BAYRAMIMIZ BAYRAM OLSUN
Bayramlar bir ödül. Maddi ve manevi başarıların ödülü. Ramazan Bayramı nefse karşı elde edilen başarının; elde olanı, elinde olmayanla paylaşmanın ödülü. Hakk’a kul olmanın bilincine; aczinin idrakine varmanın ödülü. Cumhuriyet bayramı binbir güçlükle zafere ulaşan Kurtuluş Savaşı’nın ödülü.
Bu yıl mübarek ramazan ayı hüzünlü geçti. Onun meyvesi olan Ramazan Bayramı da buruk geçecek. Ramazanda teravih namazlarından, kalabalık iftar sofralarından mahrumduk; bayramda el ele, diz dize, yanıbaşlarında olamayacağız sevdiklerimizin. Gönüller bir olsun. Telefonlara sarılacağız eller yerine. İmkânsızlıkları yeni imkânlarla aşacağız.
Dünya imtihan dünyası. Kimse imtihanın kolay geçeceğini söylemedi bize.
İlahi lütuf ve ikaz. Böyle bakıyoruz hayata. Hayata böyle bakmamız sebepleri görmezden geldiğimiz anlamına gelmez. Herşey, ölüm ve hayat, sebebe bağlı.
Su, yemek, türlü meyve ve çerez; hepsi vardı çok şükür. Hakkın emrine uyup el uzatmadık. Elimiz belli zaman aralıklarında nefse hoş gelen nice dünya nimetine ermez oldu. Açlık ve susuzluğu nefsimizde tatbik ettik. Su ve taamın azizliğini gördük. Fitre ve zekâtlarımızla bize emanet olarak verilen dünyalıkları ihtiyaç sahipleriyle paylaştık. Niyetimiz halisti. Yapabildiysek imtihanı geçtiğimizi umabiliriz. Bu umuda sarılıp bayram yapabiliriz.
Ramazan ayı boyunca oruç tutarak aç ve açıkta olanları anlamaya çalıştık. Empati kurma deniyor buna günümüzde. Sevdiklerimizden uzakta geçireceğimiz bu bayramda da gurbet içinde gurbette olanları anlamaya çalışabiliriz pekâlâ.
Anne babasından, akraba ve arkadaşlarından uzak olan öyleleri var ki her bayramda koşamıyorlar sevdiklerine. Buna ya işi ya aile bütçesi izin vermiyor. Onlar için bayramlarda sarılma, el öpme yok; telefonun iki ucundaki muhabbet dolu iki gönlün hasret dolu hüzünlü bayramlaşması var.
Anne babası ebediyete göçenler var bir de. Gidecek ana ata yurdu olmayanların boynu bükük geçen bayramlarına ortağız bu bayramda.
Kimi kimsesi olmayan, evinde bir başına yaşayan, huzur evlerine sığınan yaşlılarımızı da hatırlayalım. Onların kulakları kapı zilinde, gözleri yolda bekleyişlerini, mahzun geçen bayramlarını anlamaya çalışalım.
Elin yedi kat yabancı memleketlerinde “İlim Çin’de de olsa alın” diyen Efendimizin hadisine uyup ilim tahsil eden öğrencilerin; bir kuru boğazın derdine düşmüş rızkının peşinde koşan gariplerin hüzün dolu bayram günlerini karantina günlerinin gölgesinde bizler de tecrübe edeceğiz bu bayram.
İnsanız, elimizdeki nimetin değerini kaybedince anlıyoruz. Sahip olduklarımızı ve kaybettiklerimizi düşünüp dört elle sarılalım umut ipine. Bu da geçer Ya Hu! diyerek şükredelim sağlık ve afiyete. Şükür nimetleri artırır, aksi nimete nankörlüktür.
Suyu, havayı, toprağı kirletmek; yeşili katletmek; yetimin, mazlumun malına göz dikmek, işçiye alın terinin karşılığını vermemek nimete nankörlüktür.
Sel, yangın, kuraklık, deprem, salgın hastalıklar. Başımıza gelenlere bir de bu açıdan bakalım. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Mazlumların gözyaşıyla gelişip azmanlaşan bir medeniyet var karşımızda. Mazlum deyince insanoğluyla sınırlı değil bu söz. Yok edilen yağmur ormanları, doğal hayat, soyu tükenen, tükenme aşamasına gelen hayvanlar, altı üstüne getirilen yeryüzü, siyanür karışan su, karbondiokside boğulan hava, kimyasallarla zehirlenen toprak mazlumdur. Vahşi kapitalizm diyorlar adına. Güçsüzlere, ağzı var dili yoklara hayat hakkı tanımıyor.
Biz nerede hata yaptık?
Sevinci, coşkusu eksik olan bu bayram tevekküle vesile olsun.
Durup düşünelim ki yarınlarda bayramlarımız bayram olsun.