak değişiklikleri gündeme geldiğinde kabullenemeyiz. Sahiplenme duygularımız harekete geçer. Sahiplenme duygusu aslında aidiyet duygusu ile akrabadır. Size ait olduğunu düşündüğünüzü sahiplenirsiniz.

            Bir şehri tanımanın yolu, onu her yönü ile tanımak,  yakın ve uzak tarihini bilmek ve yaşadıklarını öğrenmekten geçmektedir. Örneğin bir eserin ortaya çıkış süreci ve ayakta tutmak için harcanan emekleri öğrenince, o esere bakışımız değişecektir. Ziyaret ettiğiniz tarihi caminin duvarına, kapısına, çeşmesine, bahçesine, içine, dışına yanlış bir şey yapıldığını fark ettiğinizde canınız acımaya başlayacaktır. Ya da o güzel eserin lehinde yapılan çalışmalar sizi sevindirecek ve mutlu olmanızı sağlayacaktır.          

            Bizler, Manisa gibi kadim bir şehirde yaşıyoruz. Bu şehir ciddi bir tarihe sahiptir, hayat hikâyesi çoktur ve derindir. Hikâyesi çok olan değerlidir. Aynı insanlar gibi, devletler gibi.

            Güzel şehrimizi biraz daha yakından tanıtmak adına, bazen bir satırla bazen de birkaç cümle ile özet denebilecek şekilde yakın tarihinden bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bu bilgilerin büyük çoğunluğunu, bir Manisa sever dostumuzdan temin ettiğim ve piyasada bulamadığım Sayın Sümer Gürel’in özellikle Manisa Belediyesi çalışmalarına yönelik yaptığı değerli araştırmalarını 1984 yılında kaleme aldığı “Cumhuriyet Döneminde Manisa Kent Monografisi Denemesi” adlı kitaptan yapacağım. Bu kitabın güncellenerek tekrar basılmasının faydalı olacağı kanaatindeyim.

            Manisa’nın yakın tarihinden kısa bilgiler;

·      Manisa ve çevresinde düşmana ve işgale karşı oluşturulan cemiyetler;

Manisa            – İstihlası Vatan, Cemaat-ı İslamiye ve Cemaat-ı Müderrisin

Kula                – Redd-i İlhak

Kırkağaç         – İstihlası Vatan

Soma               – Müdafaa-i Hukuk

Demirci           – Müdafaa-i Hukuk-i Osmani

Turgutlu          – Müdafaa-i Hukuk-i Osmani

Gördes            – Harekât-ı Milliye Teşkilatı

·      Manisa’nın Vilayet olması; Saruhan Sancağı 1922 yılına kadar Aydın Vilayetine bağlı kaldı. 1922 Yılında Aydın’dan bağımsız sancak oldu. 1923 Yılında bütün Mutasarrıflıkların vilayet sayılması üzerine Saruhan Sancağı da vilayet olmuş ve 1927 Yılında da Saruhan ismi Manisa olarak değiştirilmiştir.

·      1878 yılında 14 tütün işletmesi, 64 fırın vardır. Beyaz bez dokuyan 500 tezgâh bulunmaktadır. 1900’lü yılların başlarında el sanatları yok olmaya başladıkları halde kent merkezinde varlıkları lonca sistemi ile birlikte sürdürüyorlardı. Bedesten’in çevresinde çeşitli loncaların bulunduğu sokaklar vardı.(demirciler, urgancılar, keçeciler, semerciler, kuyumcular gibi)

·      1908 Yılında merkez ilçede 75 un değirmeni, 61 fırın, 5 un ve pamuk fabrikası bulunmaktadır.

·      1932 Yılında Merkez İlçe’de küçük sanayici olarak çalışan; 50 ayakkabıcı, 15 nalıncı, 5 yorgancı ve yatakçı, 10 bıçakçı ve silahçı, 6 keçeci, 60 berber, 4 kuyumcu, 10 saraç, 15 Marangoz, 10 doğramacı, 15 çilingir, 15 araba demircisi, 13 kara demirci, 20 arabacı, 23 nalbant, 13 semerci, 30 terzi, 11 tenekeci, 3 koltuk ve kanepeci, 1 payton arabacısı, 4 kalaycı, 4 fotoğrafçı, 15 seyyar fotoğrafçı vardı.

·      1932 Yılında Manisa Merkez’de bulunan fabrikalar;

1.      İsmet Bey Un ve Zeytinyağı Fabrikası

2.      Çelebizade Mehmet Bey Buz ve Un Fabrikası

3.      Selim Sırrı Bey Un, Zeytinyağı ve Pamuk

4.      Halit ve Enver Beyler Kösele Fabrikası

5.      Hasan Tahsin Bey Kösele Fabrikası

6.      Osman Bey Susam Yağı Fabrikası

7.      Çobanzade Necmedddin Bey Un ve Zeytinyağı Fabrikası

8.      Çobanzade Ermiyeli Hasan Bey Un ve Zeytinyağı Fabrikası

9.      Karaköyde Hüseyin Efendi Tektaş Un Fabrikası

10.  Karaburunlu Mehmet Efendi Tektaş Un Fabrikası

11.  Kadri ve Şürekası Un ve Yarma Fabrikası

12.  Konyalı Mehmet Efendi Yarma, Pamuk, Hububat Fabrikası

13.  Nazmi Efendi Tektaş Un Fabrikası  

·      Kentin doğusunda bulunan dabakhaneler 1935 yılına kadar bulundukları yerde çalıştılar. 1935 sonrasında Yenimahalle civarına taşındılar.

