KIZ EVLAT
Kızlarımıza hak ettiği değeri vermede dünden bugüne çok yol aldığımızı söylemek mümkün olsa da çevremize ve medyaya baktığımızda murat ettiğimiz noktadan fersah fersah uzaktayız hala.
Sudan sebeplerle canları yakılıyor, ağlatılıyor, öldürülüyor, yok sayılıyorlar. Kaba kuvvetin yerine koyacak bir ufacık meziyeti olmayan kifayetsizlerin elinde dünyaları cehenneme dönüyor. Kimi öylesine savunmasız ki koruyamıyor onları kolluk kuvvetleri ve kanun.
Asırların kemikleşmiş yalan yanlış yargıları ha deyince değişmiyor. Emek istiyor çocukların ve kadınların yüzünde, gözünde, gönlünde güneş gibi tebessüm çiçeklerinin açması için göğü maviye boyamak, gökkuşağına salıncak kurmak.
Vakti zamanı gelince ele gideceği, el olacağı için okusa da olur okumasa da anlayışına sahip ebeveynler elinde, elinden geleceği alınan kızlarımızın feryadıdır bugün yaşanılan şiddet. Kızsa dizini kırıp otursun anasının dizi dibine. Gezmek, eğlenmek; el âlem ne der. Kız kısmına yakışan susmaktır. Sorulursa fikri, en münasip cevap “Siz bilirsiniz,” demektir büyüklerine. Hep ertelenir umutları, bir hayalin peşinde koşmaları çok görülür. Hele evlensin. Evlenir. Evlenince başı göğe ermez. Baba evinde verilmeyen değer koca evinde hiç verilmez.
Merak etmek, okumak, öğrenmek, duygu ve düşüncelerini saçlarını dağıtan rüzgâr gibi özgürce dile getirmek isterler tıpkı erkek kardeşleri gibi. Erkeklere gösterilen hoşgörü onlardan esirgenir çoğu zaman. Dövene elsiz, sövene dilsiz olmak öğütlenir. Kadınsan itaat etmekten büyük erdem yoktur dünyada.
Erkektir yapar. Göz yumulur hatasına. Dalgalanıp durulacak, elbet bir gün doğru yolu bulacaktır. Erkeklere tanınan bu hoşgörünün binde biri kızlara çok görülür. Gözü kaysa, gönlü sürçse ölüm cezasını çok görmez can bildikleri.
Baba, babaysa erkek evladından çok titremeli kızı, kızları üzerine. Koluna bir altın bilezik takmadan yuva kurmasına gönlü razı olmamalı. Çağın gerektirdiği donanıma sahip, bir meslek edinmiş kız evladın ailesinin değil gönlünün sevdiğiyle yuva kurmak istemesi endişelendirmez anne babayı. Kendi ayakları üstünde duramayan ceylanın, kanatları kötürüm bir güvercinin hali nice olur yabanda?
Yaban sözü biraz ağır mı oldu medeni dünya için? Öyleyse yuva bildikleri evlerinde, nefes almaya çıktıkları sokaklarda canları hiçe sayılan kızı kızanı nasıl açıklayacağız? Medeni dünya hep güçlülere gülmüş, onlarla gülüp oynamıştır. Yüz vermemiştir aç ve açıkta olan acizlere. Gözyaşı silmeyi bilmez o.
Anne, kendinden bilmeli kadın olmanın takat yetmez zorluğunu. Saçını süpürge ederken kayırmamalı oğullarını. Oğulları gibi kızlarını da el üstünde tutmalı. Bilgi ve beceri yönünden gelişmesi; ahlaken olgunlaşması; kültürünü öğrenmesi; çağdaş dünyayı tanıması için hep yanında olmalı, cesaretlendirmeli. Düşüncelerine önem vermeli, fikrini sorulmalı.
Kızlarımızla oğullarımızı bir tutmalıyız ki kendi hanelerimizde, yarın bir gün oğullar kendilerinin kızlardan üstün, güçlü, değerli olduğu vehmine kapılmasın. Kız kardeşlerine nasıl davranırlarsa baba evlerinde, kendi kuracakları yuvada öğle davranacaklardır evdeşlerine. Erkekler ağlamazmış, peki ağlatır mı?
Kız, gelin olup çıkarken baba evinden “Beyaz gelinlikle çıktığın bu eve ancak kefenle dönersin,” benzeri arkaik düşüncelerden uzak “Bu kapı sana her daim açık; sofrada kaşığın, odalarda baş koyacağın yastığın hep olacak,” denmeli canı gönülden, hissettirilmeli bunu ona. Hissettirilmeli ki boyun eğmesin hakir görülmeye, hakarete uğramaya. Katlanmasın insanlık dışı hiçbir muameleye. İnsanı madden ve manen yiyip bitiren kanser hücreleri gibi bedenini ve ruhunu saracak olursa günün birinde şiddet, “Gidecek bir kapım var, beni bağrına basacak sevdiklerim var,” diyebilmeli gönül rahatlığıyla.
Anamız, bacımız, canımız, cananımız. Gül dedik, sümbül dedik. Nergis, lale, nilüfer, menekşe; bütün çiçeklerden isim verdik. Her güzelliği onlara yakıştırdık. Türkülerde, şarkılarda sevda, hasret, vuslat; hep onları anlattık.
Kızlarımız, kadınlarımız bu dünyayı inceliklerle, ince fikirleriyle, merhametleriyle iyileştiren, güzelleştiren yaşanılır kılan nadide çiçeklerdir. Çiçeklerin vazoda olanı, saksıda yetişeni değil, kırda bayırda, hayatın içinde olanı güzeldir, makbuldür. Onları sokakta, iş hayatında aramızda görmek bu gelimli gidimli dünyanın cilvelerine daha kolay tahammül etmeye, hoş görmeye vesile olacaktır.
Kadınlarımız başımıza taç, gönlümüze yârdır. Cennet annelerin ayakları altındadır. Kız çocuğu cennet anahtarıdır. Onlara hak ettikleri değeri vermek, el üstünde tutmak, kırmamak, incitmemek için daha ne söylemeli bilmem ki.
Kız evlat devlettir bilene; bilmeyene kızın mı var, derdin var.
Kadınlarımız bugün hâlâ horgörülüyor, dövülüyor, öldürülüyorsa kız evladını dert bilen bu nasipsizlerin boynunadır günahı.
Ergül ALTAŞ