SARUHAN BEY VE HACET MESCİDİ
Manisa gibi güzel bir şehrin kapılarını Türk-İslam Dünyasına açan,
Bu şirin beldede Bizans hâkimiyetine son veren Komutan,
Büyük bir Türkmen Beyi,
Manisa’nın Fatihi,
Sıfatlarını ve şerefini taşıyan kimdir sorusuna hiç tereddütsüz herkesin cevabı SARUHAN BEY olacaktır.
Saruhan Bey, gelecekte Dünyaya hükmedecek olan Osmanlı Devleti’nin en meşhur ve muhteşem padişahlarından bazılarının yetiştirileceği Manisa’yı Türk Milletine hediye eden Beyoğlu Bey’dir. Dedesi Selçuklu Devleti’ne hizmet etmiş bulunan Harezm emirlerinden Saruhan Bey, babası ise Alpagu (Alpağı) Bey’dir.
Manisa Fatihi Saruhan Bey’in Selçukluların uç beylerinden olduğu kabul edilmektedir. 1300’lerin başlarından itibaren bölgedeki Bizans hâkimiyetini bitirmek için çok uğraşılmıştır. Bu uğurda çok ciddi savaşlar verilmiş, çok can kaybedilmiştir.
Bugünkü Manisa’yı almak için verilen uzun soluklu ve zorlu mücadeleler nihayet meyvesini vermiş ve 1313 yılında Saruhan Bey Manisa’yı fethetmiştir. Bu beldenin fethi önemi büyük olan bir kazanımdır. Manisa konumu ve sahip olduğu kalesi itibariyle korunaklı bir şehirdir ve fethin hemen sonrası Beyliğin merkezi olmuştur.
FETİH MESCİDİ
Manisa’nın -ki o zaman şehir kale içindedir- fethi ile birlikte, Manisa Fatihi Saruhan Bey adet olduğu üzere kale surlarının içine ve kale kapılarına yakın bir yere Fetih Camii’ni (Kale ya da Hacet Mescidi olarak da bilinir) ve onunla birlikte hemen batısına da bir çeşme yaptırır. Günümüze ulaşmış herhangi bir kaydı veya kitabesi olmayan mescidin planı ve kullanılan malzemeler itibariyle fethe denk gelen yıllarda yapıldığı kabul edilmektedir.
Bu eser Saruhan Bey’in Manisa’da yaptırdığı ve günümüze ulaşan tek eseridir.
Fetihten sonra zaman içinde yerleşim ve günlük hayat kale dışına da çıkmış ve yavaş yavaş şehir gelişimini dışarıda devam ettirmiştir. Manisa’nın 1410 yılından itibaren Osmanlı Devleti’ne geçmesinden sonra kalenin işlevi azalarak devam etmiştir.
Sayın Feridun Emecen hocamızın çalışmalarında belirttiği üzere, kalenin onarımına yönelik ilk kayıt 1553 yılına aittir. 1576 Yılında kısmi bir onarım daha geçirir. Kalenin kullanıldığına ilişkin bir kayıt ise 1657 yılına aittir ve bu kayıtta Kale’de görevli piyade askerlerin İzmir’de yeni yapılan kaleye aktarıldığı belirtilmektedir. Buradan da şunu anlıyoruz ki kale bu yıllara kadar askeri amaçlı da olsa kullanılmıştır.
Hakkı Acun hocamız Mescidin 1671 tarihinde onarıldığı notunu çalışmasına düşmüştür.
Maalesef Kale ve Mescit günümüzde çok iç açıcı durumda değildir. Fakat bir müjde de vermek isterim. Bu konuda ilgili kişi ve birimler tarafından çalışmaların başlatıldığını duymaktayız.
İlimizin değerli yöneticileri tarafından yapılan çalışmalara bir yenisi daha eklenerek, Kurşunlu Han, İlyas Bey Mescidi vb. diğer örneklerde olduğu gibi Hacet Mescidinin de yakın zamanda kurtarılacağına olan inancımız tamdır. Bu konuda başlatıldığı haberini duyduğumuz çalışmaların gerekli yasal süreci tamamlayarak en kısa sürede hayata geçirileceğine gönülden inanıyoruz.
Birkaç not ve öneri;
- Bu mescit Manisa Fatihi Saruhan Bey’in Manisa’da bizlere ulaşan tek eseridir.
- Eser her geçen gün hızlı bir şekilde tahrip olmaktadır.
- Fazla vakit yoktur.
- Eğer yasal bir engel yoksa -restorasyon çalışmaları başlayıncaya kadar- mescidin öncelikle içinin ve çevresinin çöplerden arındırılmasının,
- Etrafının çevrilerek güvenliğinin sağlanmasının,
- Bir tabela ile mescid hakkında ve yapılan/yapılacak çalışma hakkında bilgi verilmesi çok faydalı olacaktır.
- Bu eserin adı Hacet Mescididir (Kale ya da Fetih Mescidi olarak da bilinir).
- Manisa tarihine ışık tutanlardan Sayın Nusret Köklü’nün belirttiği ve Hakkı Acun hocamızın buna kitabında yer verdiği gibi bu mescidin içinde bir yatır/türbe yoktur. Bununla ilgili de herhangi bir kayda rastlanılmamıştır.
- Halkımızın adet edindiği üzere Hıdırellez günü buraya gelip bir yatır ziyareti yapması, çaputlar bağlaması, tavaf etmesi, orada sözde medfun kişiden taleplerde bulunması gibi konuların İslam inancına uygun olmadığı hususunun bilgilendirici tabelalar ile yapılması önemlidir (Türkiye’nin muhtelif yerlerinde müftülüklerimizce yapıldığı gibi)
Türk Milleti ve onun bir parçası olarak Manisalılar, ceddine ve onun mirasına sahip çıkma konusunda hassastır. Vefalıdır. Bu eserleri ayakta tutmak ve bizden sonra gelen nesillere aktarmak, onlara karşı borcumuzdur.
Şehirlerin tarihi dokusu aynı zamanda şehrin belleği olma görevini yerine getirmektedir. Tarihini kaybeden toplumlar hafızasını da kaybetmiş olacaktır. Bizler atalarımızdan bugünlere erişebilmeyi başarmış eserleri ayakta tutarak, gelecek nesillerimize aktaracağımız milli genleri de canlı tutmuş olacağız. Bu faaliyetler göründüğünden çok daha fazla anlam taşımaktadırlar. Mevzuu 2 sütun, 4 taş, bir kapı, 10 tuğla meselesi değildir.
Erkan Akbalık