Erkan AKBALIK

Erkan AKBALIK

erkanakbalik45@gmail.com

İngilizlerin Elinde Oyuncak Olmuş Bir Osmanlı Subayının İhaneti ve Arap İsyanı CAFER EL-ASKERİ

28 Mart 2025 - 15:03

İngilizlerin Elinde Oyuncak Olmuş Bir Osmanlı Subayının İhaneti ve Arap İsyanı

CAFER EL-ASKERİ

Babası ve iki kardeşi de Osmanlı Ordusunda askerdi. Babası Kaymakamlık rütbesine kadar yükselmiş ve 93 harbine katılmıştır. Iraklı olan Cafer 1855 yılında Kerkük yakınlarındaki Asker köyünde doğmuştur. İsmindeki “Askeri” buradan gelmektedir. Ataları, bulundukları bölgeye 16. yüzyılda Medine’den gelmişler. Cafer, Musul’da büyür. Babası ve kardeşleri gibi asker olmak için Bağdat’taki askeri okulda eğitim hayatına başlar (1897-1901). Burayı tamamladıktan sonra da İstanbul’a Harp Okuluna devam eder (1901-1904). Mülâzım-ı Sâni (Teğmen) rütbesi ile mezun olan Cafer, Bağdat’taki 4. Ordu’ya tayin edilir. 

Osmanlı Devleti’nin eğitim amacıyla Almanya’ya gönderdiği ilk subay grubunda Cafer’de vardır. 1910 Yılında gittiği Almanya’da önce Berlin’de daha sonra Karlsruhe’de Baden Life Alayı’nda kalır. Balkan Savaşlarının başlaması ile 1912 yılında geriye çağrılır. II. Ordu’nun 11. Alayında Bölük Komutanı olarak görevlendirilir. Bu dönemde Enver Paşa ile birliktedir.

Cafer El-Askeri,  Birinci Cihan Harbi’nin başlarında Çanakkale’de Boğazlar Komutanı olarak atanan Alman Amiral Guido Von Usedom’un yanında görevlendirilir. Çanakkale Savaşında batırılan Fransız zırhlısı Bouvet ile İngiliz zırhlıları Irresistible ve Ocean olmak üzere nice gemilerin batırılması bu dönemde olmuştur. 

 1915 Yılına başlarında, İngilizlere karşı Mısır ve Libya’da faaliyette bulunmak üzere Nuri (Kıllıgil) Paşa’nın yanına Kurmay Başkanı olarak Sirenayka bölgesine gönderilir. Burada göstermiş olduğu başarılı faaliyetlerle, bölgenin önde gelenlerinden ve Senusi Tarikatı’nın lideri Ahmet Şerif Es-Senusi’nin takdirini kazanır, kendisine Senusi tarafından Paşa unvanı verilir. Bu tarihten sonra Cafer El-Askeri artık Cafer Paşa olarak anılır. Tabii olarak bu payenin Osmanlı Ordusunda bir karşılığı yoktur.

Cafer Paşa, Nuri Paşa tarafından ihtiyaç duyulan eksik malzemelerin temini için Cemal Paşa’nın yanına Suriye’ye gönderilir. Burada yoğun çaba sarf etmesine rağmen talep edilen bütün malzemeleri imkânsızlıklar sebebi ile temin edemez ve mahcup şekilde Nuri Paşa’nın yanına döner. Osmanlı Ordusu Senusi’lerle birlikte İngilizlere karşı El-Akakir’de şiddetli çatışmalara girerler. Çatışmaların sonucunda Osmanlı Ordusu yenilgiye uğrar, Nuri Paşa geri çekilir, Cafer Paşa ve yanındakiler İngilizlere esir düşerler.

