-120 Yıl önce Manisa’ya hizmet etmiş örnek bir şahsiyet-
DOKTOR MEHMED HÜSNÜ BEY
İlki 4 ikincisi 11 Eylül 2021 tarihlerinde yine bu köşede yazdığım “Manisa-Amanullah Han Ve Afganistan Meselesine Dair”[I] başlıklı iki bölümden oluşan yazımın ilk bölümünün girizgâhında Dr. Mehmed Hüsnü Bey’den bahsetmiş ve hayatını daha detaylı olarak ileride paylaşacağım bilgisini vermiştim. Bugünkü yazımda elimden geldiğince kendisinden bahsetmeye çalışacağım.
Rumî 1271 (1855) senesinde Rusya’nın (günümüzde Tataristan) Kazan şehrinin Zöyebaşı köyünde dünyaya gelir. Babası Kazan ulemâlarından Molla Hüsneddin’dir. Mehmed Hüsnü Bey aslen Mişer Türklerindendir. Rusya’da ilk nüfus sayımı dedesi Muzaffer zamanında yapılmış olduğundan, kendilerinde Muzafferof lakabı bâki kalmıştır.
Mehmed Hüsnü Bey önce sıbyan mektebinde din dersleri görür ve sonra aynı şehirde Ziyaeddin Medresesine kaydolur. Burada, Arapça gramer, dil bilim, din, mantık, şerh-i akaide, Pend-i Attar[II], Gülistan derslerini görmüş olmasına rağmen kendisine ait bir diploma çıkarılmamıştır. Rus Çarlık rejiminin yoğun baskıları bütün toplumu bunalttığı gibi Mehmed Hüsnü Bey’i ve çevresindeki arkadaşlarını da bunaltır. 1872 Yılında on sekiz yaşında iken tahsil için beş arkadaşı ile birlikte İstanbul’a gelir ve Koca Mustafa Paşa’da Nuh Efendi Medresesine kaydolur[III]. Bu medresede Arapça dilbilim dersleri görür. Rumî 1291 (1875) senesinde yirmi yaşında Sivil Tıp Mektebine (Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane) kaydolup tıp bilimleri üzerine eğitim almaya başlar. O dönem Sivil Tıp Mektebi Ahırkapı’dadır[IV] ve tıp derslerine geçmeden önce tıp mekteplerinde okumak isteyen öğrenciler için tıp derslerine hazırlık olarak “Tıbbiye İdadisi” denilen okullarda üç yıllık bir eğitim veriliyordu. Mehmed Hüsnü Bey bütün bu eğitim sürecini başarı ile tamamlayarak Rumî 21 Haziran 1300 (1884) tarihinde Mekteb-i Tıbbiye-i Şahaneden 155 diploma numarası ile mezun olur.
Aynı tarihlerde Kazan’dan İstanbul’a birlikte geldiği arkadaşlarından Doktor Abdurrahman Nureddin, Doktor Ali Nureddin, Doktor Şakir, Doktor Osman Anadolu’nun muhtelif yerlerinde vazifelerini yerine getirmek üzere İstanbul’dan ayrılmışlardır.
Doktor Mehmed Hüsnü Bey Türkçe ve Rusça ’ya son derece hâkim olmakla birlikte Fransızcayı da yazabilecek derecede bilirdi. 1884 Senesinde mezun olur olmaz Demirci Belediye Tabipliğine aylık bin kuruş maaş ile Tıbbiye Nezaretinden tayinle yirmi üç aylık maaş karşılığı atanır. Mehmed Hüsnü Bey, Demirci ahalisinin maaşını ödeyememesi sonucu, Sıhhiye Müfettişliğine durumunu bildiren bir dilekçe yazar. Dilekçenin sonucu olarak, bu sefer Menemen’e yedi yüz kuruş maaşla tayin edilir. Rütbesi Sâlise’dir. 15 Haziran Rumî 1303 (1887) tarihinde Menemen Kaymakamı Mehmed Naim Bey Doktor Mehmed Hüsnü Bey’in bu yeni vazifesini resmen tasdik eder.
Mehmed Hüsnü Bey, Menemen’de Belediye Tabibi olmakla yetinmez, bulunduğu beldenin kalkınması için münevver yapısının bir sonucu olarak diğer alanlarda da çalışmayı arzular. Menemen Maarif Komisyonunda da görev alır. O dönemde bu komisyonun üyeleri kasaba eşrafından veya memurlardan teşkil edilirdi. Mehmed Hüsnü Bey kişiliği ile halk tarafından sevilen sayılan biridir, o dönemde doktorlar bazen eczaneler ile müşterek çalışırlar, muayenelerini orada yaparlar ve yazdıkları ilaçları hemen oradan temin ederlerdi. Mehmed Hüsnü Bey Menemen Kasabasında açılan ilk eczanede fakir ahâliyi ücretsiz muayene eder ve ihtiyaç sahiplerine ilaçları da bilâbedel verirdi.
