Manisa Devlet Hastanesi ve Morris Şinasi Hastanesi Özelinde
MANİSALININ VEFA İMTİHANI
Vefa; “Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı” şeklinde tanımlanmış Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, Kubbealtı Lügatte yine benzer bir anlam olarak “Dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadâkat” diye ifade edilmiş. Kısaca iyilik gördüğün, sevgi gördüğün, hizmet aldığın, dostluk yaptıklarına karşı aynı şekilde mukabelede bulunmak, işin ve menfaatin bittiğinde karşı tarafı unutup yüzüstü bırakmamaktır.
Vefayı sadece insanlara karşı olduğu kanaati yaygın ise de aslında vefa bütün canlılara ve hatta cansızlara karşı da gösterilmektedir/gösterilmelidir. Gerçek bir hikâye okumuştum. Sanırım birçoğunuz benzerlerini defalarca okumuş, şahit olmuşsunuzdur. Anadolu’da bir kasabada yıllarca kendisine bakan sahibi rahatsızlanan bir köpek bütün süreci yakından takip eder. Sahibi tedavi için araçla şehre götürülür. Arabaya binmek ister fakat alınmaz. O da arkasından takip eder. Sahibinin hastanede kaldığı süreyi o da hastane bahçesinde geçirir. Kendisine verilen hiçbir şeyi yemez. Sahibi bir süre sonra vefat eder. Köpeklerin sezilerini herkes bilir. Sahibi hastaneden mezarlığa götürülürken cenaze aracındakinin o olduğunu bilerek takip eder. Defin işleminden sonra mezarı başına yatar ve hiçbir yere gitmez. Orada da kendisine getirilen yiyecekleri yemez. Bir süre sonra o da orada ölür. Sanırım insan dışındaki canlılarda vefa duygusuna verilebilecek en iyi örneklerden biri de budur. Bu tür yaşanmışlıkları diğer türdeki hayvanlar için de verebiliriz.
Yine Anadolu’da ilim sahibi bir zat uzun yokluk yıllarında yanından hiç ayırmadığı ve tek olan tahta kaşık ile yemeğini yemektedir. Yılların getirdiği yıpranmışlık ile bir gün tahta kaşık sapından kırılır. Kaşığı atmaz bir tel ile kırılan yeri onarır ve kullanmaya devam eder. Gel zaman git zaman kendisinin uykuda olduğu sırada bir öğrencisi daha önceden temin ettiği modern tarzdaki metal kaşığı hocasına iyilik yaptığını düşünerek tahta kaşık ile yer değiştirir. Tahta kaşığı ise bir kâğıda güzelce sararak atar. Hoca uyanıp kaşığa ihtiyacı olduğunda metal kaşık kendisine verilince, tahta kaşığına ne olduğunu sorar. Öğrencisi yaptıklarını anlatır. Hoca kendisine kızarak derhal attığı yerden kaşığını getirmesini ister. Kaşık getirilir. Ve talebesine en büyük dersi verir. “Bu kaşık yıllarca bana hizmet etti, bunu nasıl atarsın” diyerek kızgınlığı ile birlikte vefasını da gösterir.
Manisa, 1919-1922 yılları arasında tarihinin en acı üç buçuk yılını geçirir. Yunan işgalinde kalır. İşgalciler giderken malum olduğu üzere Manisa’yı yakarlar. Neredeyse hiçbir şey kalmaz. Manisa’nın kurtuluşu sonrası hemen toparlanma, ayağa kalkma süreci başlar. Bu kapsamda 1930’lu yıllarda şehir adeta tekrar kurulur. Bir şehrin en önemli ve vazgeçilmez unsurlarından biri de hiç şüphesiz hastaneleridir. Manisa Devlet Hastanesi de diğerleri gibi yokluk içinde şehre kazandırılan en önemli eserlerdendir. Aynı yıllarda Kitapsaray, Kız Meslek lisesi, Doğum Evi, Dispanser, İstasyon Binası vb. birçok yapı şehri adeta süslemiştir. Bunların hepsi devletimiz tarafından yaptırılmıştır.
Yine 1930’lu yıllarda Manisa’nın batısında Akmescit mahallesinde bir hastane yapılır. Hemen hemen bütün Manisalılar bu hastaneyi yaptıran Morris Şinasi adlı Manisalı Yahudi vatandaşımızın hikayesini bilirler. Kısaca hatırlatalım. Fakir geçen çocukluk döneminde rahatsızlanır, bir Türk doktor tedavisini yapar ve şifa bulur. İlerleyen zaman içerisinde Amerika’ya göçer orada tütün işine girer ve zengin olur. Yaşı ilerlediğinde kendisi bir vasiyet yazar. Bu vasiyete göre Manisa’da bir hastane yapılmasını ister ve o gün için vasiyetinde yer alan miktarın üçte birini bu hastaneye ayırır. Hastane için bir vakıf kurulur. Kendisinin ömrü yetmez. Vasiyetini hanımı yerine getir. O yılların ülkedeki en gelişmiş hastanelerinden biri ayağa kaldırılır. Öyle ki İran Şahı’nın Türkiye ziyaretinde Atatürk bu hastaneyi kendisine göstermek için İzmir’den Manisa’ya getirir.
Hastane sonradan çocuk hastanesi olarak yakın yıllara kadar hizmet verir. Birçok Manisalı gece gündüz hastalanan çocuklarını buraya getirmiştir. Yazımızın konusu vefa idi. Morris Şinasi doğduğu topraklara ve bir daha geri dönmesi mümkün olmayan ve hiçbir menfaati kalmayan topraklara bir vefa örneği olarak bu hastaneyi yaptırmıştır.
Günümüzde şehrimizde çok donanımlı ve güzel hastaneler yapıldı. Artık ihtiyaç halinde bu yeni hastaneleri kullanıyoruz. Eski Devlet Hastanesi ve Morris Şinasi bu vasıflarını kaybettiler. Fakat üzülerek görüyoruz ki bu binalar terk edilmiş ve bakımsız halleri ile vicdanlarımızı kanatmaktadır.
Manisalılardan ve yolu Manisa’dan geçen atamalı memurlarımızdan olup da bu hastanelerden hizmet almayan var mıdır? Nice üzüntülere, acılara sahne olduğu gibi nice mutlu anlar da yaşanmıştır bu binalarda. Hepimizin kahrını çeken bu binalara sahip çıkmak Manisalıların vefasını gösterecektir. Bu binaların ana unsurları (teknik bilgi sahibi kişilerin ifadesiyle) hala sağlamdır. Dolayısıyla kullanılabilirler. Hangi amaç için kullanılırsa kullanılsın ama ayakta kalmalılar. Bu tür objeler şehrin hafızasının diri kalması için elzemdir. Yapılacak tadilat ile bu binalar birçok amaç için kullanılabilir. Bunu şehrimizin değerli yöneticileri daha iyi takdir edecektir.
Bu arada VEFA aynı zamanda İstanbul’da bir semt adıdır. Bu kelimenin karşılığının sadece bir semt adı olmadığını hatırlama/hatırlatma zamanıdır.
Erkan AKBALIK
FACEBOOK YORUMLAR