Doç. Dr. Emete GÖZÜGÜZELLİ

Doç. Dr. Emete GÖZÜGÜZELLİ

[email protected]

Kıbrıs'ta Deniz ve Hava Üsleri En Kısa Sürede Açılmalı

10 Kasım 2020 - 12:22 - Güncelleme: 10 Kasım 2020 - 18:33

Kıbrıs’ta Deniz ve Hava Üsleri En Kısa Sürede Açılmalı

Dünya uluslararası hukuktan bahsediyor ancak uygulamaya gelince özellikle Kıbrıs konusu gibi hassas bir konuda halen haçlı zihniyetine dayalı bir tutum ile adanın gerçeklerini göz ardı ederek hukuka aykırı davranmayı seçiyor.. Akdeniz ve Ege’de devamla sular ısıtılıyor. Yunanistan ve GKRY’nin gerilimi artırıcı ve provokatör eylemleri durmaksızın sürdürülüyor. Esasen bölgede tüm bu silah diplomasisine dayanan tavırları yapanlara değil bunu onlara yaptıranlara ve hatta nasıl adımlar atmamız gerektiğine odaklanmamız gerekiyor..
ENI’nin Hazırlığı
Şimdi Kıbrıs’ta neler oluyor bakalım.  Amerikan Exxon Mobil firmasının 10. Bölgede yılın ikinci yarısında doğru Akdeniz’de sondaj çalışmasına başlayacağını Rum Enerji Bakanı Lakkotrypis açıklamıştır. Hatta bu konuşmayı birkaç gün önce GKRY’yi ziyaret eden Italyan ENI şirketi  Genel Müdürü Claudio Descalzi ile görüşmesinde gerçekleştirmiştir. ENI Şirketi Müdürü ise yaptığı açıklamada Kıbrıs’ta 3. Parsel gibi 9,2, 8 ve 11. parsellerinin de şirketin faaliyetlerinin bir parçası olduğunu ve 2018-2019’de bunların çoğunda sondaj çalışmaları ve incelemeler yapacaklarını belirtmiştir. Bununla da yetinmeyerek 3. Bölgeye mutlaka girip sondaj yapacaklarını vurgulamıştır. Bilindiği üzere ENI şirketi ayrıca Lübnan’la da anlaşma yaparak bölgede sondaj faaliyetlerinde bulunacaktır.  
Türk Kıta Sahanlığı İhlali İçin Yeni Adımlar
GKRY ve İtalyan ENI şirketi Türkiye’nin kendilerine 3. Bölgeye girip sondaj faaliyetlerinde bulunmasına müsaade etmemesini bir türlü hazım edemedi. Ayağının tozu ile Güney Kıbrıs’a ziyaret gerçekleştiren Descalzi’nin beyanatlarının perde gerisinde şüphesiz GKRY,Yunanistan,İtalya ve İsrail arasında öngörülen EASTMED Boru hattı Antlaşması yatmaktadır. Bu boru hattı ile Akdeniz’deki gazın  İsrail’den Kıbrıs Vassilikos Limanına buradan Girit ve Yunanistan’a uzanacak boru hatları üzerinden de Avrupa’ya taşınması hedeflenmektedir. Ancak dikkatlerden kaçan bir durum sözkonusudur. Bu da ilgili boru hatlarının geçeceği güzergâhın büyük çoğunlukta Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerinden döşenecek olmasıdır. Bunda ne var denilmemelidir. Zira bu tutum Türk kıta sahanlığının tanınmama ve ilgili deniz alanlarını kendi “egemenlik alanları” gibi gören küstahça bir yaklaşımıdır. Bu ihlal girişimi sadece EastMed boru hattı anlaşması ile olmamıştır. Buna Mısır,GKRY ve Yunanistan arasında 2017 yılında EuroAfrica Enterkonnekte antlaşması da dahildir. Neden mi? Çünkü ilgili boru ve kablo hatlarının geçirileceği güezrgah hakkında Türkiye’ye bilgi verilmemiş ve geçiş hatları ile ilgili rızası alınmamıştır. Oysa BMDHS’nde, kıta sahanlığındaki kullanım özgürlüğüne ilişkin olarak, 79 (1). Madde, tüm Devletlere kıta sahanlığında denizaltı kabloları ve boru hatları döşeme yetkisi verse bile,  bu tür boru hatlarının döşenmesi ile ilgili hattın mutlaka kıyı devletinin iznine tabi olduğu (mad.79(3) belirtilmektedir. Bu açık bir hükümdür. BMDHS’nin iyi niyete dayalı ve hakkın kötüye kullanılmaması esasını öngören 300. Madde de ihlal etmiştirler. Türkiye’nin Akdeniz’de Madde 79 (2) 'ye göre de, kendi kıta sahanlığında ayrıca, söz konusu alanların araştırılması, doğal kaynaklarının işletilmesi ve boru hatlarından kirliliğin önlenmesi, azaltılması veya kontrolüne ilişkin hakları vardır. Tüm ilgili Deniz Hukuku Sözleşme hükümleri dikkate alındığında tarafların Türkiye karşısında tamamı ile uluslararası hukuk ilkelerine aykırı davrandıkları ortaya çıkmaktadır.
GKRY Sözde MEB Alanlarında Askeri Faaliyetleri
Bu ihlallerin yanı sıra GKRY, sözde ilan ettiği MEB alanları içerisinde askerileşme faaliyetlerini ve uluslararası ölçekli tatbikatlarını artmış ve sözde MEB alanlarını koruma adına gerek Fransa gerekse AB ile askeri işbirliği sağlayan PESCO ile antlaşma gerçekleştirmiştir.  GKRY’nin Zenon Arama Kurtarma Merkezi bünyesinde deniz alanlarında gerçekleşen faaliyetlerinin temel maksadı sözde MEB alanlarını korumadır. Ancak GKRY SAR Koordinatları ile Türkiye’nin SAR Koordinatları ve hatta FIR hattı halen sorundur. Tüm bu uyuşmazlıklar içerisinde GKRY silahlanma için çok yüksek rakamlar harcamakta ve tüm ordu silah ve teçhizatlarının yenilenmesine, moderinleştirilmesine gayret göstermektedirler. Bu gelişmeler yanında Türk kıta sahanlığını fiili delme girişimleri de belirli dönemlerde gerçekleştirilmeye çalışılmış ancak Türk Deniz Kuvvetlerince anında engellenmiştir. Rumların ve destekçilerinin bu tutumları BMDHS’nin 301. Maddesini de ihlal etmektedirler. Deniz alanlarının barışçıl amaçlarla kullanılması ilkesi tamamı ile sözde MEB alanlarında belirlenen tahrirkar isimler çerçevesinde Türkiye karşıtı beyanatlar ile uluslararası ölçekli tatbikatlar gerçekleşmektedir. Örneğin NEMESİS yani İntikam adı kullanılması gibi.
Türk Hükümeti Ne Yapmıştır?
Peki Türk hükümeti Akdeniz’de ki gelişmeler karşısında ne yapmıştır? Şunu açıkça belirtmek gerekiyor ki Türkiye  ihtilafın başladığı 2003 yılından bu yana hiçbir ihlal girişimine sessiz kalmayarak uluslararası zeminde itirazlarını BMGS’ne tevdi etmiş ve tescil ettirmiştir. Gerek kendi kıta sahanlığı gerekse KKTC deniz egemenlik alanlarını koruma adına 21 Eylül 2011 yılında Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması ve hemen ardından 22 Eylül 2011 yılında KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ve TPAO arasında kar payı esasında ruhsatlandırma antlaşması yaparak Kıbrıs etrafındaki A,B,C,D,E,F,G sahalarına sondaj izni vermiştir. GKRY adına bilimsel veya sismik araştırma yapmak isteyen gemilerin Türk kıta sahanlığını ihlaline müsaade edilmemiştir. Tüm bunlar Akdeniz’de var olan haklarımızın korunması adına sergilenen ciddi adımlar ve göstergeler olmuştur. Zira Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği 1, 2, 3, 8, 9, 12, 13 bloklarındaki KKTC deniz sınır alanları ile de örtüşmektedir. Bunların yanı sıra TPAO’nun Türkiye adına Akdeniz’de ruhsatlandırılması da bölgede ki hakların muhafazasında teminat olmuştur.
Deniz ve Hava Üsleri Elzem
Netice itibarıyla, Türkiye Cumhuriyeti 2002 Northern Access olayından bugüne meşru haklarımızın korunmasında kararlı bir duruş sergilemektedir. Son  dönemlerde ise yeniden gündeme getirilmek istenen Yunanistan/GKRY/Mısır arasında sözde MEB alanı kurma çabası ile Türkiye’nin Antalya körfezine hapsedilmesi art niyeti de söz konusudur. TDK teyakkuzdadır. Türk hükümeti kararlıdır. Haklarımızın korunmasında bundan sonraki aşamada atılması gereken adımların  en kısa zamanda, KKTC-TC arasında ivedilikle ikinci Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması yoluna gidilerek ilgili sınırlandırma hattının önüne geçilmesi önemlidir. Bu adımın ötesinde TC’de ilgili yasal mevzuatların tamamlanması çabaları halen sürmektedir. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC derhal bir askeri antlaşma yaparak Mağusa bölgesinde KOCATEPE DENİZ Üssünü, Geçitkale’de ise CENGİZ TOPEL HAVA Üssünü açması gerekmektedir. Bu adım hem askeri hem stratejik ve hatta jeopolitik anlamda ciddi avantaj ve kabiliyet sağlayarak bölgesel güvenliğin tesisini gerekse enerji güvenliğinin tedarikinde bölge barış ve istikrarının korunmasında denge unsuru olacaktır. Bu adım bölgesel gelişmeler, Rum/Yunan ve Batının fiili eylemleri karşısında zaruriyetdir.

 

Yrd. Doç. Dr. Emete GÖzügüzelli
Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı([email protected])

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar