“Kalabalık Yalnızlık” Şeysi…
Bilemedim şimdi. Genelde öyle olur değil mi?
İçin için uğunur, tedirgin eder, yorar ve bir anda çıkıverir ortaya. Çıkışına mı, rahatlatışına mı yoksa ne olduğuna atfedilen değere mi bilinmez ama artık olan olmuştur. Bir adı olur ya da çoğunlukla olmaz. Ortaya saçılıp döküldüğü için vardır ve varlığı herkese ilan edilmese de söz arasında görünür ya da duyulur olmaya çabalar. Önemli olup olmadığından emin olunamadığından belki de çoğunlukla mesela ile başlayan açıklamalarla ya da acaba, geçende aklımdan şöyle geçti gibi ifadelerle yer açmaya çalışır. Muhabbetin, sohbetin veya olayların akışında iradenin boşluğundan faydalanıp bazen muhatapların şaşkınlığına bazen de ilgisizliğine maruz kalır.
Kimin çilesiyse ya da kaderiyse yük de onundur. Bulduğu karşılığın niteliğine göre sahibi de kimsesizliği de çok olur. Nitelik, görecelidir; vardır, kıymeti onunla ilişkili olana göre değişir. Zaman, mekân, gereklilik, keyfiyet ve kişinin kimliği de niteliği etkiler. Her ne kadar çoğunluğun ‘amaaan, bu muydu bu kadar dertlendiğin deyip geçtiği’ mesele, herkesin olduğu kadar hiç kimsenindir de. Söz, sahibini bağlar ve ehline kıymetlidir elbette.
İnsan, çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalamaz genellikle. İlgisi ve merakı, ilişkilerinin niteliği ve niceliğini de etkiler. Sosyal olduğu kadar yalnız da kalan insan, genellikle her iki durum karşısında da rahatsızlıklarını dile getirir durur. Muhtemelen insanın hikayesi, başından beri hep bu ikilemin karşı yakalarında dönenip durmuştur. Sosyalleşmenin çeşitli tonlarında var olmayı becerebilmesinin yanında yalnızlığıyla da yaşayabilmesi gerektiğini hayatın farklı evrelerinde karşılaştığı olay ve durumlarla kurabildiği ilişkiye göre de yorumlamayı öğrenmiştir. Bu insan için iyi mi kötü mü bilmem ama sanki olması gerekenmiş gibi gelir bana.
“Kalabalık yalnızlık” kavramı/kelimesi, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) halk oylamasıyla 2024 yılının “şeysi” seçildi. “Şeyi” ve seçenleri anladığımı düşünüyorum. Şeyin ne olduğuyla ilgili kararsızlığın da bir kısmını yani “kavram” oluşunu anlıyorum ama “kelime” olması kısmını anlamıyorum; anlayamıyorum daha doğrusu. Bundan dolayı “şeysi” demek zorunda kaldım. “şey”i kesinleştiremediğimiz, adını hatırlayamadığımız ya da adını söylemeyi uygun bulmadığımız durumlarda kullanırız. Önemli ve çok kıymetlidir bizim için “şey”; belki de Türkçeyle yaşayanların en çok yararlandıkları kelimelerden biridir. Cankurtarandır şey ve bizi de kurtardı, çünkü kavram/kelime ikileminde imdadımıza yetişti.
“Kalabalık yalnızlık” iki kelimeden oluşmuş bir kavramdır. İki kelimeyi göstermek için Arapçanın tesniye imkanındaki “kelimeyn” gibi bir kullanımımız olmadığı için tek bir kelimeyle gösteremiyoruz. Dolayısıyla bir kavramı göstermek için bir kelime kullanabildiğimiz gibi birden fazla kelimenin katılımıyla oluşan bir dil yapısı oluşturuyoruz Türkçede. Oluşturduğumuz bu yapılara ne diyeceğimize bir türlü karar veremediğimiz için böyle durumlarda da “şey” demek zorunda kalıyoruz. Maalesef bu konuda dil bilgisi terimlerimizin hali içler acısıdır; daha doğrusu zihinler acısıdır.
2024 yılı da sanırım en acılı yıllarımızdan biri oldu biz Türkçeyle var olanlar için. 6 Şubat Depreminde insanlarımızı ve maalesef Gazze’de de insanlığımızı yitirdik. “Kalabalık yalnızlık”ın bunlarla da ilgisi vardır muhtemelen ama “yitik” ve “yetik” kelimeleri üzerinden ilerlersek bir sesin bile Türkçe için ne kadar kıymetli olduğunu görürüz ki bunlara benzer pek çok örneği birazcık düşündüğümüzde dil bilimci olmadan da bulabiliriz.
“Kalabalık yalnızlık” bir kavramdır ama kelime değil, bir öbektir. Öbek, dil bilgisi terminolojisinde farklı bir durumu ifade etmek için kullanıldığından dolayı bu tür dil yapıları, maalesef daha fazla kalabalığa sebep olan adlandırmalara kapı aralamaktadır. Dilin bir yapısının olduğunu insanlık öğreneli bir asır geçti. Bu yapıların işlevlerinin de olduğu, hatta bu yapı ve işlevin her dilde bulunduğu, dolayısıyla dilleri farklı kılan özelliğin de ne olduğu tartışıldı ve ikna edici sonuçlara ulaşıldı. Bunca bilimsel gelişmelere rağmen böyle “yılın şeysi” denilebilecek ikileme sebep olan adlandırmaya da kayıtsız kalmak mümkün olmadı.
Yılın kavramı ile kelimesi farklı durumları ifade etmez mi? Bir kavramın dile gelmesi ya da geçmesi için kelime tek koşul değildir. Kavram ve kelimenin ontolojisi, “yetik ve yitik” kelimelerini ayrıştıran “i” sesi kadar küçük bir yapısal farklılık gösterebilir ama “i”siz bir Türkçe var olabilir mi? “Yetik” ile varoluşu kemale erdirirken “yitik” ile yok oluşu sırlayan Türkçenin fikirsiz/düşüncesiz bilimselliklere maruz bırakılması, Türk aklının yetersizliği ya da yeteneksizliği değildir elbette.
Böyledir bu işler; bir kere aklına düşmeye görsün, yiyip bitirir insanı iç kurdu gibi… Neyse, kelimeyi de sonra anlatalım. Hatta, Türkçenin kelimesini… Tabii ki herkesin kelimesi, kendine göredir…
FACEBOOK YORUMLAR