Doktor Mehmed Hüsnü Bey Rumî 1308 (1892) yılında Taşkent tüccarlarından olup on yıldan beri İstanbul’da yaşayan Abdurrahman Efendi’nin kızı Masume Hanım ile evlenir. Evliliklerinin ikinci senesinde Ali Muzaffer adını verdikleri ilk çocukları doğar (1309 – 1894). Ali Muzaffer’ i, Ahmed Muammer (1311-1895) ve Hasan Kenan (1313 – 1897) takip eder. Üç çocuğunun da doğum yeri Menemen kasabasıdır.
Hicrî 1316 (1898) yılı Menemen’deki son görev yılıdır. Hicrî 1317 (1899) yılında Tabîb-i Evvel (Başhekim) rütbesi ile Manisa Belediye Tabipliğine tayin edilir. Masume Hanım ve üç oğlu ile birlikte Manisa’ya yerleşirler. Manisa’ya yerleştikleri sene Rumî 1315 (1899)’ de Mahire ve 1319 (1903)’da ise son çocukları olarak Hüsn-ü Cemâl adını verdikleri kızları dünyaya gelir.
(Fotoğraf; 11 Temmuz 1908 Manisa, Ayaktakiler Muammer Bey, Ali Muzaffer Bey, Kenan Bey, Doktor Mehmet Hüsnü Bey ve Hüsn-ü Cemal Hanım)
Doktor Mehmed Hüsnü Bey, eğitime önem veren, ileri fikirli, aydın bir kişiliğe sahiptir. Ayrıca iç hastalıkları dalında çok araştırmalar yapmış, geniş bilgiye sahip bir doktordur. Menemen’de de yaptığı gibi Manisa’ya geldikten sonra da sadece mesleğini icra etmekle yetinmez özellikle eğitim alanında şehre bir şeyler katmaya çalışır. Bu amaçla, Manisa’nın ilk özel ilkokulu olan ve açıldığı devirde emsaline rastlamanın zor olduğu bir eğitim müfredatı uygulayacak olan Şems’ül İrfan Mektebinin kurulmasında çaba harcar. Okulun kurucusu olan Cevdet Çelebi Bey de Mehmed Hüsnü Bey gibi kıymeti yaşadığı devirde pek anlaşılamayan münevverlerdendir. Mehmed Hüsnü Bey bu mektebin tesis ve idaresi için çok çalışmıştır. Oğlu Ali Muzaffer’i de bu okula gönderir. Bu mektepte ücretsiz okutulan fakir öğrencilerin sayısı da az değildir. Okulda diğer derslerin yanında iyi derecede müzik ve nota dersi verilirdi. Öğrencilerden oluşan geniş repertuara sahip mükemmel bir orkestra kurulmuştu. Bu orkestra zaman zaman şehrin muhtelif yerlerinde konserler verecek kadar iyi seviyedeydi. Ayrıca okulda, jimnastik, pedagoji, Fransızca ve İngilizce dersler, senelik büyük müsamereler, tasarruf hizmetleri gibi ileri seviyede eğitim vardı. Halkın yeniliklere kapalı bir kesimi tarafından, okula karşı muhalif bir tutum sergilenmiş ve bu tutum zaman zaman şiddete dönüşmüştü. Okul faaliyette bulunduğu süre içinde üç kere yakılmış ve her seferinde bina değiştirmek zorunda kalınmıştı. Cevdet Çelebi Bey ve Mehmed Hüsnü Bey her defasında yılmaz bir azimle okulun tekrar ihyasına çalıştı ise de maddi güçleri nihayete erdiği için son taşındığı yerde bir daha açılmamak üzere bu örnek okul eğitim hayatını maalesef bitirdi.
Doktor Mehmed Hüsnü Bey’in kızı Mahire, Rumî 1323 (1907) senesinde 8 yaşındayken kızamık hastalığından vefat eder. O zaman diğer kızı Hüsn-ü Cemal dört yaşındadır. Oğlu Hasan Kenan ise Şems’ül İrfan mektebinde ilköğretim tahsilini o sene tamamlamış ve Manisa İdadisine başlamıştır. Doktor Mehmed Hüsnü Bey ise Manisa Bimârhanesinde ve Gurebâ Hastanesinde görevini icra etmektedir. Hasan Kenan 1328 (1912) senesinde Manisa İdadisinden mezun olmuştur. Bu dönemde, Doktor Mehmed Hüsnü Bey’in iki büyük oğlundan Ali Muzaffer İstanbul’da Tıbbiye Mektebinde, Ahmed Muammer ise Hukuk Fakültesi’nde tahsil görmektedirler.
(Fotoğraf; Şems’ül İrfan Mektebi ve Manisa İdadisinde tahsil gören Ali Muzaffer Bey)
Rumî 1330 (1914) senesinde Birinci Dünya Savaşı başlar. Doktor Mehmed Hüsnü Bey Mükellef Tabip Yüzbaşı sıfatıyla Manisa civarında görevlendirilir. 1331 (1915) Yılında Çanakkale muharebeleri başlaması ile birlikte, Tıp eğitimi gören büyük oğlu Ali Muzaffer Bey Çanakkale muharebelerine katılır. Muzaffer Bey savaş sonrası diğer oğlu Ahmed Muammer Bey ise 1332 (1916) senesinde Galiçya cephesindedir. (İşgal yılları ile birlikte Doktor Muzaffer Bey Millî Mücadele’ ye de etkin bir şekilde katılır[V]. Muzaffer Bey’in Manisa’da Şems’ül İrfan Mektebi ile başladığı tahsil hayatı Manisa İdadisi ile devam etmiştir. Kendisinin yıllar sonra yine yolu Manisa ile kesişir ve Nisan 1938’de Manisa’ya İskân Müdürü olarak atanır.)
Savaş yıllarında salgın hastalıklar da milletin üzerinde adeta kara bulut gibi dolaşmaktadır. Savaşın verdiği zarar yetmez gibi salgın hastalıklar sonucu da nice canlar kaybedilmiştir. Rumî 1332 (1916) senesinde Doktor Mehmed Hüsnü Bey, Manisa civarındaki görevi esnasında epidemik (salgın) tifüs hastalığına yakalanır ve endokardit (kalp kapaklarının, kalp ve damarların içte yer alan tabakası olan endotel tabakasının mikrobik enfeksiyonu) neticesi 14 Haziran Rumî 1332 (1916) senesinde 61 yaşında vefat eder. Resmî bir cenaze töreni ve pek kalabalık bir halk tarafından Manisa’nın Sultan Hamamı civarında Paşa mezarlığında, Sultan caddesine nâzır cephenin ortasına defnedilir.
Mehmed Hüsnü Bey Tataristan’ ın Kazan şehrinde bir Mişer Türkü olarak başladığı hayatının otuz iki senesini -türlü türlü zorluklar ile karşılaşmasına rağmen- kardeşi Anadolu Türklerine bedenen ve ilmen yardım ederek geçirmiş bir kişiliktir. Bu kıymetli şahsiyet son nefesini Anadolu’nun kadim şehri Manisa’da vermiş ve O’nun mümbit topraklarında istirahatine çekilmiştir. Geride kalan ailesine ev eşyasından başka bir mal bırakmamıştır. Ruhları şad olsun.
Erkan Akbalık
(Konu hakkındaki bilgi, belge ve fotoğraflar, Dr. Mehmed Hüsnü Bey’in kızı Hüsniye Hanım’ın oğlu İlter Bey’in kızı Hümeyra Gücük Hanımefendi’den alınmıştır. Hümeyra Hanım’ın baba tarafından dedesi Millî Mücadele kahramanlarımızdan Dr. Fazıl Doğan ve anne tarafından dedesi Atatürk’ün yakın dostu Afganistan Kralı Amanullah Han’dır. Kendilerine müteşekkiriz)
[I] https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/manisa-amanullah-han-ve-afganistan-meselesine-dair-i/9130/
[II] İranlı şâir ve mutasavvıf Ferîdüddîn Attâr’ın Pendnâme’si
[III] Hekimoğlu Ali Paşa’nın babası, XVIII. yüzyıl saray hekimbaşılarından Nuh Efendi’nin yaptırdığı medresedir. Rûmî 1330 (1914-15) tarihli belgeye göre o sıralarda çok harap durumda olan bu vakıf yıktırılmış ve günümüze ulaşmamıştır. (TDV. İslam Ansiklopedisi)
[IV] 1853-1856 Kırım savaşında duyulan âcil hekim ihtiyacı üzerine eğitim dilinin Türkçe olması için başlatılan çalışmalar 1866’da kurulan Cem‘iyyet-i Tıbbiyye-i Osmâniyye’nin gayretleriyle daha da hızlandı. Aynı yıl içinde Mekteb-i Tıbbiyye bünyesinde Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye-i Şâhâne’nin devreye sokulmasıyla 1867’de Türkçe tıp eğitimi kısmen başlatıldı. Bu sivil tıbbiyede özellikle İstanbul dışında çalışacak belediye hekimlerinin yetiştirilmesi amaçlanmıştı. Buraya ilk anda rüştiye mezunu veya o derecede bilgisi olan on altı-yirmi yaşları arasında elli kişi alınacak ve eğitim süresi beş yıl olacaktı. Askerî ve sivil mektebin hocaları genellikle aynı kişilerdi. Okula ilgi çoğalınca teşvik için kaldırılan doktora mecburiyeti tekrar getirildi ve bir yıllık klinik eğitim eklenerek okul süresi altı yıla çıkarıldı. Öğrenci sayısının artması üzerine Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye-i Şâhâne Ahırkapı’da biri mektep, diğeri klinik olarak inşa edilen binalara taşındı. Ancak zamanla burası da yetersiz kaldığı için 1894’te Kadırga meydanındaki Menemenli Mustafa Paşa Konağı sivil tıbbiyeye tahsis edildi, ayrıca burada ek binalar yapıldı. (TDV. İslam Ansiklopedisi)
[V] Doktor Muzaffer Alatur’ un hayatı ve Kurtuluş Savaşı hatıraları için bakınız. “Doktor Muzaffer Alatur, Bir Doktorun Kurtuluş Savaşı Hatıraları”, Selim Ahmetoğlu, Timaş, 2021
FACEBOOK YORUMLAR