Esaret Cafer Paşa’da bazı değişimlere sebep olur. Bu süreçte İngilizler kendisini ikna eder ve Osmanlı’ya karşı sözde bağımsız Arap devleti kurmak için isyan eden Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın saflarına katılmasını sağlarlar. Cafer Paşa’nın katılımı, isyancıların askeri gücüne çok büyük katkı sağlanmış olur. Neticede kendisi Osmanlı Harp Okulunda yetişmiş, çok önemli eğitimler almış, savaşlara katılıp tecrübeler kazanmış, en iyi komutanların yanında bulunmuş tecrübeli biridir.  Konunun bir de İngiliz takipçisi vardır, Lawrence. Cafer Paşa’nın isyancıların safına geçmesinin, kendileri için de çok önemli ve kritik bir gelişme olduğunun farkındadır. Bu ikna sürecinde en önemli rol aslında Cafer El-Askeri’nin arkadaşı ve daha da önemlisi kayınbiraderi olan Nuri es-Said’dir. Cafer Paşa, 1917 yılından itibaren, Osmanlı’ya isyan eden Arap Ordusunun Başkomutanı olur. 

El-Askeri’nin saf değiştirmesinin yolunun Almanya’da eğitim aldığı dönemlere kadar gittiği de ifade edilir. O dönemde Alman istihbaratının çalışmaları ile Arap subaylar arasında ayrılıkçı ve gizli bir yapılaşma oluşturulmuştur. Kurucularından birinin Cafer Paşa’nın olduğu ve adını Hizbü’l-Ahd verdikleri bu yapının metot olarak İttihat ve Terakki’yi örnek aldığı söylenir. 

Hicaz’da, İngilizlerin desteği ile isyan başlatan Şerif Hüseyin’e İngilizler hiçbir zaman güvenmezler ve Osmanlı tarafından kendisine yapılacak bir barış ya da uzlaşı teklifine sıcak bakabileceği ihtimaline her zaman inanırlar.

İngilizler, isyan öncesinde Şerif Hüseyin vasıtasıyla Araplara bağımsız bir devlet sözü verirler. İsyanın sona ermesinden sonra ana hedeflerine ulaşınca -bölgede Osmanlı egemenliğini Araplar vasıtasıyla sona erdirince- verdikleri sözden, yaptıkları anlaşmadan vazgeçerler. 

(İngilizler 1916 yılında Fransa ile imzalanan -ki sonradan Ruslar da dâhil olurlar- Sykes-Picot Anlaşması ile (bu anlaşma gizli yapılmıştır fakat 1917’de Rusya’daki ihtilalden sonra yeni yönetim anlaşmayı ifşa etmiştir) Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşırlar. Yetmezmiş gibi, 1917 yılında imzalanan Balfour Deklarasyonu ile Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması sözünü de verirler. İsrail Devleti’nin kurulmasına doğru giden en önemli eşiklerden biri de bu bildirge olur.  Şerif Hüseyin ve etrafındakiler kalkıştıkları isyanın sonucunun nerelere gideceğini kestiremeyecek kadar basiretten yoksundurlar ve yüzyıllarca kendilerini saygıyla yöneten, koruyan Türklere ihanet edip İngilizlere güvenmişler ve bunun bedelini de çok ağır ödemişlerdir.) 

Aslında İngilizler, Osmanlı’nın Şerif Hüseyin’i ikna girişimleri olduğunu da bilmektedirler. Cemal Paşa, 1917 yılında Şerif Hüseyin’e defalarca mektup yazmış ve yaptıklarının yanlış olduğunu, vazgeçmesini söylemiştir. Yabancıların etkisi altında ortaya çıkacak bir Arap Devleti’nin İslam’a yarar değil daha çok zarar vereceğini bildirmiştir. Bu konuda İngilizler ’in Filistin’i aldıktan sonraki tutumlarını örnek göstermiştir.

