MANİSA-AMANULLAH HAN VE AFGANİSTAN MESELESİNE DAİR -I-
Manisa Belediye Tabipliğine, 1899 yılında Tabib-i Evvel (Başhekim) rütbesi ile Menemen’den bir doktor atanır. Eğitime çok önem veren, ileri fikirli, aydın kişilikli cevval biridir Dr. Mehmed Hüsnü Bey. İç hastalıklar dalında çok araştırmalar yapmış, geniş bilgilere sahiptir. Gureba Hastanesi ve Bimarhane’deki hastalar ile yakından ilgilenir. Mesleğini icra ederken bir taraftan da şehrin eğitim faaliyetlerine aktif şekilde katkılarda bulunur. Önceki görev yeri Menemen’de, Ali Muzaffer, Ahmed Muammer ve Hasan Kenan adını verdikleri çocukları olur. Mahire ve Hüsniye isimleri kızları ise Manisa’da dünyaya gelir. Zor yıllar ve imkansızlıklara rağmen Mehmed Hüsnü Bey evlatlarına devrinin en iyi eğitimini aldırabilmek için çok uğraşır.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Dr. Mehmed Hüsnü Bey Tabip Yüzbaşı rütbesi ile Manisa civarında vazifesine devam eder. Bu arada Çanakkale muharebeleri başlar, Tıp eğitimi gören büyük oğlu Ali Muzaffer Bey Çanakkale muharebelerine katılır. Diğer oğlu Ahmed Muammer Bey ise Galiçya cephesinde çarpışmaktadır.
Dr. Mehmed Hüsnü Bey 1916 Yılında, Manisa bölgesindeki görevi esnasında, dönemin meşhur ve melun salgını tifüse yakalanır ve 14 Haziran Rumî 1332 (1916) senesinde 61 yaşında vefat eder. Resmî bir cenaze töreni ve pek kalabalık bir halk tarafından Manisa’nın Sultan Hamamı civarında Paşa mezarlığında, Sultan caddesine nâzır cephenin ortasına defnedilerek Manisa’nın ebedi misafiri olur. Çok daha fazla tanınmayı hak eden Dr. Mehmed Hüsnü Bey’in hayatını daha detaylı bir şekilde ilerleyen günlerde sizler ile paylaşacağız. (Aile ile ilgili çok daha kapsamlı araştırma ve yazım çalışması Dr. Mehmed Hüsnü Bey’in torunlarından Hümeyra Hanım tarafından devam edilmektedir.)
Vefatı sonrasında aile efradı hayatlarını İstanbul’da sürdürürler. Her biri merhum babalarının hedefi doğrultusunda aydın ve eğitimli bireyler olarak yollarına devam ederler. Konumuz ile ilgisinden dolayı yazımıza Manisa doğumlu en küçük kızları Hüsniye Hanım ile devam edeceğiz.
Hüsniye Hanım evlilik çağına geldiğinde Dr. Fazıl Doğan ile evlenir. Bu ismi sanırım birçok okur hatırlayacaktır. Dr. Fazıl Bey “İstiklal Madalyası” sahibi, Millî Mücadele kahramanlarından ve Emet/Kütahya bölgesi komutanıdır. Verdiği mücadele ile bölgenin kurtuluşundaki en önemli pay sahiplerindendir. Hüsniye Hanım ve Dr. Fazıl Bey’in evliliklerinden Gültekin ve İlter ismini verdikleri iki evlatları dünyaya gelir.
İlter Bey iş adamıdır. 1957 Yılında Naciye Hanım ile hayatını birleştirir. Naciye Hanım gerek Türkiye için gerekse Afganistan için çok önemli bir ailenin kızıdır. Babası Atatürk’ün yakın dostu Afganistan Kralı Amanullah Han’dır. Prenses Naciye Hanım Roma’da dünyaya gelir ve eğitimini burada tamamlar. İstanbul’daki aile bireylerini ziyarete geldiği bir dönemde İlter Bey ile tanışırlar ve evlenirler. Dolayısıyla Dr. Mehmet Hüsnü Bey’in Manisa doğumlu kızı Hüsniye Hanım ve eşi Dr. Fazıl Doğan ile Afgan Kralı Amanullah Han ve eşi Kraliçe Süreyya dünür olurlar. Prenses Naciye Hanım ve İlter Bey hayatlarını birleştirdikten sonra Ömer Doğan ve Hümeyra isimli iki çocukları olur.
Hümeyra Hanım, ilk ve orta öğretim yıllarını, ağabeyi Ömer Fazıl Bey ile birlikte babaları İlter Bey’in Prina Fabrikası’nın olduğu Ayvalık'ta geçirirler. 1976'da Ayvalık'tan İstanbul'a taşındıktan sonra Hümeyra Hanım, 1978'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Filolojisi’ sine başlar ve 1982' de mezun olur. Emekli olduğu 2013 yılına kadar Uluslararası Göç Komisyonu'nda çalışır. 1988 Yılında Mevlüt Gücük Beyefendi ile evlenirler. Osmanlıca el yazısı, arşiv belgeleri ve hatta mezar taşları okuma kurslarına katıldıktan sonra babasının aile arşivindeki belgeleri, mektupları, fotoğrafları tasnif etti. Büyükbabası Doktor Fazıl Doğan'ın Millî Mücadele anılarının aslını babasının kütüphanesinde bularak, kitap haline getirdi ve kitap İş Bankası yayınlarınca yayınlandı. Şimdi, arşiv tasnifi ile ilgili çalışmalarına devam etmekte ve tarihi değeri olan aile içi mektupları kitaplaştırmaya çalışmaktadır. Hümeyra Hanım ile ailesinin Manisa hayatını araştırmaları sırasında tanıştık ve bu tanışmadan onur duydum.
Yazımızda Hümeyra Hanım’ın, dedesi Afgan Kralı Amanullah Han’ın ülkesinde yapmak istedikleri, niçin hayata geçiremediği, Atatürk ile münasebetleri gibi konulardaki görüşlerini paylaşmadan önce konu hakkındaki düşüncelerimizi paylaşmak isteriz.
Malum olduğu üzere Afganistan çok uzun yıllardır -emperyalist güçlerin yoğun manipülasyonları ile- istikrarlı bir yönetime kavuşamamıştır. Devletin ve milletin ilerlemesi, bir düzene kavuşması, huzur ve refah içinde yaşaması engellenmiştir. Malum ülkeler, bu çalışmalarını daha çok iç çatışmaları ve farklılıkları kaşıyarak, Afgan halkını birbirine düşürmek suretiyle yapmışlardır/yapmaya devam etmektedirler. Afganistan’ın bu günlere gelmesindeki en önemli hatalarından biri hiç kuşkusuz Kral Amanullah Han’ı anlayamamak, yapmak istediklerine top yekûn sahip çıkmamaktır. Osmanlı Devleti, son dönemlerinde, yaşanılan sürecin bir sonucu olarak devrin emperyalist güçlerince işgal edilmiştir. Bir zamanların muktedir imparatorluğu maalesef belli bir plan dahilinde bitirilmiştir. Fakat bu planı uygulayanlar Türk Milletini bitirememiştir. Bu millet Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde önce Millî Mücadelesini gerçekleştirmiş, akabinde işgal altındaki topraklarını kurtarmış ve genç Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Elde edilen başarı Atatürk için yeterli değildir. Yeni devletin temelini, geçmişte yaşananların tekrar yaşanmaması için, gerçekleştirdiği reformların üzerine oturtmuştur. Ve enkaz altında kalmış bir devletten, hızla kalkınan, medeni ve daha güçlü bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti dünya sahnesinde yerini almıştır.
Aynı dönemlerde, Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip eden Afgan Kralı Amanullah Han, gerçekleştirilen reformları ve yapılan düzenlemeleri kendi ülkesinde de uygulamak istemiştir. Ülkesinin bu şekilde daha hızlı kalkınacağını, daha medeni ve çağdaş bir ülke olacağını düşünmüştür. Bu kapsamda Türkiye’ye ziyaretlerde bulunmuştur. Bu ziyaretler ile birlikte birbirini daha iyi tanıyan iki lider arasında dostluktan öteye bir kardeşlik bağı kurulmuştur. Amanullah Han yapmak istediklerini hayata geçirebilseydi, bugün Afganistan, bölge ve hatta dünya çok farklı olacaktı. Bölgesinde istikrarlı, gelişmiş, çağdaş bir Afganistan, çevre ülke halklarına da ilham kaynağı olabilecekti. Dünya’nın en büyük uyuşturucu üreticilerinden biri olmadığı için, uyuşturucu belası bu seviyelere gelmeyecekti. Dünya’nın her tarafını etkileyen bazı terör örgütleri belki de hiç olmayacaktı/kurulamayacaktı. Terk edilen, kaçılan bir üke yerine, tarih ve kültür turizmi ile herkesin gittiği bir ülke olacaktı. Bu çıkarımları çoğaltmak mümkün. Amanullah Han yapmak istediklerini -yalnız kaldığı için- hayata geçirememiştir. Hali hazırdaki durum bir ders niteliğinde karşımızdadır. Tıpkı coğrafyamızdaki -farklı hikayeleri olsa da- aynı sonu yaşayan diğer bazı ülkeler gibi.
Yazımızın ikinci bölümünde Amanullah Han’ın hayatından kesitleri, yapmak istediklerini niçin gerçekleştiremediğini, Atatürk ile olan ilişkilerini torunu Hümeyra Hanım’ın anlatımından aktaracağız.
Erkan AKBALIK
FACEBOOK YORUMLAR