Erkan AKBALIK

Erkan AKBALIK

[email protected]

MANİSA SEVDASI, İKİ KADI, İKİ ŞİİR VE İKİ VEHBİ

19 Ağustos 2017 - 09:44

MANİSA SEVDASI, İKİ KADI, İKİ ŞİİR VE İKİ VEHBİ

            Manisa tarihinde, bu kadim şehre sevdalanmış nice insanlar vardır. Bu güzel insanların kimisi Manisalı bile değildir. Bazıları görev icabı geldikleri, bazıları ise çeşitli vesileler ile geldikleri bu şehre tutku ile bağlılık duymuşlardır. Bu Manisa sevdalılarının bazıları halkımızca malum iken bazıları günümüzde maalesef unutulmuşlardır. Bu isimleri unutulmuş ve artık tanınmaz olmuş hemşehri ya da fahri hemşehrilerimiz bazen bir kitabın satırları arasında hiç beklemediğiniz bir anda karşımıza çıkıveriyorlar. Gönlü Manisa’ya rabt olmuş bu güzel insanlar,  tutkularını bazen yazdıkları kitapların paragraflarına yerleştirdikleri tasvirlere, bazen de şiirlerindeki mısralara bir dantel naifliği ile işliyorlar.   

            Bu sevdalılardan ikisi vardır ki, farklı zamanlarda yaşamış olmalarına rağmen, hayatları ilginç bir şekilde kesişmektedir. İkisi de Manisa’da “KADI”lık yapmış ve ikisinin de adı  “VEHBİ” dir. Fakat aralarında 76 yıllık bir mesafe vardır.

            İki  “VEHBİ”den büyük olanı, Seyyid Vehbi’dir. 1674 yılında İstanbul Kabataş’da doğmuş ve 1736’da İstanbul’da vefat etmiştir. Küçük olanı ise, Sünbülzade Vehbi’dir. Sünbülzade Vehbi ise 1718’de Maraş’ta doğmuş ve 1809’da İstanbul’da vefat etmiştir.

            Seyyid Vehbi, XVIII. yüzyılın divan sahibi şairlerindendir.  Gerçek adı Hüseyin’dir. Babası Kethüda Hacı Ahmet Efendi’dir. Ailenin soyu Ehl-i Beyt’e dayandığı için Seyyid Vehbi olarak anılmıştır[1].  Seyyid Vehbi zamanına göre oldukça iyi eğitim görerek 1696 yılında Müderrisliğe kadar yükselmiştir. Bu arada edebi kişiliğinin gereği, yazdığı kaside ve tarihlerle devrin padişahı olan III. Ahmed’in takdirine mazhar olmuştur. Surname adlı eserini 1720’de yazınca şöhreti doruğa ulaşmıştır.

            Bu şöhret kendisine, 1725’de Tebriz’in ikinci kez fethedilmesi ile kadılık vazifesinin kapılarını açtı. Sonrasında Kayseri, Manisa ve Halep kadılığı görevlerinde bulundu. Her fani gibi kendisine Hakkın emri ulaşınca, İstanbul Aksaray’da bulunan evinde 1736 yılında vefat etmiştir. Cenazesi Cerrah Mehmet Paşa Camii civarındaki bulunan Canbaziye Mescidi'ne defnedilmiştir. Seyyid Vehbi Manisa’daki Kadılık görevini 1716-1717 yıllarında ifa etmiştir.

            Eserleri; Türkçe Divanı,  Hadisi Erbain Tercümesi, Sulhiyye Risalesi (Pasarofça antlaşması hakkında bilgi verir) ve en önemli eseri olarak bilinen Sûrname’dir.

            Sünbülzade Vehbi, Maraşlı, bilgin ve şair olarak bilinen Raşit isimli babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Gerçek adı Mehmet’tir. Sünbülzade Vehbi ile Seyyid Vehbi’nin yolları ilk defa Sünbülzade’nin doğumunda kesişecektir. Seyyid Vehbi 1718 Yılında Halep’te KADI iken Sünbülzade Vehbi’nin babası Raşit Efendi de Kadı Yardımcısıdır. Seyyid Vehbi’ye bir oğlunun olduğu müjdesini verince çok sevinmiş ve kendi adının takılmasını istemiştir [2]. Raşit Efendi’de bu talebi memnuniyet ile karşılamış ve oğluna ikinci isim olarak Vehbi’yi koymuştur. Kendisi de bu ismini şiirlerinde mahlas olarak kullanmıştır.

            Sünbülzade Vehbi, Maraş’ta çok iyi medrese eğitimi görmüştür. Eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a gitmiş ve kasideleri ile kendini devlet büyüklerine tanıtmıştır. Muhtelif Osmanlı şehirlerinde kadı olarak görev yapmıştır.

                İsim babası Seyyid Vehbi’den 76 yıl sonra Manisa Kadısı olan Sünbülzade Vehbi ise bu göreve bir azil sonucu atanmıştır. Olay şöyledir: Sünbülzade Vehbi, 1788-1789 yıllarında Eski Zağra Kadısı iken daha evvel Rodos kadılığı sırasında Kırım Hanı Şahin Giray' ı mahkeme ederek idama sebep olduğunu bahane eden Tatarlarca evi ve mahkemesi basılmış, malı mülkü yağma edilerek ailesi ve yardımcıları ile birlikte 45 gün tutuklu kalmıştır. Padişah III. Selim'in emriyle tutukluluk hali sona ermişse de kadılık görevinden azledilmiş ve üç sene boşta kalmıştır. Bu azil sırasında III. Selim'e yeni bir görev vermesi için kasideler yazmış, tamamladığı divanını da 1791 yılında padişaha sunmuştur. Bütün bu şiirle yalvarışlardan sonra III. Selim'den muhtemelen nereyi istediğine dair bir işaret almış olmalı ki, bu sefer isim babası Seyyid Vehbi'nin "Mağnisa" Redifli Gazelini tahmis ederek, gözünün Manisa Kadılığında olduğunu ihsas etmiştir. III. Selim bu güzel şiir karşısında yumuşamış şairin isteği doğrultusunda üç yıllık ma'zuliyetini sona erdirip Manisa Kadılığına tayin etmiştir. [3]

            “Mağnisa” Gazelini Seyyid Vehbi’nin yazdığını ve Sünbülzade Vehbi’nin bunu tahmis ederek III. Selim’e arz ettiğini söylerken geçen “tahmis”, Divan Edebiyatında bir gazelin her beytinin başına üç dize katılması durumudur, yani beşleme de denilebilir.

            Manisa’da kaldığı süre içinde, bu güzel şehre adeta aşık olan Seyyid Vehbi, Manisa günlerine olan özlemini Halep’te yazdığı gazelinde kağıda dökmüştür. Aşağıda ilk önce Seyyid Vehbi tarafından yazılan MAĞNİSA gazelinin asıl halini ve karşılığında sadeleştirilmiş halini göreceksiniz. Akabinde aynı işlemi Sünbülzade Vehbi tarafından tahmis edilmiş hali ile sadeleştirilmiş şekli arz edilecektir. Sadeleştirilmiş mısralar asıl mısraların bitiminde daha içeriden ve italik olarak yazılmıştır.

MAĞNİSA

Dil virüp bir saçı leylâsına Maġnisa’nun

Düşdi gönlüm yine sevdâsına Maġnisa’nun

 

                        Gönül verdim bir siyah saçlı güzeline Manisa’nın

                        Düştü gönlüm yine sevdasına Manisa’nın

 

Bu ne nimetdür olur her gice bir sohbet-i has

Hiç doyulmaz hele bozasına Maġnisa’nun

 

                        Bu ne nimettir ki her gece özel sohbetler olur

                        Hiç doyulmaz hele bozasına Manisa’nın

 

Kûh u sahrâsına ey bâd beyân it şevkum

Bildür a’lasına ednâsına Maġnisa'nun

 

                        Ey rüzgâr, ovasına ve dağına bildir arzumu

                        Bildir küçüğüne büyüğüne Manisa’nın

 

Virelüm her ne ise mâ-hasal-ı  seyr ü sefer

Müjde-gânî-i temâşâsına Maġnisa'nun

 

                        Verelim (oraya) gidişin her ne ise maliyeti

                        Müjdesi doya doya seyretmesi Manisa’nın

 

Halkınun  bâis-i âsâyişidür ey Vehbî

Hak safâlar vire mollâsına Maġnisa’nun

 

                        Halkının asayişine sebeptir ey Vehbi

                        Hak Safalar versin “Kadı”sına Manisa’nın

 

Dem-i cân-bahş-ı Mesîha eser-i ‘adli ile

Oldı elhak sebeb ihyâsına Maġnisa’nun

 

                        Adaleti ile, Mesih’in can bahşeden nefesi gibi

                        Hiç şüphesiz ihyasına sebep oldu Manisa’nın

 

Böyle ‘âlî-himemi kendüye teshîr itmiş

Âferin himmet-i vâlâsına Maġnisa’nun

 

                        Böyle yüksek gayretleri geniş toprakları kendine bağlamış

                        Aferin bu yüksek gayreti gösterenlere Manisa’nın

Seyyid Vehbi [4]

 

 

MAĞNİSA (Tahmis)

Meyl idüp hüsn-i dil-arasına Mağnisanun

Oldum üftade temennasına Mağnisanun

Kays olursam nola sahrasına Mağnisanun

Dil virüp bir saçı leylasına Mağnisanun

Düşdi gönlüm yine sevdasına Mağnisanun

 

