Ergül ALTAŞ

Ergül ALTAŞ

[email protected]

UNUTMA

09 Eylül 2020 - 14:21 - Güncelleme: 09 Eylül 2020 - 14:26

UNUTMA

         Zor günlerden geçiyoruz. Hep geçtik. Bu ilk değil. Son da olmayacak. Türk’ün kaderi bu. Ateşte pişmek. Gücümüz buradan geliyor. Kırılsak da eğilmiyoruz. Mayamız sağlam. Başımız dik.  “O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar.” Yönümüzü rüzgâr değil damarlarımızdaki kan tayin ediyor.

         Unuttuk sanıyoruz bizi biz yapan değerleri. Boşluğumuza geliyor. Ayağımız sürçüyor. Tam düştük derken göklerden bir el uzanıyor. Kul sıkışmayınca hızır yetişmez misali. Anadan yârdan serden geçen bir bahtıkara yetişiyor imdada. Kahraman diyoruz biz ona. Dedem Korkut’un boy boylayıp soy soyladığı, ad verdiği koçyiğit.

         Adı Kürşat oluyor, Fatih oluyor, Mustafa Kemal oluyor, Ömer Halis Demir oluyor. Tersine çeviriyor tarihin akışını. “Yine şanlı şanlı döner çarkımız bizim.” diye haykırıyor şairlerimiz. Bize bakan, yine ulu bir seferde görüyor: Gök çadırımız, güneş bayrağımız.

         “Bulgur pilavı yiyerek ve Mesnevi okuyarak”Viyana kapılarına dayanan bu milletin aşında, işinde, tarihinde leke yoktur. Leke bütün ihtişamıyla“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”ın doymak bilmeyen iştihasındadır.

         Bakarız Acem’e, Arap’a, cavura özenmişiz. Ağzımızda birşeyler geveliyoruz. Kafamızda yâd ellerin kırk tilkisi dolaşıyor. Elimiz işte, gözümüz oynaşta. Bu dil, bu hal bize yabancı. Unuttuk sanırız özümüzü.

         Sonra, bir an gelir, şelaleden dökülen sular gibi bir türkü çağlar gelir. Sarsılırız. Yunus, Karacaoğlan, Veysel seslenir. Atalar çeker kulağımızı. “Ey Türk titre ve kendine dön.” Döneriz kendi yolumuza, kendi türkümüzü söylemeye.

         Öldü sanırlar, toy kurmaya kalkarlar; kına yakarlar biryerlerine. Bir serdengeçti çıkar. Kursaklarında kalır hevesleri.

         Yedi düvel dün olduğu gibi bugün de el ele vermiş Türk dünyasının, dünya mazlumlarının umudu olan Türk’ün son kalesini kuşatmaya kalkıyor.

         Dünyanın öteki uçunda bi’kızılderililerin değil dünyanın kanını içerek semiren ABD, Ortadoğu’nun sabıkalı çocuğu İsrail, baştan çıkmaya dünden amade Arap Yarımadası’nın kabile devletçikleri, Avrupanın şımarık çocuğu Yunanistan, kendini özgürlük havarisi zanneden Fransa bir araya gelmiş; bozkurtu boğmak niyetleri. İtin duası kabul olsa gökten ne yağacağı malum.

         Ergenekon’da demir dağları erittik, “Dörtnala gelip uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / Bu memleket bizim.” dedik. Akdeniz’i Barbaroslarla Türk Gölü eyledik. “Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.” diyerek üç kıtayı yurt tuttuk. “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!” Çağ açıp çağ kapattık. Düşmana korku, mazluma umut olduk. Kim olduğumuzu dünya iyi bilir. Biz de unutmayalım.

         Bir de şunu unutmayalım;
         Çakalların kurtları boğduğu tarihte vaki değil.  

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum