Doç. Dr. Hilal ORTAÇ

Doç. Dr. Hilal ORTAÇ

[email protected]

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Manisa'nın Ekonomik Yapısı-II-Tanzimat'tan Sonra Manisa Ekonomisi

15 Ocak 2024 - 11:48 - Güncelleme: 15 Ocak 2024 - 11:56

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Manisa'nın Ekonomik Yapısı-II-
Tanzimat'tan Sonra Manisa Ekonomisi

Tanzimat'ın ilanının hemen sonrasında Manisa kentinin ekonomik yapısını ortaya çıkarmada başlıca kaynak olarak 1844-45 yıllarına ait olan Temettuat Defterlerini kullanmak mümkündür. Vergiye esas olacak kazancı belirlemek amacıyla düzenlenmiş olan bu defterlerin verileri, deftere kayıtlı olan halkın ekonomik 
faaliyetleri, meslekleri, emlak ve arazileri, sahip oldukları hayvanlar, tarımsal faaliyetlerde bulunanların aşar vergisine tabi olan ürün çeşitleri ve bütün faaliyetlerinden elde ettikleri kazanç konusunda bilgi vermektedir. Manisa'nın Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan ve araştırmaya açık Temettuat Defterlerinin sayısı 14'tür. [1] Bu 14 defterin tüm Manisa halkına ilişkin verileri kapsamadığı görülmektedir. Mahalleler temel alınarak düzenlenmiş olan defterler Manisa'nın toplam 54 mahallesinden 38 'ini kapsamaktadır. Ancak yine de Manisa'nın aşağı yukarı % 70 lik bir bölümünü kapsadığından, ekonomik yapı konusunda yeterli veri sağladığı düşünülebilir.

TemettuatDefterlerininverilerine göre, hane reislerininmesleklerine göre dağılımları yapıldığında, ağırlığın zanaat, ticaret ve hizmet sektöründe olduğu görülmektedir. Deftere kayıtlı 4493 kişiden 2516'sını oluşturan küçük esnaf ve bu işkollarında kalfa ve çırak olarak çalışanlar, % 56,15'lik bir kesime tekabül etmektedir. Esnaf içinde en büyük grubu da üretim ve hizmet alanlarında çalışanlar oluşturmaktadır. Bu da, Tanzimat sonrasında esnaf örgütlerinin ve üretim tarzının çözülmesi beklenirken, XIX. yüzyıl ortalarında Manisa'nın henüz, geleneksel üretim tarzını sürdürdüğünü göstermektedir. Temettuat Defterlerinden tespit edilebilen esnaf, çeşitli mesleklere dağılım göstermektedir. Bu mesleklerin çokluğu ve kendi aralarında çeşitlenmeleri, XIX. yüzyıl ortalarında Manisa çarşısında esnafın kendi arasında ihtisaslaştığını göstermektedir. Temettuat defterlerinin verilerinden derlenebilen bu meslek çeşitlenmesi 176'yı bulmaktadır. 8 Sayıları oldukça fazla olan bu esnafın, ekonomik faaliyetlerini sürdürdükleri yer, geleneksel kent örgütlenmesinde çarşıdır. Aynı zamanda çarşı, henüz modernleşmenin sonuçlarının Osmanlı taşra kentlerinde etkisini göstermediği bu dönemde, esnafın denetimini de sağlardı. [2] Bunların başında da esnafın kethüda ve yiğitbaşıları gelmektedir. Bazı kentlerde şeyh olarak da geçen esnaf kethüdasının görevi, esnafin birbirleriyle ve kent yöneticileriyle ilişkilerini düzenlemek ve esnafı hükümet otoritesine karşı temsil etmekti. Yiğitbaşı da esnaf kethüdasına yardımcı olmak üzere esnaf arasından seçilmiş olan kişidir. Yiğitbaşı, esnafın kurallara uymasını denetlemede kolluk görevini yerine getirmektedir. [3][4] Aslında her esnaf grubunun ayrı kethüdaları olması gerekir; fakat Manisa Temettuat defterlerinde, esnaf şeyhi olarak, Gûrhane mahallesi camiinin imamı Çelebi Mustafa Efendi kayıtlıdır. Çelebi Mustafa Efendi, geçimini ise, damgacılık sanatından sağlamaktaydı. ll Yine kayıtlara göre Manisa esnafının yiğitbaşısı da Halvetiye tarikatı tekkenişini Minarecioğlu Mehmed Efendi 'ydi. 12 Bunların yanı sıra, çarşı katipleri, pasban ve çarşı hademesi gibi görevlilerin kayıtlarına da rastlamak olanaklıdır: İbrahim Çelebi mahallesinden Sakarkayalıoğlu Osman Efendi, 13 Tekeli Mehmed Efendi, 14 Bölicek-i Cedid mahallesinden Dokuzpiştavlı Osman Efendi [5] çarşı ketebesi, İlyas-ı Kebir mahallesinden Gavas Ahmed b. Abdullah[6] pasban, Gûrhane mahallesinden Molla Mehmed. [7]

Çarşıdaki esnafın örgütlerinin başları olan kethüda ve yiğitbaşından başka, bakkal esnafının başı olarak da pazarbaşı görev yapmaktadır. 1839'larda pazarbaşı olarak Esseyydid Ömer'in görev yaptığı, Sultan Abdülmecid'in tahta çıkması dolayısı ile verilen tecdid fermanından öğrenmekteyiz. [8][9]
XIX. yüzyıl ortalarında orta büyüklükte sayılabilecek bir kent olan Manisa'da, halkın yarısından fazlası, kentin işlevi ve tanımı gereği tarım dışı üretimi temsil eden üretim, hizmet ve ticaretle uğraşan esnaf olmakla birlikte, tarımla uğraşan kesimin göz ardı edilemeyecek sayıda oldukları görülmektedir. Ancak bu kesimin büyük bir kısmını da topraksız tarım işçisi sayılabilecek olan ırgatlar oluşturmakta, tarımsal üretimin bir biçimi olan ortakçılık ilişkileri de oldukça yoğun olarak görülmektedir.
XIX. yüzyıl ortalarında Manisa, nüfus olarak Müslümanlardan başka, Rum Ermeni ve Rumlardan oluşmaktaydı. Bu gruplar arasında, bir işbölümü olduğu varsayılmakla birlikte, XIX. yüzyıl ortalarında, yani, verileri kullanılan Temettuat Defterlerinin kayıtlarının tutulduğu 18451erde Müslüman, Rum, Ermeni ve Yahudilerin meslek gruplarına dağılımlarında farldar olmakla birlikte, kesin ayırımlar görülmemektedir. Ömeğin, Müslümanlar ve Rumların hemen hemen aynı oranlarda tarım ve tarım dışı üretimde temsil edildikleri görülmektedir. Ancak, iki grup arasında, toprak sahipliği konusunda Müslümanlar lehine bir farklılık oluşmaktadır. "Erbab-z ziraat” olarak defterlere kaydedilmiş olan toprak sahibi Müslümanların sayısı Rumlardan fazla iken, ücretli tarım işçisi olan Rumlar ise daha fazla sayıdadır. Öte yandan tarım dışı üretimde de üretim ve hizmet alanında çalışan Müslüman ve Rumlar arasında oransal bir farklılaşma yokken, ticaretle uğraşan kesimde Rumların daha çok rol oynadıkları anlaşılmaktadır. Ermenilerin ise, tarımdışı üretimde, özellikle, Manisa'daki en önemli üretim kollarından biri olan dokumacılık alanında çalıştıkları görülmektedir.[10] Yahudilerin ise büyük bir kısmı ticaretle ilişkili iş kollarında çalışmaktadırlar. İpekli dokuma imalatında da Yahudilerin rolü oldukça fazladır.[11]
Öte yandan, üretim ve ticaretle ilgili faaliyette bulunmayanların hemen tamamını (içlerinden papasları çıkarırsak) Müslümanların oluşturdukları görülür. Bunlar arasında imam, müezzin gibi din görevlileri, müderris muallim ve talebe gibi eğitimle ilgili olanlar ve asker sivil memurlar bulunur. [12]
Manisa halkının ekonomik faaliyetlerine ilişkin olarak Temettuat Defterlerinden elde edilen bu sonuçlar, 1838 Ticaret antlaşmasının etkilerinin 1845 'lerde henüz kıyı kesimlerden iç kesimlere doğru uzanamadığının bir göstergesi olarak görülebilir. Geleneksel üretim ilişkilerinin çözülmesi için herhalde daha uzun yıllar gerekecektir. Bunun nedeni olarak kıyı kesimi ile yani dünya ekonomisiyle bütünleşmekte olan liman kenti İzmir'le iletişimin zayıf olması gösterilebilir.[13] Bununla birlikte, demiryollarının yapılmasıyla birlikte, Batının ekonomik nüfuzunun kıyıdan iç bölgelere doğru uzanmaya başladığı söylenebilir. Demiryolunun yapılması, Batı Anadolu'da kapitalizmin gelişmesi için bir ön koşul olarak görülmekteydi.[14] Bu bakımdan, İzmir'e yerleşmiş olan İngiliz sermayesinin yapımı için 1855 'de Osmanlı hükümetine başvuruda bulunduğu Aydın Demiryolu 1866 da tamamlanarak hizmete girdi. Hemen arkasından İzmir-Kasaba Demiryolu hattının inşasına başlandı ve İzmir'den Manisa'ya kadar olan 41 millik bölüm Aydın Valisi Mehmed Raşid Paşa'nın da katıldığı resmi bir törenle Ekim 1865'te tamamlandı. [15] Hattın Turgutlu'ya kadar uzanan bölümünün tamamlanması ise 1866'da oldu. Demiryollarının yanı sıra, karayolları konusunda da birtakım gelişmeler olmuş, Aydın Vilayetinde 1906 yılına kadar 1130 kmlik karayolu yapılmıştır. Bu yollar, demiryollarının ulaşamadığı bölgeleri merkeze bağlayan ara yollar olduğu gibi, demiryollarına paralel olarak yapılabilmekteydi. [16] Böylece demiryollarının faaliyete geçmesi ile birlikte Batı Anadolu bölgesinin ticarete katılımı artmış, bunun dışında tarımsal üretimin kapitalistleşmesi ve makineleşmesi, demiryolları boyunca sanayileşme, madencilik faaliyetlerinin artması gibi sonuçlar vermiştir. Bu faaliyetler, İzmir'de yerleşmiş Avrupa Sermayesinin demiryolu sayesinde bu alanlara el atmasıyla gerçekleşmiştir. [17] Öte yandan demiryolları, Batı Anadolu'da kentleşme üzerinde de etki göstermiş ve bölgedeki nüfusu 10.000'in üstünde ve kendilerinde çeşitli mal ve hizmetleri toplayarak geniş bir hinterlanda hizmet eden 4. kademe merkezlerin sayısı 6'dan 1914 yılında 26 'ya yükselmiştir ki bunlardan 6'sı 3. kademe, 7 'si 2. kademe ve 6'sı da l . kademe merkezlerdendir. [18] Kentleşmeyle birlikte kültürel değişimlerden de söz etmek mümkündür. Kırsal toplumun denetleyici sosyal ilişkileri yerlerini kentlerin kozmopolit ilişkileri ve tüketime açık Avrupai yaşam tarzının daha fazla benimsendiği bir şekle bırakır. [19]

XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki bu gelişmelerle birlikte, esnafın rol oynadığı geleneksel üretim tarzının yanında ilk sanayi üretimi de yer almaya başladı. Esasen, merkezi yönetim de sanayinin önemini kavrayarak devletçi bir politikayla Tanzimat öncesinden başlayan ilk fabrikalara yenilerini de eklemeye başlamıştır. [20]Batı Anadolu ve bölgenin ihraç limanı olan İzmir'de başlayan ilk sanayi üretimi ise, basit araç ve gereçler ve el emeği kullanan, genelde tarıma dayalı bir yapı göstermekteydi.[21] XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yabancı sermaye yatırımı olarak, tekstil, gıda, metal sanayi alanlarında fabrikalar açıldı. [22] İzmir'in ardından bölgede gelişen ilk sanayinin de yine tarımsal üretimle yakın ilişkili bir sanayi türü olduğu görülür ki bunlar arasında çırçır,un ve yağ fabrikalarını saymak mümkündür.

Çırçır fabrikalarının açılmasının nedeni, Amerikan iç savaşı sırasında İngiliz dokuma sanayiinin ihtiyaçlarını karşılamak için Osmanlı İmparatorluğu'nda pamuk üretimini arttırmanın yanında, üretilen pamuğun çekirdeklerinden ayrılarak temizlenmesi ve balyalanması gereğidir. [23] Bu amaçla İngiliz tüccarları bölgede çırçır fabrikaları açmak için teşebbüse geçmişlerdir. Bu arada devlet de pamuk üretimini teşvik amacıyla, pamuk tohumunun ayrılması ve temizlenmesi için Avrupa'dan getirilecek alet ve makinelerden gümrük alınmaması kararını vermişti.34 Bu konuda Batı Anadolu'da ilk girişimci olarak İngiliz Gout göze çarpar. Gout, 1863 yılında Aydın vilayetine başvurarak çırçır fabrikası kurmak için istemiş ve İzmir'de ilk çırçır fabrikasını kurmuştu. Ocak 1863 'te ise ikinci fabrikayı Manisa'da açmıştır. Fabrikanın makinelerinin montajı için İngiltere ' den S. Whiteman adında bir makine mühendisi getirmiş, yerli çırçır fabrikası sahiplerinin düşmanlığını çekmemek için fabrika, Manisa'nın ileri gelenlerinden Karamızraki Mehmet Efendi adına tescil
edilmişti.35[24]
Gout'un ardından bu kez yerli bir girişimci bir çırçır ve un fabrikası kurmak üzere girişimde bulundu. 1844-45 Temettuat sayımlarında bezzaz ve dülbendci esnafı olarak kayıtlara geçmiş olan Hacımuradzade Mehmet Efendi, Yenicami civarındaki bahçesi içinde 1 dönümlük arazi üzerinde buğday öğütmek üzere iki taşlı değirmen ve pamuk çekirdeği temizlemek için yirmi çarklı on iki beygir gücünde bir buhar makineli pamuk fabrikası kurmak için izin istemekteydi. [25] Hacımuradzade Mehmet Efendi esnaf olmakla birlikte, ticaret sermayesine sahip biri olmalıdır. Kardeşi Mustafa Efendi'nin de 1845'lerde Frenk metaı ahz ve itasıyla uğraştığına bakılırsa, aracı tüccar rolünü üstlendikleri varsayılabilir. [26] 0 dönemde Manisa'da Avrupa mallarının alım ve satımıyla uğraşan az sayıdaki tüccardan biridir. 7 Ekim 1864 tarihli Meclis-i Meabir mazbatasına göre, Hacımuradzade'ye yürürlükte olan mevzuat hükümlerine uymak ve hiçbir şekilde tekel ve imtiyaz iddiasında bulunmamak koşuluyla fabrika kurma izni verilmişti.

1880 ' li yıllara aitAydın Vilayet Salnamesi ' ne göre Manisa' da 7 de duhan fabrikası mevcuttur. Fabrikaların isimlerine bakılırsa Rum vatandaşlara ait olan bu fabrikaların hemen hepsi Müslüman memur ve yardımcıları tarafından yönetilmektedir. [27] Abdullah Martal'a göre bu işletmelere fabrika yerine tütün işleme atölyeleri demek daha uygun olacaktır.[28]

XIX. yüzyıl sonu, XX. yüzyıl başlarına gelindiğinde Manisa, nüfusu 36.000'leri bulmuş, büyük çarşısı, 19 hanı, 153 mağazası 2 un ve 2 pamuk fabrikası, 20 debbağhanesi, 14 yağhanesi, 8 mensucat fabrikası, 9 kiremithanesi olan bir kent olarak tasvir edilmekteydi. [29] Fakat burada fabrikaların ve sahiplerinin isimleri belirtilmediğinden bunların hangi fabrikalar olduğunu tespit etmek zordur. Ancak, Osmanlı İmparatorluğunda sanayileşme düzeyini tespit etmek amacıyla 1913 ve 1915 yıllarında Ticaret Nezaretinin görevlendirdiği Mr. Durand ve Fuad Bey tarafından sanayinin geliştiği İstanbul başta olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, İzmit, Karamürsel Bandırma ve Uşak şehirlerinde müfettişlerin bizzat müesseseleri dolaşmak ve bunlar dışındaki şehir ve kasabalarda kurulu ortalama en az on işçi çalıştıran müesseselere matbu sual varakaları göndermek suretiyle bir sanayi sayımı yapılmıştır.[30] 1917 yılında yayınlanan bu sayımın sonuçlarına göre, Manisa'da değirmencilik alanında faaliyet gösteren üç fabrika bulunmaktadır. Bunlar, Balyozoğlu fabrikası (kuruluşu 1880-89), Numune İktasat Şirketi (kuruluşu 1900-1904) ve Yaralızade[31] Dakik Fabrikası (1910).[32] Bu üç değirmenden biri aynı zamanda makarna imal etmekte ve zeytinyağı üretmektedir, bir diğeri ise pamuğu tohumundan ayırmaktadır. Manisa'nın un ve pamuk işleyen bu fabrikalarına daha sonra başkalarının da eldendiği anlaşılmaktadır. Yunan işgali sonunda çıkan Manisa Yangını sırasında yanan fabrikalar arasında Balyoz'un fabrikası yanında, Şevket, Sadık ve Malta fabrikalarından da söz edilmektedir. Ancak Yaralı Fabrikası yangından kurtulmuştur. [33]
Manisa'da sanayi üretiminin dışında bir başka üretim biçimi de görülmektedir. Putting out veya verlag sistem olarak bilinen parça başı üretim sistemiyle çalışan 6 ticarethanenin bir araya gelerek 1908 'de kurulan yabancı bir şirket olan Şark Halı Kumpanyası (Oriental Carpet Ltd) Manisa'da bulundurduğu bir acentası aracılığıyla halı imal ettirmekteydi.[34] Bir de ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte, halıların pamuklu iplikten dokunan bir altlık üzerine dokunduğunda, daha sağlam ve düzgün olduğunun anlaşılması üzerine, Manisa'da kaba pamuklu iplik üretmek üzere bir fabrika kurulmuştu.[35]
Halı imali yanında Manisa'da dokumacılıkta da bu sistemin yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Dokuma, dericilikle birlikte Manisa'da geçmişe dayanan işkollarından biridir. Bölgede önemli ölçüde pamuk üretimi yapılması, pamuklu dokumacılığın XVI. yüzyıldan itibaren gelişmesini sağlamıştır. Dokuma sanayinin hammaddesini oluşturan pamuk, pazara getirildiğinde çulhalar ve pamuk ipliği üreten kadınlar tarafından satın alınır ve çıkrıklarda iplik haline getirilirdi. Daha sonra çulhalar, boğası, alaca, astarlık, tülbent bez, makrama, beledi yasdık, peştamal, gömleklik, hamam gömleği gibi farklı türlerde pamukluları dokurdu.[36]Ancak, XVIII. yüzyıl Başmuhasebe kayıtlarına göre, iltizama verilen Saruhan'ın damga-ı kirpas-ı penbe mukataasının Bursa ve Ankara'daki meblağlara ulaşmamış olması, burada iç pazar için üretim yapıldığını gösterebilir. Bu da Manisa'daki dokumacılığın varlığını XX. yüzyıl ortalarına kadar sürdürmesinin nedenlerinden biri olabilir.

*Hilal Ortaç Gürpınar, “Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Manisa'nın Ekonomik Yapısı”, Birinci İktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri – 2, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İstanbul 7 - 8 Eylül 2007, TÜRK İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI PLATFORMU, İstanbul, 2010, s.201-208.
(Dipnot ve kaynakların tamamı için: http://ktp.isam.org.tr/?blm=sonucmklsbv&-max=10&aratur=tum&geldi=ara_mklsbv_basit&tarama=Hilal+ORTA%C3%87+G%C3%9CRPINARLI, 15 Ocak 2024, 11.20)

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum