AFRİN, ŞANLI TÜRK ORDUSU VE ADALET-İ MAHZA
Bir örgüt var adı lazım değil, 1984 yılında başladığı silahlı terör eylemleri ile Ülkemize zarar vermeye çalışmış, yaptığı kalleş eylemleri ile 34 senede 30.000’den fazla insanımızı katletmiş, bölgeye yapılmaya çalışılan ekonomik ve sosyal alandaki yatırımları engellemeye çalışmıştır. En kötüsü de yaptığı etnik bölücü propagandalar ile bölge halkını taraf olmaya zorlamaya çalışmıştır. Eylemlerini bölge ile sınırlı tutmamış ve yurt sathına yaymaya gayret etmiştir.
Gerek bölgede gerekse yurt genelinde yaşayan bölge kökenli vatandaşlarımız propaganda sağanağına maruz kalmış, yetmiyormuş gibi tehditler ile sindirilmeye çalışılmış bu duyarlı halkımız, büyük çoğunluğu ile örgütün karşısında durmuş ve devletinin yanında yer almıştır.
Ülke içinde istediklerini elde edemeyenler, her zaman destek gördükleri malum ülkelerin himayesinde, yanı başımızdaki komşu ülkelerdeki faaliyetlerini arttırmış ve varmak istedikleri hedefe bu ülkedeki kaostan yararlanarak yürümeye çalışmışlardır. Bu ülkelerin toprak bütünlüğünü göz ardı ederek, kendilerine toprak edinip bir ülke kurma hayali peşinde faaliyetlerine hız vermişlerdir. Amaçlarına ulaşmaları halinde çevre ülkelerden de toprak koparma hülyasını gerçekmiş gibi kabul edip çalışmalarını da bu doğrultuda arttırmaya başlamışlardır.
Devletimizin bütün iyi niyetli girişimlerine rağmen tutum ve davranışlarını değiştirmemişlerdir. Bunda en büyük pay sahibi hiç şüphesiz bölgede farklı emelleri olan emperyalist güçlerin şımartmasıdır.
Bu gelişmelerden sonra, Devletimiz en doğal hakkını kullanarak, Suriye topraklarında konuşlanmış ve ülkemizin bekasına açık tehdit olan terörist unsurları bertaraf etmek amacıyla adı geçen ülke sınırları dâhilinde geniş çaplı bir operasyon başlatmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu operasyonu kendine ve tarihine yakışır bir şekilde gayet başarılı bir şekilde sürdürmektedir. Türk Milleti, şanlı ordusunun her zaman yanında olduğunu bu operasyonda bir kez daha göstermiştir.
Operasyon sürecinde yaşanan bazı olaylar Türk Ordusunun ve Milletinin gerek bölge gerekse Dünyanın diğer ordularından farkını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Geçen gün bir haberde; “Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, Afrin'de sürdürülen 'Zeytin Dalı Harekâtı'nı değerlendirirken, "Türk ordusu azami derecede sivillere karşı dikkatli gidiyor ve biz bunun El Bab'da da yaptık, Cerablus'ta da yaptık ve o yüzden de şehit sayımız çoğaldı” şeklindeki bir açıklamasını okudum. Evet çok doğru bir tespit, şanlı olduğu kadar şerefli Türk Ordusu tarihi boyunca sergilediği davranışını burada da aynı şekilde ortaya koymaktadır. Gerek yurt dışı operasyonlarda gerek yurt içi operasyonlarda, masumların ve sivillerin zarar görmemesi için gerektiğinde şehit sayısının artması pahasına hassas davranmaya özen göstermiştir.
2015-2016 Yıllarında bölücü terör örgütüne karşı gerçekleştirilen ve bölgede daha çok meskun mahalde cereyan eden olaylarda, Güvenlik Güçlerimizin ne kadar hassas davrandığı nerede ise canlı yayında seyredilebilmiştir. Mahallelerden ve sokaklardan kendilerine ateş açılan binaları görmelerine rağmen ve orayı uçak, helikopter, top ya da tank ile yok edebilecek gücü var iken orada masumların olabileceği düşüncesi ile çok hassas davranmıştır. Yıkabilecek iken yıkmadıkları bu binalarda kendilerine tuzaklanmış patlayıcılardan dolayı maalesef şehit de vermişlerdir. Fakat masumlara ve sivillere zarar vermeyi hiç düşünmemişlerdir.
Türk Devletini ve dolayısıyla Türk Ordusunu ve Güvenlik Güçlerini diğer benzerlerinden ayıran en büyük özellik işte tam da budur. Bu davranışa eski ya da eskimeyen tabir ile ADALET-İ MAHZA olarak adlandırabiliriz.
Adalet-i Mahza’nın karşıtı da Adalet-i İzafiye’dir.
Peki Nedir bu kavramlar?
Adalet-i Mahza (Tam adalet): Kuran-ı Kerim’de Maide Suresinin 32. Ayetinde “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesad çıkarmamış birini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” buyrulmaktadır. Ayetin manasının da işaret ettiği gibi, bir masumun hakkı bütün topluluk için bile olsa iptal edilemez. Yani söz konusu olan bir masumun ölümü ile o toplum selamete kavuşacak bile olsa o masum öldürülemez. Allah’ın merhamet ölçüsüne göre hak haktır. Küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük büyük için iptal edilmez.
Adalet-i izafiye (Şartlara göre değişen adalet hükümleri); Bu esasa göre ise çoğunluğun selameti için fert ya da birkaç fert feda edilebilir. Eğer bir topluluğun tamamının hakkı söz konusu ise ferdin hakkı dikkate alınmaz. Ana unsur topluluğun selametidir. “Ehvenü’ş-şer” denilerek bir şekilde adalet sağlanmaya çalışılır. Yani kurunun yanında yaşında yanabildiği adalet şeklidir.
Bu iki kavramda varılan genel hükümde şöyledir. Adalet-i mahza’nın uygulanabilmesi mümkün ise Adalet-i izafiye gidilmez, gidilirse zulüm olur. Hz. Ali bu konuda verilebilecek en güzel misallerden biridir. Zaman zaman zarar görmesine rağmen, Hz. Ali’nin Adalet-i mahzadan taviz vermediğini görüyoruz.
Geçen gün bir haberde sanırım ÖSO’dan bir yetkili açıklama yapıyor. Aslında kendilerinin bu operasyonları birkaç günde bitirebileceklerini fakat Türk Ordusu’nun siviller ve masumlar konusunda çok hassas olduğunu ve titiz davrandığını o yüzden biraz daha yavaş ilerleyebildiklerini söylüyor. İşte bizim farkımız da budur.
Sahada Türk Ordusunu mağlup edemeyenler kara propaganda ile sivillere zarar verildiğinin yaygarasını yapmaktadırlar. Bu şekilde uluslar arası arenada Devletimizin elini zayıflatarak, operasyonları durdurabileceklerini hesap etmektedirler. Bunu başarabileceklerini zannedenler her zaman gibi yanlış hesap yapmaktadırlar. Aslında hesaplarını en başta, 1984’de yanlış yapmışlardır.
Şanlı Türk Ordusu, operasyon yapmak zorunda kaldığı hallerde, şehit verme pahasına masumların zarar görmesini engellemeye azami gayret etmiştir. Yani Adalet-i mahza kavramını uygulamıştır. Ne karası ne pembesi hiçbir propaganda bu gerçeği değiştiremez.
Allah hepsinin yar ve yardımcısı olsun.