 

Şerif Hüseyin, Cemal Paşa’nın bu telkinlerinden ders almak yerine, mektupların kopyalarını 24 Aralık 1917 tarihinde Kahire’de bulunan İngiliz Hicaz Orduları Komutanı Reginald Wingate’e göndermiş, Wingate’de oluşturduğu diğer kopyaları İngiliz Dışişleri Bakanlığına iletmiştir.

Cemal Paşa, ikaz, çağrı ve telkinlerini sadece Şerif Hüseyin’e değil, daha önceden Osmanlı Ordusunun bir subayı olan Cafer Paşa’ya da yapmış ve bu şekilde İslam’a zarar verdiğini söylemiştir. Bu gelişmelerden dolayı İngilizler Şerif Hüseyin’e hiçbir zaman tam olarak güvenmemiş, her zaman temkinli yaklaşmışlardır.

Cafer El-Askeri, diğer adıyla Cafer Paşa, savaş sonrası bir süre Suriye Ordusu Genel Müfettişliği yapar. Bu görevin devamında 1919-20 yıllarında Halep Vilayeti Askeri Valisi olarak görevlendirilir. 1920 Yılının Mart ayında Faysal Suriye Kralı ilan edilir. Cafer Paşa Faysal’ın Kral olması ile birlikte onun askeri danışmanı olur. Temmuz’a gelindiğinde Faysal Fransızlar tarafından sınır dışı edilir. Bu durumu değerlendiren İngilizler Faysal’ı Irak’a Kral yaparlar. Ağustos 1921’deki taç giyme törenine kadar geçici bir hükümet kurulur bu hükümette Cafer Paşa Savunma Bakanı olur ve kendisine Irak Ordusunu kurma vazifesi verilir. 

Osmanlı’ya karşı isyan ederek bağımsızlık mücadelesi verdiklerini sanan bu kişiler, ipleri İngiliz ve Fransızların elinde olan kuklalara dönmüşlerdir. Osmanlı’dan hiçbir zaman görmedikleri davranışları bunlardan görmüşlerdir. 

Cafer El-Askeri 1922 Kasım ayında Londra’ya diplomatik temsilci olarak görevlendirilir. Bu görevi Eylül 1923’e kadar devam eder. Kasım 1923’e gelindiğinde kendisi Başbakan olarak atanır. Bu süreçte genel olarak iki görevi vardır. Bunlardan biri kurucu meclisi oluşturmak, ikincisi ise 1924 yılındaki İngiliz–Irak Antlaşmasını onaylamaktır.

3 Ağustos 1924 tarihinde istifa eden Cafer Paşa, Londra’daki diplomatik temsilci görevine geri döner. Yaklaşık iki yıl sonra 1926’da Faysal tarafından tekrar kabineyi kurmakla görevlendirilir. Başbakan olarak kabineyi kuran Cafer paşa, vatandaşlarına askerlik hizmetini zorunlu kılmak için girişimlerde bulunur. Bir başbakan olarak ülkesinde gerçekleştirmek istediği bu uygulama İngiliz hükümetinin muhalefeti nedeniyle hayata geçirilemez. İktidar olduğu halde muktedir olamayan Cafer Paşa 28 Ocak 1928'de Başbakanlıktan istifa eder (kuvvetle muhtemel ettirilir) ve yeniden Londra'da diplomatik temsilci olarak çalışmaya başlar. 1930 yılından ölümüne kadar çeşitli görevlerde ve bakanlıklar arasında dönüşümlü olarak çalışır. Cafer Paşa, 1936 yılında Irak Ordusunda görevli General Bekir Sıtkı’nın emriyle gerçekleştirilen askeri darbe sırasında öldürülür.

Burada ilginç bir karakter daha karşımıza çıkmaktadır. Bekir Sıtkı.  O da İstanbul Harp Okulu mezunudur, Osmanlı Ordusunun bir subayıdır. Balkan Savaşlarına katılmış ve 1915 yılında kurmay subay olmuştur. Cafer El-Askeri gibi kendisi de Osmanlı’ya karşı sözde bağımsız Arap Devleti kurma amacıyla isyan eden Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’a katılmıştır. Faysal’ın Irak Kralı olmasından sonra Bekir Sıtkı da Irak Ordusuna katılır. Gösterdiği başarılardan (!) dolayı gözde bir komutan olur. Hızla yükselen Sıtkı Ekim 1936’da bir darbe düzenleyerek yeni bir hükümet kurulmasını sağlar. 1937 Yılında Musul’da rakip subaylar tarafından öldürülür. (Buradan şu sonuç çıkıyor ki, kullandıkları elemanlar işe yaramaz hale gelince, ellerinin altında tuttukları diğer unsurları devreye sokup ıskartaya çıkanı imha ediyorlar. Sonrasında da imha edeni de yok ediyorlar)

Cafer Paşa’nın Osmanlı’da başarılı bir subay iken İngilizlerce elde edilmesinden,  başbakan oluncaya ve hatta öldürülünceye kadar geçen süreçte, kuklaya döndürüldüğü, getirileceği her görev öncesi Londra’daki diplomatik temsilci gibi bir görevlendirilmeye tabi tutulduğu, kuvvetle muhtemel bu temsilcilik görevi esnasında verilecek yeni görevler için eğitimden geçirildiği, hazırlandığı çok net görülmektedir. Bununla beraber sözde bağımsızlık sevdasıyla Osmanlı’ya isyan eden Şerif Hüseyin ve taraftarlarına bu süreçte Fransızlar ve İngilizler tarafından çok ciddi destek verildiği, isyanlarının sonunda ise hayal ettikleri bağımsız Arap devletleri yerine, İngiliz ve Fransızların güdümünde uydu devletler kurdurulduğu, yönetimlerine yine onlar tarafından yetiştirilmiş kişileri getirdikleri, yukarıda anlattığımız Cafer Paşa, Faysal ve Şerif Hüseyin örneklerinden anlaşıldığı gibi belgelerle de sabittir. Maalesef bu metotlarını her daim uygulamaktan geri durmadıklarını günümüzde de görmekteyiz. Ortadoğu’daki mevcut devletlerin çoğu Arap isyanları sonrası kurulan devletlerdir. Osmanlı Devleti’nin bölgeden ayrılması sonrası kurulan bu devletlerde siyasi karışıklıklar ve düzen yüzyıldan fazladır sağlanamamış ve yakın zamanda da sağlanamayacak gibi görünmektedir. “İpi elinde tutan kuklayı oynatır” prensibi her daim işlediğini görmekteyiz.

Belge demişken, Cafer Paşa’nın günümüze ulaşmış çok az sayıda fotoğrafı vardır. Bunların da çoğu malum isyan sonrası devlet adamlığı dönemine aittir. Fransa Savunma Bakanlığı arşivlerinde bulduğumuz fotoğraf ve görüntülerde Cafer Paşa’nın Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’a katıldıktan sonraki görüntüleri izlenebilmektedir. Görüntüler –eğer yanılmıyorsak- daha önceleri bilinmeyen görüntülerdir. Yazımızın yayınlandığı bu köşede teknik imkânsızlıklar sebebi ile görüntülere yer veremiyoruz. Cafer Paşa’nın ve Osmanlı’ya isyan eden Faysal’ın isyancı birliklerle ve onlara destek olan Fransızlarla birlikte olan belge niteliğindeki tarafımca yüklenmiş filmleri izlemek isteyenler, aşağıdaki bağlantımızdan izleyebilirler. 
Cafer Paşa’nın bir fotoğrafını yazımızda paylaştığımız için filmlerde tanınması zor olmayacaktır.

Erkan Akbalık

https://www.youtube.com/watch?v=1pCrc2eEl90

https://studio.youtube.com/video/_qX7wsh46X8/edit

https://studio.youtube.com/video/caSTzpEYihU/edit

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar