GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ KARASULARI/BİTİŞİK BÖLGE/KITA SAHANLIĞI VE MEB UYGULAMALARI
Güney Kıbrıs Rum yönetiminin 45 Sayılı 1964 Karasuları Yasası[1] toplam üç madde şeklinde belirlenmiştir. İlk maddede yasanın kısa adı “Karasuları Yasası,1964” olarak açıklanmış, ikinci madde ile karasuları tanımı ifade edilmiştir. Son madde ile karasuları genişliği açıklanmıştır. GKRY, 45/1964 yasasında, diğer yasa hükümlerine bakılmaksızın düşük cezir seviyesinden ölçülen “Cumhuriyet” kıyılarının karasularının 12 mil uzaklığa kadar olduğu ifade edilmiştir (madde 3). Söz konusu yasanın, Kıbrıs Türklerinin rızası alınmadan “1960 Ortaklık Cumhuriyeti” döneminde gerçekleşmesi hukuken geçerliliğinin sorgulanmasına sebep olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır.
Öte yandan GKRY, adanın tümünü kapsayan esas hatları, harita ve coğrafi koordinatları ile birlikte BM Genel Sekreterine 3 Mayıs 1993’te sunmuştur[2]. Esasen, Güney Kıbrıs’ın tek yanlı olarak, “tüm ada adına” düz esas hatları kullanmaya geçtiğini ve bunların halen günümüzde geçerli olduğunu iddia eden BM bildiriminde yer alan ilgili harita ve listenin (M.Z.N.6, 1996)[3] koordinatları 1996’da onaylanmıştır[4]. GKRY’nin tüm ada adına düz esas hatları belirleyen tutumuna karşılık maalesef dönemin Türk makamlarından ve KKTC’den herhangi bir itiraz BMGS’ne sunulmaması tamamıyla ilgili dönemdeki diplomatik yetersizliğin göstergesi olduğu belirtilebilir. Zira GKRY’nin tüm ada adına Kıbrıs Türk haklarını göz ardı eden tutumla, “tek otorite gibi” yaptığı bu girişim özde Rum yönetiminin Kıbrıs etrafındaki tüm deniz alanlarının “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tam egemenlik alanı ile ilişkili olduğu”(GKRY’nin BMGS’ne Tevdi Ettiği Coğrafi Koordinatlar Haritası,1993)[5] savından kaynaklanmaktadır. Pek tabii ki bu durum, Kıbrıs anlaşmazlığının 1968’den beri BM nezdinde süren müzakerelerin doğasına da aykırı olduğu söylenebilir. İlaveten, Adada anlaşma olmadan tek taraflı tüm ada adına yapılan bu işlem 1960 Kurucu Anlaşmaları ve anayasasının doğasına da aykırılık teşkil ettiği belirtilmelidir.
Güney Kıbrıs Rum yönetiminin deniz yetki alanlarına yönelik farkındalığı sadece 1964 Karasuları yasasını oluşturmakla sınırlı olmamıştır. GKRY, 1958 yılı Cenevre Sözleşmelerini kabul ederek, 1962 yılında onaylamış ve 1979, 1996, 2007 ile son olarak 2002’de Sözleşme ile ilgili yapılan protokolleri de kabul ettiğini belirtmiştir[6].
GKRY ayrıca 1972 yılında BMGS’ne mektup göndererek, Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davalarında öngörülen doğal uzantı esasını “Kıbrıs Cumhuriyeti” kıta sahanlığı dış sınırı için düşündüklerini duyurmuştur[7]. 5 Nisan 1974 tarihinde ise Sayı 8 olarak belirtilen Kıta Sahanlığı Yasasını oluşturmuştur[8]. Bu yasa ile kıta sahanlığındaki doğal kaynakların “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne ait olduğu (madde 3) vurgulanmış, derinlik ve işletilebilirlik esası benimsenmiştir. İlaveten, Kıta sahanlığı sınırlandırma ölçütünü ortay hat benimsedikleri ifade edilmiş ve kıta sahanlığı alanına giren deniz dibi ve deniz altına ait kaynakların “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olduğu”[9]iddia edilmiştir. Ayrıca ilgili yasada tüm doğal kaynakların yani kıta sahanlığı “keşif ve kullanımının –Kıbrıs Cumhuriyeti”ne ait olduğu savı ilerletilmiştir.
GKRY, Sayı 203/1988 Yasası ile, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini onaylamıştır[10].Nitekim GKRY yönetimi, 12 Aralık 1988’de onayladığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini 16 Kasım 1994’te yürürlüğe koymuştur. Bu adımla GKRY, Kıbrıs meselesini deniz alanlarına taşıma siyasetini ilerletmiştir. Bu tavırla uluslararası Sözleşmelerin uygulanmasında belirtilen zorunlu ilke iyi niyetle hakların uygulanması prensibini görmezden gelerek, adeta Kıbrıs Türklerinin ada üzerinde deniz ve kıyı alanlarında hak ve menfaatlerini göz ardı eden adımlarla ilerletmek istemiştir.
Anılan adımlar, 2 Nisan 2004 tarihli Resmi Gazete’de Bitişik Bölge ilanını sağlayan 2004 Yasasının yayımlanması[11] ile ilerletilmiştir. Bu yasanın 3(1) bendine göre 24 mil esasına göre bitişik bölge ilan edilmiştir. İlan edilen bitişik bölgenin başka bir devlet ile sınırlarının karşıt kıyılar ile örtüşmesi durumunda sınırlandırmanın önce andlaşma yoluyla, bu sağlanmaz ise de ilgili devlet ile ortay hat veya eşit uzaklık ilkesi ile sınırlandırma yoluna gidecekleri öngörülmüştür(madde 3(2))[12]. Burada sınırlandırmanın sadece karşıt kıyılar açısından betimlenmesi, Kıbrıs Türkleri ile yan sınır belirleme niyetlerinin olmadığını da açıkça göstermektedir.
GKRY Bitişik Bölge yasası ile yürürlükte bulundurduğu gümrük, maliye, sağlık, göç ile ilgili konularda kara veya karasularında oluşabilecek ihlalleri önlemek, bu bölgede bulunan arkeolojik ve tarihi nitelikteki cisimlerin trafik kontrolünü yapmak kısaca iç hukuk uygulamasının öngördüğü kanunları uyarlayabileceği alanları olduğunu yasalaştırmıştır (madde 4). Nitekim, GKRY’nin Bitişik Bölge 2004 Yasası, Rum Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
GKRY, 2 Nisan 2004’te ise Münhasır Ekonomik Bölge Yasası’nı oluşturmuş ve bu yasa ile kendi otoritelerine “Münhasır Ekonomik Bölge” ilanına gidebilme yetkisi tanımıştır[13]. Söz konusu yasa doğrultusunda münhasır ekonomik bölge ilanının 200 deniz mili olacağı (madde 3(1), bu sınırların diğer devletlerle örtüşmesi halinde anlaşma yoluna gidileceği, bunun eksikliği halinde sınırlandırmanın ortay hat veya eşit uzaklık mesafesi ile ölçüm yapılarak belirleneceği ifade edilmiştir (madde 3(2)). Yasa ile GKRY, karasularının ölçülmeye başlandığı hattan itibaren 200 deniz mili içindeki deniz alanlarında, deniz yatağında, toprak altında ayrıca üzerindeki sularda canlı ve canlı olmayan doğal kaynaklar üzerinde bazı ekonomik haklar kullanmaya sahip oldukları belirtilmiştir. Buna göre, münhasır ekonomik bölgede canlı ve canlı olmayan doğal kaynakların araştırılması, işletilmesi, korunması, idaresi; sudan, rüzgârdan enerji üretilmesi gibi ekonomik araştırma ve işletme faaliyetleri konusunda egemen hakları (madde 4(1)) olduğu açıklanmıştır. Ayrıca yapay adalar, tesisler, araçlar kurma hakkı, bilimsel deniz araştırmaları, deniz çevresinin korunması ve muhafazası konusunda yargı hakları olduğu vurgulanmıştır (madde 4(b))[14]. İlgili yasanın 2004’de kabul edilmesinden sonra 2003 yılında Mısır ile imzalanan “Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasını” yürürlüğe koyabilmişlerdir. GKRY’nin ilgili yasal düzenleme detaylarına bakıldığında sınırlandırmanın öngörüldüğü 3. Maddede “karşılıklı kıyılar” arasında bir örtüşme durumunda sadece ortay hat temelinde bir sınırlandırma mümkün olabileceği belirtilmiştir. Bu durum, İngiliz Üslerine ait olan alanlar ile Kıbrıs Türklerinin kendi egemen bölgeleri için ileride oluşabilecek yan sınır belirlemesine engel niteliği taşımaktadır.
Öte yandan, Rum yönetimi 1964 yılında 45 sayılı Karasuları yasasını 2014 yılında 95(I) sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiştir. Bu yasa “Karasularının Genişliğini Sağlayan Yasa” olarak da bilinmektedir. İlgili yasa 2014’te “1964 ve 2014 Karasuları Yasası” olarak tanımlanmıştır. Bu yasada dikkat çekici durum 95(1)2014 ve 45(1964) Yasası ile Bakanlar Konseyi’nin ilgili koordinatları değiştirebileceği ve bunu BMGS’ne gönderilebileceği, değişen coğrafi koordinatların resmi gazetede yayımlanarak kamuoyu ile paylaşılacağı belirtilmektedir[15]. Oysa KKTC Karasuları Yasası ve Deniz Yetki Alanları Yasası’nda Bakanlar Kuruluna bu yetki tanınmamıştır. Güney Kıbrıs Bakanlar Kuruluna verilen bu yetki mevcut coğrafi koordinatların değiştirilebileceğini öngörmesi açısından ehemmiyetle ele alınması gereken yeni bir duruma işaret etmektedir.
GKRY devamla, “2004 ve 2014 Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı Birleştirilmiş Yasa(61(1)2004 ve 97(1)2014)” şeklinde yeniden düzenlemiştir[16]. Bu yasa ile karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz mili mesafeye kadar tanımlanan dış sınır ile münhasır ekonomik bölge ilan edilebileceği (madde 3(1) belirtilmekte, kıta sahanlığının da ayni şekilde 200 deniz mili mesafe esası ile (madde 5a(1)) bir hak olduğu açıklanmıştır. Ayrıca Kısım III’te münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığının keşif ve işletme hakları ile ilgili düzenlemeler detaylandırılmıştır (61(1)2004 ve97(1)2014 Birleştirilmiş Yasası, Kısım III). Söz konusu yasa kapsamında, kimsenin münhasır ekonomik bölge veya kıta sahanlığı içinde izin almaksızın canlı kaynakları arama işletme hakkı olmadığı bu hakkın sadece Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre Bakanlığınca tanınması ve hatta ilgili Balıkçılık Yasasına göre mümkün olabileceği belirtilmektedir (madde 7(1)). Ayrıca canlı olmayan kaynaklar üzerinde de münhasır ekonomik bölge veya kıta sahanlığında kimsenin Enerji, Ticaret, Endüstri ve Turizm Bakanlığınca (Dışişleri, Savunma, Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre ve İletişim ve Çalışma Bakanlıklarının uygun görüşü ile ve yasayla uygunluğu halinde) lisanslaması olmadan faaliyet yürütemeyeceği belirtilmektedir (madde 8(1)). Bunlara uymayanlara ciddi para cezaları da öngörülmekle beraber, önceki Münhasır Ekonomik Bölge Yasa’sında belirtilen “tüm devletlerin MEB alanı içerisinde kablo boru döşeme hakkı olduğuna” dair bildirimi bu yasada ilgili bölüm kapsamında daha sıkı bir düzenleme çerçevesine ele alınarak “kimsenin münhasır ekonomik bölge veya kıta sahanlığı içerisinde deniz kablo ve boru hatları döşeyemeyeceği, inşa edemeyeceği veya muhafaza edemeyeceği bunun olabilmesi için İletişim ve Çalışma Bakanlığından (Dışişleri Bakanlığı, Savunma, Enerji, Ticari, Endüstri, Turizm, Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre bakanlıklarının uygun görüşleri ve yasalara uygunluğu ile) söz konusu olabileceği( madde 8(1)), buna uyulmaması halindeyse çok yüksek cezaya çarptırılacağı” belirtilmiştir(2(a),(b)). Örneğin, 2017 yılında GKRY, Yunanistan ve Mısır arasında “EuroAfrica Enterkonnekte Andlaşması”[17] yapmış ve söz konusu boru hatları Türkiye’nin kıta sahanlığından geçirilmek istendiği tespit edilmiştir. Türkiye açısından benzer ihtilaf “EuroAsia Enterkonnekte Kablo Ağı Andlaşması”[18] (GKRY-Yunanistan ve İsrail) için de söz konusudur. Bu durum GKRY,İsrail, Yunanistan ve İtalya arasında “EastMed Gaz Boru Hattı Projesi” için de ayni şekilde geçerlidir.
Harita 5: Avrupa Afrika Enterkonnekte Kablo Ağı Projesi ve Türk Kıta Sahanlığı Alanlarının Çakışması
Kaynak: https://www.euroafrica-interconnector.com/at-glance/the-route/
BMDHS’nin 79’uncu maddesinin ilkeleri dikkate alındığında, ilgili kıyı devletinin kıta sahanlığı üzerinden başkaca devletin boru veya kablo hattı geçirmek istemesi halinde kıyı devletine bilgi vermesi ve rızası alınması gerekmektedir. GKRY’nin yukarıda bahsedilen 2004 ve 2014 Birleştirilmiş Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge Yasa’sında ilgili rıza rejimini kendi iddia ettiği deniz alanları için zorunlu olarak belirtmesine karşın, Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinden ilgili kablo ve boru hattı projelerini hayata geçirmek istemeleri iyi niyetle örtüşen adımlar olarak tanımlanamayacağı düşünülmektedir. İlaveten AB’nin sınırların kurulmuş gibi lanse ettiği harita (AvrupaAfrika Enterkonnekte Kablo Ağı Haritası dahil) daha önce de ifade edildiği gibi tamamı ile uluslararası hukuka aykırı bir eylemdir. Tekrar hatırlatmak gerekirse, Maine Körfezi davasında paragraf 211(1) ile Mahkeme “Karşıt veya bitişik kıyıları olan Devletler arasında hiçbir deniz sınırlamasının, bu Devletlerden biri tarafından tek taraflı olarak gerçekleştirilemeyeceği, bu tür bir sınırlamanın, iyi niyetle yapılan müzakerelerin ardından ve olumlu bir sonuca ulaşmak adına asıl niyeti için bir anlaşma yolunun aranması ve gerçekleştirilmesi[19]”gerektiği vurgusu yapılmıştır. Doğu Akdeniz’de henüz Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Suriye,Türkiye-GKRY,Türkiye-Mısır, Türkiye-Libya gibi karşıt sınırlar kurulmadığı gibi, Mısır-İsrail, İsrail-Lübnan, Lübnan-Suriye, Mısır-Libya,KKTC-GKRY, GKRY-İngiliz Üsleri gibi yan deniz sınır belirlemesi olmamıştır. Münhasır ekonomik bölge rejimi dikkate alındığında, ilgili sınırların andlaşma ve ilan ile gerçekleştirilip BMGS’ne tevdi edilmeden ve hatta ilgili anlaşmaların üçüncü taraflara ihtilaf yaratmadan oluşturulması gerçekleşmeden bu şekilde harita yayımında bulunmak Sözleşme’nin doğasına aykırı, uluslar arası hukukun ilkelerine aykırı bir tutumdur.
