ÇANAKKALE ŞEHİDİ MANİSALILAR VE MANİSA’DAKİ ÇANAKKALE
Üçpınar/Molla Süleymanlı köyünden Köylüoğullarından Mehmet İbrahim
Muradiye/Karaali köyünden Mehmet oğlu Ahmet
Manisa Merkez’den Osman oğlu Mehmet
Hacıhaliller’den Osman oğlu Salih
Manisa Merkez’den Yedek Subay adayı Halil Efendi oğlu Mehmet Zeki
Yeniköy’den Mehmet Ali oğlu Mehmet
Akhisar Molla İsmail Oğullarından Ahmet oğlu Mehmet
Alaşehir Çopur Oğullarından Hacı Mahmut oğlu Ahmet
Demirci Sarı Oğullarından Hasan oğlu Ahmet
Ve daha niceleri…
2174 Kişilik “Çanakkale Manisa Şehitleri” listesinde belki dedenizi, belki amcanızı ya da bir tanıdığınızı bulabilirsiniz. Listenin tamamını alabileceğiniz bağlantı sayfa sonunda verilecektir.
Uzayıp giden listede, her birinin kendi dünyasında ayrı ayrı hikâyesi olan vatan evlatlarını görüyorsunuz. Bu listede, bir satır ile yer etmiş er oğlu erler, birilerinin bir tanesi idi, yaşam ümitleriydi, evlat kokuları idi ve belki de en önemlisi bunlar vatan sevgisinin ete kemiğe bürünmüş şekli olan o kınalı koç yiğitlerdi. Anlatılırken bazen yarısı unutulan hikâyelerin gerçek kahramanlarını mı merak ediyorsunuz ya da Cennette peygamber komşularının kim olduğunu veya Cennette gerçek tapu sahiplerini mi merak ediyorsunuz listeye bir bakıverin yeter.
O listede belki de aile içinde artık pek hatırlanmayan veya tam tersi size intikal eden madalyası ya da bir hatıra eşyası ile evinizde daima birlikte yaşadığınız bir büyüğünüzün adına rastlayabilirsiniz.
Aslında bizim için hiç fark etmez Manisalı, Zonguldaklı, Karslı, Edirneli, Diyarbakırlı, Halepli olması, onlar vatan için omuz omuza mücadele edip, bu topraklarda yeni fidanların yetişmesi arzusuyla su yerine kanlarını döktüler. Mübarek kabirlerinde koyun koyuna yatarak, cisimleri de ruhları gibi birbirine karıştı. Bu karışım ile hepsi bizim ceddimiz ve hemşehrimiz oldular. Sıra bizde, onlar önce düşmana karşı mücadelede sonrada toprak altında birbirleri yekpare olunca bizlere de en azından toprak üstünde yekpare olmak düşer. Şuralı buralı, şucu bucu yok biz varız, biriz diyebilmek ve bunu başarabilmek sanırım, onların yaptıklarından daha zor değildir.
Çanakkale’de yaşananları tam olarak karşılayabilecek bir kelimeyi bulamamakla beraber “DESTAN” ı yakıştırıyorum. Bu savaş Türk Milletinin yakın ve uzak zamanda yazdığı en büyük ve en önemli destanlardan biridir. Çanakkale’de “Yedi Düvele” karşı koyan ve canı pahasına vatanını savunan yurdun her köşesinden gelerek, tek vücut tıpkı bir duvar gibi düşmanın karşısına çıkan bu ruha “Çanakkale Ruhu” denmesi ne kadar da yakışıyor.
Coğrafyamızda özellikle son 100-150 yıldır yaşanan olayların, faillerince belli bir hedefin gerçekleşmesi adına yapıldığı aşikâr. Bölgede beklentisi olanların zaman içinde, tutmayan taktiklerinin yerine, yeni isimler ve yöntemler ile tekrar tekrar denemeler yaptıkları artık açık seçik ortada. Başaramadıkları her girişim sonunda yeni taktiklerini ve aktörlerini ortaya sürdüklerini de üzülerek seyrediyoruz. Emperyalist güçler yüzyıllardır güttükleri emellerinden hiçbir zaman vazgeçmediklerini, icraatları ile net bir şekilde ortaya koymaktadırlar. Emperyalizmin hegamonyasına karşı mücadelede, bizim için en büyük silah hiç şüphesiz “Çanakkale Ruhu”dur. Bu silah ile teçhiz olmadığımız sürece bir tarafımız daima eksik kalacaktır. Öncelikle böyle bir ruhu bütün memleket sathında tam olarak ayağa kaldırmalı ve sonrasında yaşatmak konusunda irade göstermeliyiz. Bunu gerçekleştirmenin yegâne yöntemide, “Çanakkale Ruhu”nun gerçek sahipleri olan şehit ve gazilerimizi, onların yaşadıkları zorlukları, bu zorluklara karşı direnme ve dayanma güçlerini nereden aldıklarını, bu itici gücü yani maneviyatı nasıl koruduklarını, öğrenmek, öğretmek, unutturmamak ve daima canlı tutmaktır.
Çanakkale’ye karşı son yıllarda toplumumuzda hassasiyetin artması, bilinç oluşması, bölgeye yapılan ziyaretlerin özellikle ziyaretçi sayıları açısından güzel seviyelere gelmesi, devletimizin bu ziyaretleri teşvik etmesi çok sevindirici ve ümit verici gelişmelerdir. Bu faaliyetler ne kadar artarak devam ederse/ettirilirse yarınlarımıza da o kadar güven ve huzurla bakabiliriz.
Manisa’mızda da bu kapsamda güzel etkinlikler icra edilmektedir. Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin son yıllarda 17 ilçede ikamet eden vatandaşlara yönelik düzenlediği ve yoğun katılımla yapılan Çanakkale gezileri ile -rakamda yanılmıyorsam- 5 binden fazla hemşehrimiz Çanakkale’yi ziyaret etme fırsatı yakalamıştır.
Geçtiğimiz yıllarda, Abbas Levent Ertekin beyefendi tarafından yazılan “Kınalı Kuzular” kitabı Yunusemre Belediyesinin katkılarıyla basıldı. Kitap Çanakkale’de şehit düşen Manisalıların isimlerini içermektedir.
Yine Büyükşehir Belediyemizce “Çanakkale Şehitleri Anıtı ve Atatürk Sergi Salonu” 24 Mart 2013 yılında açılmıştır. Böyle bir sergi salonuna sahip olmak her şehre nasip olmaz. Bu icraat bile Manisalıların Çanakkale’ye olan alakalarını en güzel şekilde ifade etmektedir. Her ne kadar adı sergi salonu olsa da biz buraya Çanakkale Müzesi diyebiliriz. Burası aynı zamanda, harika, mükemmeliyetçi, detaycı ve eldeki imkânlar ölçüsünde kılı kırk yaran çalışma ile oluşturulmuş bir emek abidesi. Manisalılar müzeye -açıldığı günden bu yana- ziyaretlerine devam etmektedirler. Ziyaretçi rakamı 100 bini çok aşmış. Ne güzel haberler. Yeter mi tabii ki de hayır Manisa nüfusunun 350 binin üzerinde olduğunu düşünür ve yaklaşık 50 bin öğrenciye sahip üniversitemizi de eklersek henüz tatmin edici rakamlara ulaşılamamış demektir. Sevgili Manisalılar, bu müzeyi ziyaret etmemiş olanlarınız varsa lütfen öncelikle siz ziyaret ediniz, sonrasında il dışından gelen misafirleriniz için gezi planınıza bu güzel müzeyi de dâhil ediniz.
Konu bu müzeye gelir de Celal Bayar Üniversitesi’nin değerli öğretim görevlisi Sayın Kenan TOZAK hocamızdan bahsetmezsek olmaz. Bu müzenin oluşumundaki en büyük pay sahiplerindendir. Manisa böyle değerli bir insana sahip olduğu için ne kadar övünse azdır. Fakat her ne kadar zaman zaman Çanakkale konulu programları olsa da kendisinden yeteri kadar istifade edilebildiği kanaatinde değilim. Çanakkale’yi, bütün detayları ile onun kadar iyi anlatabilecek insan sayısı bütün Türkiye’de sanırım bir elin parmaklarını geçmez. Değerli hocamız, Çanakkale’yi anlatmıyor, yaşıyor. Kendisi Çanakkale’yi sadece konuşması ile değil adeta vücudundaki bütün hücreler ile anlatıyor.
Geleceğimizin mimarı olan öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz, lütfen ders programlarınızda -eğer yoksa- bu müzeyi ziyareti mutlaka ilave ediniz. Bütün çocuklarımız buraları görmeli. Kenan Tozak hocamızın bir programını bulursanız mümkün olduğu kadar fazla sayıda öğrenciyi götürünüz. Program bulamıyorsanız siz organize etmeye çalışınız. Bu programları düzenlemek için Mart ayını beklemenize gerek yok. Kenan Beyi dinledikten sonra söylemek istediklerim daha iyi anlaşılacaktır.
Bir de önerim olacak. Tarihimizde Çanakkale gibi bazı önemli olayların, kutlanılması ya da anılması belli gün ve haftalarda yapılmaktadır. Doğal olarak, anılacak ya da kutlanılacak olay için etkinlikler belli bir zaman dilimine sıkıştırılmaktadır. Bazen şevk ve heyecan yitirilmektedir. Yapmış olmak için yapmış olanlara da rastlıyoruz. Özellikle Çanakkale gibi istisnai olayların anılması, hatırlatılması, unutturulmaması yıl içine yayılarak yapılmalı, 18 Mart günü ya da haftası, yıl içindeki faaliyetler ile zihinsel hazırbulunuşluğu sağlanmış bireylerin duygusal olarak zirve yaptığı günler olmalıdır.
Yazımızın başında örnek olarak birkaç tanesini yazdığımız, 1915’den bu yana Çanakkale’de yaşayan 2174 Manisalı şehidimizin tam listesi için;
http://canakkalesehitlikrehberi.net/index.php/canakkale-savas-sehit-isimleri
bağlantısını kullanabilirsiniz.
“Çanakkale Ruhu” her daim, Türk Milletinin, her bir ferdinin gönlünde hem de en müstesna köşesinde diri ve heyecanlı kalmalıdır.
Erkan AKBALIK