HER SABAH YENİDEN…
Besmeleyle doğrulursun yatakta. “Bu da geçer ya Hu!” dersin bütün dertlere. Hayallerin rüyalarda demlenmiştir. Ha desen uçurur seni.
“Uçabildiğini kimseye söyleme, öyle inanmazlar ki düşersin” der bir hikâyeci. İçin içine sığmasa da, yüreğinin kanıksadığı hayal kırıklıkları kırar hevesini, söylemezsin kimseye. Tarihin tekerrür etmesinden korkarsın.
Allah ne verdiyse oturursun kahvaltıya. Aramazsın öyle kuş sütü falan. Zeytin, peynir, çay; bir de güler yüzlü yâr.
Gönlünde tüneyen ne kadar kuş varsa uyanır ansızın. Uyanır ve uyandırır bütün umutları. Onların cıvıltısına eşlik ederken bulursun kendini. “Güler yüze, tatlı dile doyulur mu, doyulur mu?” “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” diyen şaire bir kez daha hak verirsin.
Ya nasip, diyerek çıkarsın evden. Nasip, sadece boğazdan geçen lokma değildir. Güler yüzlü, gönlü güzel, dili tatlı bir dosttur. Yoluna çıkan börtü böcek, gönlüne dolan muhabbet, zihnine düşen hoş hatıra, ruhunu teskin eden müziktir. Sen bulamazsan nasibin bulur seni. Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter. Buna imanın tamdır.
Sabahın seheri senin baharındır. Henüz güneş değmemiştir çiğ düşen yapraklara. Saf ve masumdur yeryüzü; ilk yaratıldığı günü andırır. “Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz. Çocuklar inanın, inanın çocuklar. Güzel günler göreceğiz, güneşli günler.” Beklediğin o güneşli günlere yürürsün. Çiçek açmış bahar dalına, denize, güneşe, gönlünde yatan aslana. Bir memleket istersin. “Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”
Bülbül öter, gül açar. Aşkla döner dünya, aydınlanır gün. Hayat gümrah bir ırmak gibi akmaya başlar. Yer ve gök rengini bulur. “Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım / Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum” Uzansan göğe değersin; imkânsız nedir? Aşk ve şevkle çıkınca yola yorulur mu insan? Fizan şurasıdır. Sabah gider, akşam dönersin.
Evdeki hesap çarşıya uymaz çoğu zaman. Sen yaz günü yağmur, kış günü güneş istersin; el sarı sarı ayvalar, ballı incirler. Yoktur dilinden anlayan. Buna ne çare?
Gün öğleden ikindiye devrilirken suya iner yelkenlerin. Ne kadar kulaç atsan nafile. Beyhude yorarsın kendini. Umutla umutsuzluk arasında bir sarkaç gibi gider gelirsin bir süre. Bakarsın aynı tas aynı hamam. Bir yerlerden anımsarsın bugünü. Bir sis bulutu iner üstüne. Kör olursun. Umutların boynunu vurur elleri kanlı bir cellât. Sabahki taşı sıksan suyunu çıkaracak halinin salası okunur.
Güneş salına salına iner ufka, iner ve kızıla boyar. Bu sonbahardır. Gurbette akşam olur. Uçanı kaçanı kovalama gücünü bulamazsın kendinde. Bırak bensiz gitsin gemiler, dersin.
Süngüsü düşmüş mağlup orduların hüznüyle düşersin dönüş yoluna. Sabahki mağrur halinden eser yoktur halinde. Ayakların seni değil sen ayaklarını sürüklersin. Umutların bir kere daha karaya vurmuştur. Sudan çıkmış balık gibi çırpınırsın nefes almak istedikçe.
“Ey her sabah kahraman, her akşam mağlup çocuk” diyerek dönersin ana rahmi misali eve bir Zümrüdüanka’nın küllerinden doğması gibi hayallerinden ve umutlarından tekrar doğmak için.
Dünya er meydanıdır, umut dünyasıdır. Yenilsen de pes etmezsin. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” bilirsin. Her sabah yeniden giyersin kispetini. Sana yakışan budur.
FACEBOOK YORUMLAR