Netice itibarıyla, GKRY 1964 senesinden başlayarak deniz alanlarını kendi egemenlik alanları gibi gösterme çabası sergilemiş ve bunu iç hukuk düzenlemeleri çerçevesinde oluşturduğu ulusal yasalar ile gerçekleştirme stratejisi benimsemiştir. Örneğin, 1997 yılında enerji ve gaz alanına yönelik Hidrokarbon Yasası (4(I)/2007, Jeolojik Araştırma Yasası (140(I)/2013), Madenler ve Taş Ocakları Yasası, ÇED Yasası gibi hukuki düzenlemeler gerçekleştirmişlerdir. Özellikle de 2007 Hidrokarbon Yasası ile üç tür lisanslama tipi oluşturmuşlardır. Arama Ruhsatı (Prospecting Licence-sismik araştırmalar bir yıla kadar), Keşif Ruhsatı (Exploration licence-3 yıllık) ve İşletme Ruhsatı (Exploitation licence- 25+10 yıllığına lisanslandırma)[20]. Ayrıca, GKRY deniz alanlarına doğru yayılımcı stratejiyi izlerken, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı ile pek çok denizcilik üzerine oluşturulan uluslararası andlaşmalara taraf olmuş ve uluslararası örgütlerde üyelikler de gerçekleştirmişlerdir[21]. Bu düzenlemeleri gerçekleştirirken adanın tamamını “kendi alanları” gibi göstererek Türkiye’nin ve KKTC’nin deniz yetki alanlarını göz ardı eden bir tutumla uluslararası hukuka aykırı adımlar atmıştırlar.
Nitekim GKRY, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine sunulan Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı Yasası'nın (No. 64 (Ι) / 2004)[22] yürürlüğe girmesiyle “üçüncü devletlerin haklarına saygı göstermeyen bir tutumla”[23] “münhasır ekonomik bölgeler (MEB)” kurma yoluna gitmiştirler. Başka bir ifadeyle, GKRY’nin ilk olarak Mısır (2003), daha sonra Lübnan (2007 beklemede) ve en son da İsrail (2010) ile “MEB Anlaşması” imzalaması ihtilafların yaşanmasına imkan kılmıştır. Bu anlaşmalar ile gerçekleştirilen sınırlama, sadece ortay hat yöntemine dayanmaktadır. GKRY bu tutumunu hukuken BMDHS’nin 121.maddesine dayandırarak “adaların bitişik bölge, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölgesi” olabileceğini belirtmekte ve tam etki esası ile sınırlandırma yoluna gitmektedirler. Sınırlandırmada ilgili yasalarında da ayrı ayrı değerlendirildiği gibi herhangi bir özel veya ilgili durum değerlendirmesine karşı çıkmaktadırlar[24]. Nitekim, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin doğasına aykırı gerçekleşen tavrı kendi iç hukuk düzenlemelerinden kaynaklanmaktadır. Güney Kıbrıs Rum yönetimi Sözleşme’nin tanıdığı hakların kullanılmasında başta iyi niyet ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkelerine (mad.300) aykırı davrandığını tekrardan ifade etmek gerekmektedir.
http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/PDFFILES/MAPS/cyp_mzn6_1996_00016.jpg (Erişim:5.05.2018).
http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/PDFFILES/CYP_1972_ContinentalShelf.pdf (Erişim:2.05.2018).
http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/PDFFILES/cyp_2004_eez_proclamation.pdf (Erişim: 2.05.2018).
FACEBOOK YORUMLAR