                        Meyl edip gönülleri süsleyen güzelliğine Manisa’nın

                        Oldum biçare düşkün temennasına Manisa’nın

                        Mecnun olursam ne olur (güzel) ovasına Manisa’nın

                        Gönül verdim bir siyah saçlı güzeline Manisa’nın

                        Düştü gönlüm yine sevdasına Manisa’nın

 

Hak-i pakinde nihandur niçe hasiyyet-i has

Mivesi za'ika-i cana virür lezzet-i has

Gündüzin Jale-sitanında görüp işret-i has

Bu ne ni'metdür olur her gice bir sohbet-i has

Hiç toyulmaz hele burasına Mağnisa'nun

 

                        O temiz toprağında nice güzelliklerin özü saklıdır

                        Meyvelerinin lezzeti insanın canına can katar

                        Gündüzleri lale bahçelerinde özel işret meclisleri görüp

                        Bu ne nimettir ki her gece özel sohbetler olur

                        Hiç doyulmaz hele bozasına Manisa’nın

 

Varup ol su-yı dil-araya 'ıyan it şevkum

Akıdup eşküni ey dide, revan it şevkum

Sen de ey ah-ı 'alev- zad vezan it şevkum

Kuh ü sahrasına ey bad beyan it şevkum

Bildür a'lasına ednasına Mağnisa'nun

 

                        Varıp gözyaşlarımı o gönlü okşayana( Manisa’ya) bildir arzumu

                        Akıtıp yaşlarını ey göz (Manisa’ya) gönder arzumu,

                        Sen de ey içimdeki ateş ahımla beraber yolla arzumu

                        Ey rüzgâr, ovasına ve dağına bildir arzumu

                        Bildir küçüğüne büyüğüne Manisa’nın

 

Tob-ı ah ile bulup kal'a-i maksuda zafer

Bend-i zindan-ı elemden ele girseydi meferr

Kalmadı tende mecal ü dil-i gam-didede fer

Virelüm her ne ise ma-hasal-ı seyr ü sefer

Müjde-gani-i temaşasına Mağnisa'nun

 

                        Top gibi olan ahım hedef kaleyi bulup (eyleyecektir) zafer

                        Elem zindanının zincirlerini kırıp bir yere kaçabilseydi

                        Kalmadı canımda mecal, gönül gözümde fer

                        Verelim (oraya) gidişin her ne ise maliyeti

                        Müjdesi doya doya seyretmesi Manisa’nın

 

Mansıb, erbab-ı heves hahişidür ey Vehbi

Ma'delet ehl-i mürüvvet işidur ey Vehbi

Böyle dirlerse efendün işidür ey Vehbi

Halkınun bais-i asayişidür ey Vehbi

Hak safalar vire monlasına Mağnisa'nun

 

                        Makam mevki, çok arzulayanlarındır ey Vehbi

                        Adalet ise mürüvvet ehlinin işidir ey Vehbi

                        Böyle söylersen efendin (III. Selim) işitir ey Vehbi

                        Halkının asayişine sebeptir ey Vehbi

                        Hak Safalar versin “Kadı”sına Manisa’nın

 

Ol himem-perver-i 'asrun nazar-ı 'adli ile

Gitsem ol semte eğer reh-güzer-i 'azli ile

Diyeler hakkuma guş-i haber-i 'adli ile

Dem-i can-bahş-i Mesiha eser-i 'adli ile

Oldı elhak sebeb ihyasına Mağnisa'nun

 

                        O asrın himmet severi (III. Selim) adalet gözü ile bakarsa

                        Eğer azil yolu ile o semte (Manisa’ya) gidersem

                        Duyanlar da şimdi adalet yerini buldu desinler

                        Adaleti ile Mesih’in can bahşeden nefesi gibi

                        Hiç şüphesiz ihyasına sebep oldu Manisa’nın

 

O kerimün himemi 'aleme te' sir itmiş

Niçe virane-dili şefkati ta'mir itmiş

Pertev-i re'feti bu şehri de tenvir itmiş

Böyle 'a1i-himemi kendüye teshir itmiş

Aferin himmet-i valasına Mağnisa'nun

 

                        O himmet sahibinin keremi bütün âleme tesir etmiş

                        Nice kırık gönülleri onun şefkati tamir etmiş

                        Merhametinin ışığı bu şehri de aydınlatmış

                        Böyle yüksek gayretleri geniş toprakları kendine bağlamış

                        Aferin bu yüksek gayreti gösterenlere Manisa’nın

Sünbülzade Vehbi

 

KAYNAKÇA:

[1] www.turkedebiyati.org

[2] Süreyya Beyzadeoğlu, İlmi Araştırmalar, Sayı 22, 2006, S.8,

[3] Süreyya Beyzadeoğlu, İlmi Araştırmalar, Sayı 22, 2006, S.9,

[4] Hamit Dikmen, Ç.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.5,  2005,S.2

 

 

Reklam