YÜRÜ YA KULUM!
“Yürü Ya kulum,” der Allah dünyaya gözlerini açan her kuluna. Böyle başlar yolculuk.
Besmele çekilmiş. Kulağa ezan okunmuştur.
Hikmetinden sual olmaz. Emri alan kul uzun ince bir yolda bulur kendini. Düşe kalka yürür. Kâh yeller gibi eser, seller gibi coşar; kâh düz ovada şaşar.
Yürümek, eylem olarak aynı görünse de yürümenin mahiyeti ve yürünen yol aynı değildir. Bana yokuş, sana iniştir. Yol vardır dikensiz gül bahçesidir, yol vardır diken ormanı. Yol vardır cennete çıkar, yol vardır cehenneme.
Kimi ilme, kimi makama, kimi mala mülke yürür. Kiminin amacı üzüm yemek, kiminin bağcıyı dövmektir. Ameller niyetlere göredir. İsteyene istediği verilir. Kader budur.
İlme yürüyen hikmet sahibi olur. Bilir O’nun emri olmadan yaprağın kımıldamayacağını. Canlı cansız her varlığın bir dili olduğunu, o dille Hakkı zikrettiğini bilir. Suyu ve ekmeği aziz bilir. Ekmek ve tuz hakkı için yorar kendini. Ve gözetir lokmasındaki kuşun kurdun hakkını. Doğan güneşe şükreder, batan güneşe sabır.
İyiye güzele yürüyen iyilik güzellik bulur. Sabahın alacasında, öğlenin kızıl sıcağında, akşamın dar vaktinde, ömrünün her mevsiminde güzel güzel yürür. Zamana bakmaz, düşer yola. Yola çıkmanın, yolda olmanın bereketine inanır. Bir gülen yüze, açan çiçeğe, öten kuşa rastlar; dünya güzelleşir. Yarayı sarar, acı doyurur, yetimin başını okşar; dünya iyileşir.
İnsanoğluyuz. Çiy süt emmişimiz vardır. Ar damarını çatlatanlar karı kız peşinde yürür. Harama uçkur çözer, el uzatır. Mazlumun canına, malına kasteder. Şirret sofralarında kaybolan yüzleri kızarmaz.
Kimi makam mevki diye diye yürür. Gece rüyasında, gündüz hayalinde budur zikri. Makamın forsu aklını başından alır. Unutur eşrefi mahlûkat olduğunu. Makam için kırk takla atar. Kılıktan kılığa girer. Al külah, ver takke. Bu yolda kaybeder izini, izzetini.
Mala yürüyen mal sahibi olur. Evler birken iki, ikiyken üç olur; arabalar sıralanır evin önünde, banka hesapları kabarır. Bir elleri yağda bir elleri balda. Ye kürküm ye! Sorarsan dünya onlara güzeldir. Zekât, sadaka, fakir fukara bilmezler. “Allah versin,” derler. “Bizimle alın teri dökmediler ya! Allah çalışana verir. Bön bön bakacaklarına gidip çalışsınlar.”
Tarlada, fabrikada, inşaatta, yolda, belde … Hem de her yerde. Çalışanları görmezler. “Bileklerini değil kafalarını çalıştırsınlar,” derler. “Her işin bir ek yeri, yumuşak karnı var. Allah göz vermiş, göreceksin; akıl vermiş, kullanacaksın.”
Yürürüz dünden bugüne, bugünden yarına; beşikten mezara.
Yürümekten çok yürünen yol ve yolda nasıl yürüdüğündür aslolan.
Çekirdek çitleyerek, türkü söyleyerek, ıslık çalarak, tesbih çekerek yürürüz. Mütemadiyen yürürüz iki kapılı handa. Dünya hayatı oyun ve oyalanmadan ibarettir. İnandık ve iman ettik.
Bir ağaç gölgesinde soluklanmak için oturmuşuz da içimiz geçivermiş. Yarım yamalak bir rüya gördüğümüz. Gün akşam olmuş, ömür tamam. Yolun sonuna gelmişiz.
Yolun sonunda O vardır.
O’ndan gelir, O’na gideriz.
FACEBOOK YORUMLAR