BİR HANIM, MANİSALI, MEVLEVİ VE ŞAİR
Yıl 1847, Dünya’nın farklı coğrafyalarında, adı sonradan büyük kitleler tarafından bilinecek olan hatta bazıları Dünya tarihine geçecek olan bebekler doğmuştur. Bunlardan en bilinenler, Amerikalı mucit Thomas Alva Edison, Alexander Graham Bell, Recaizade Mahmud Ekrem, Brezilya’da köleliğin kaldırılması davasına adanmışlığından ötürü “Kölelerin Şairi” olarak bilinen romantik şair Antonio de Castro Alves, ABD’li gazeteci ve yayıncı Joseph Pulitzer, Alman ressam Max liebermann gibi.
Manisa’mızın şairlerinden Tevhide Hanım’da çağdaşı olan yukarıdaki isimlerle aynı yıl, Osmanlı Devletinin içinde bulunduğumuz bu güzel bölgesinde, Turgutlulu Limoncuzadelerden Fehim Efendi isimli bir babadan ve İzmirli Sinanzade Ahmet Efendi’nin kızı Tahire Hanım isimli bir anneden dünyaya gelmiştir. Fakat yukarıdaki isimleri anılan yaşıtları gibi meşhur değildir. Hatta kendi coğrafyasında bile çok bilinmemiştir.
Tevhide Hanım, annesi Tahire Hanım gibi Mevlevi Tarikatına müntesiptir. Yaşadığı çağ, gerek yaşadığı topraklar gerekse diğer devletler açısından erkek hegemonyasının sürdüğü bir çağdır. Vakti zamanı geldiğinde Manisalı veznedar Çakmak Hüseyin Efendi ile evlenmiştir. Bu evlilikten 1869 tarihinde Hatice Sadiye adını verdikleri bir kızları olmuştur. Maalesef Hatice Sadiye’nin ömrü kısa olmuş ve 1891 yılında vefat etmiştir. Evlat acısına gark olan Tevhide Hanım daha acısı taze iken, kızından 5 ay sonra da eşi Hüseyin Efendiyi kaybetmiştir.
Tevhide Hanım şairdir ve bir divanı vardır. Divanda, kendi yaşamından, Manisa’dan ve çevresinden izler görmek mümkündür. Tevhide Hanım’ın Divan’ı irdelendiğinde, bölgenin her türlü özelliklerini, kültürünü ve yaşantısı görmek mümkün olmaktadır. Manisa’mızın bu önemli şairi 1901 yılında vefat etmiştir.
Kendisi hakkında yapılmış en muteber çalışma Celal Bayar Üniversitesinin değerli hocaları Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve M. Veysi Dörtbudak tarafından 2007 yılında Manisa Belediyesi katkıları ile yapılan “Osmanlı Taşrasında Kadın, Şair, Mevlevi Olmak TEVHİDE HANIM ve DİVANI” adlı eserdir.
Yukarıda kısaca tanıtmaya çalıştığımız bu değerli şairimizin mısralarında Manisa’yı nasıl anlattığını aşağıdaki satırlarda hep beraber okuyalım.
DESTAN-I MANİSA
Takrir edem dinle nedir hali Mağnisa’ nın
Söyleyim bak nedir ahvali Mağnisa’ nın
Düğünde bayramda atlas hare giyerler
Bozulmaz yeşili alı Mağnisa’ nın
Mağnisa’ nın içinde evliyası çok
Mescidi, camisi, medresesi çok
Hafızı müteda müderrisi çok
Olur, bülbül gibi dili Mağnisa’ nın
Etraf köyden şehirlerden gelirler
Handa hanelerde misafir olurlar
Sultan Cami’sine saf saf dururlar
Altın kemerlidir beli Mağnisa’ nın
Sultan Nevruz günü Mesir saçarlar
Cem olup cümle halk avuç açarlar
Mollalar imaretten çorba içerler
Her şehre ulaşır eli Mağnisa’ nın
Âşıklar pirine eyler niyazı
Dere Kahvesi’ne asarlar sazı
Karşısında bülbül eyler avazı
Açılır baharda gülü Mağnisa’ nın
Ulu Cami’nin vurulur çanlı saati
Herkes vaktini bilir bulur rahatı
Tüccarların budur daim âdeti
Elden ele gezer malı Mağnisa’ nın
Bahar vakti gelir bülbül sadâsı
Vardır erenlerin anda duası
Kışın kar ile dolar dağı ovası
Akar boz bulanık seli Mağnisa’ nın
Çölünde Karaca Ahmed Sultan hazırken
Üstünde Saruhan baba nâzırken
Sağda Haki Baba solda Kırtık Sultân vezirken
Deftere kayd olmaz vebâi Mağnisa’ nın
Cümle eknâf çâr köşeden gelenler
Her birisi bir işe memur olanlar
Kazanıp kârında bereket bulanlar
Gitmez gözünden hayali Mağnisa’ nın
Beldemizin üstü dağ önü mesire
Bahar gelince cümle çıkarlar seyre
Gel bunca evliyaları ziyaret eyle
Şimdi şimendiferdir yolu Mağnisa’ nın
Tevhide sözünde hilâfın yoktur.
Tatlıdır kavunun karpuzu çoktur.
Karına kaymağına hiç sözüm yoktur.
Namdadır yağ ile balı Mağnisa’ nın