·      Birinci  Dünya savaşının devam ettiği yıllarda kentte 46148 Türk, 11324 Rum, 2527 Ermeni ve 1345 Musevi olmak üzere 61344 kişi yaşıyordu.

·      1920-40 Arası, yangından sonra Mutasarrıf Aziz Bey tarafından 29 Ekim 1922 günü belediye adına bir Fransız şehircilik firması ile mukavele yapılarak imar planı çalışmalarına başlanmış. Anlaşmaya göre de çarşının tanzimi hemen yapılmış şehrin genel imar planı bir yıl gibi kısa sürede uygulamaya elverişli duruma getirilmiştir.

·      1923-33 döneminde yapılan belediye çalışmaları içindeki park ve yeşil alan düzenlemelerinden en önemlisi, Osmanlı imparatorluğu dönemindeki hali çok kötü olan mezarlığın kent dışına taşınarak parsel esasında dayanan düzenli bir mezarlığın kurulmasıdır.  Yine bu dönemde 1922 yangınında kuruyan ve yanan yerlere ağaçlandırma çalışmaları yapılmıştır.

·      1922 yangını öncesi Ulu Mezarlığın bir bölümünü oluşturan Uluparkın yapımına 1936’da başlanmış ve 1940’larda tamamlanmıştır.

·      Eskiden adı Çamlık Park olarak anılan Fatih Parkının kuruluşu, 1870’lere dayanmaktadır.

·      1935-1942 döneminde yaptırılmış olan Çocuk Bahçesi ve parkında, Manisa’da ilk defa çocuk oyun alanının ayrılmış olması nedeni ile burası halk tarafından “Çocuk Bahçesi” olarak isimlendirilmiştir.

·     1935-42 döneminde, kentin çeşitli meydan ve caddelerine 5000 kadar ağaç dikilerek bulvar ve ağaçlık alanlar oluşturulmuştur. Yine bu dönemde Havuzlu Çarşının olduğu yerdeki Pazar yeri düzenlenerek park haline getirilmiştir.

·      1963 yılında yapılan Ulupark gazinosunun verimli çalışmaması ve birkaç yıl üst üste yapılan mesir sergisi nedeni ile park fonksiyonel eskimeye uğramış ve halkın ilgisini kaybetmiştir. Bu parka 6 bölümden oluşan planlama çalışmaları yapılmıştır.             Sera; burada Manisa’nın asma yetiştirmeye uygun iklimine adapte olabilecek gül fidanı üretimine ağırlık verilmiştir. Çocuk Bahçesiotopark (parkın güneydoğusunda 50 araçlık bir otopark yeri planlanmış ve uygulanmıştır.) minyatür hayvanat bahçesi, Japon bahçesi, gazino.

·      İzmir-Manisa karayolunda önce otobüsler çalışmıştır. 1968-1969 yıllarında daha çabuk ve daha ucuz yolcu taşıyan minibüslere karşı otobüsler yarışı kaybetmişlerdir. Bu yıllarda 60-70 kadar minibüs çalışıyordu. Daha sonraları yakıt fiyatlarındaki artış ve otobüslerin ucuz yolcu taşımaları ile başlayan İzmir-Manisa yolcu taşımacılığında otobüsler üstünlüğü tekrar ele geçirmişler sayıları her geçen gün artmıştır.

·      Manisa’nın en eski otobüs garajı 1953 yılında Çarşı Mahallesinde kent içinde bulunuyordu. Bu garaj 4520 metrekarelik bir alan kaplıyordu.  Artan trafik yükü ile birlikte yeni bir garaj ihtiyacı doğmuş ve İzmir-Bursa sürat yolu bu amaca en uygun yer olarak düşünülmüştür. İmar planı raporunda garajın seçim yeri nedenleri arasında transit otobüslerin durumu ve gürültü konusunun düşünüldüğü ayrıca demiryolu istasyonuna yakınlık demiryolu ile kent arasında kalması gibi faktörlerin göz önünde bulundurulduğu belirtilmektedir. Yeni garajın yapımına Aralık 1964’te başlanmış 1. Kısmın ihalesi 30 Nisan 1965’de, 2. Kısmın ihalesi 30 Haziran 1965’de, 3. Kısmın temel atma töreni de 17 Ağustos 1967 tarihinde yapılmıştır. Yeni garaj 15 Şubat 1977 de hizmete girmiştir.

·      19 Mayıs 1937’de asfaltlanması özel idare tarafından yapılan Atatürk Bulvarı hizmete açılmıştır. Bu yol Manisa’da asfaltlanan ilk yoldur.

Moris Şinasi hastanesinin adı 1970 yılına kadar “ Beynelminel Moris Şinasi Hastanesi”dir. Bu tarihten sonra isim ve ihtisas değiştirerek “Moris Şinasi Çocuk Hastanesi” olmuştur.

            (Yazının II. Bölümünde, Manisa’nın ilgi çekici yakın tarihi hakkında verilecek bilgiler ile devam edecektir)

 

Erkan AKBALIK

 

            

Reklam