Doğu Akdeniz’de hidrokarbon keşifleri, bölgenin küresel güçlerin rekabet alanı haline gelmesine vesile olmuştur. Bu noktada Kıbrıs Adası stratejik konumu ile Batı eksenli güçlerin odak noktası olmuştur. Suriye krizi ile Rusya’nın Akdeniz’e inmesi ve hatta Modern İpek Yolu Projesi ile de Çin’in Akdeniz’de proaktif şekilde bölge ülkeleri arasında temaslarının artması gibi bir durum da söz konusudur. Bu bağlamda Akdeniz, “ilan edilmeyen savaşın beşiği” halini almıştır. Başka bir ifadeyle; adeta Akdeniz’de üstünlük kurma rekabeti içinde olan güçlerin bir satranç masasındaki şah-mat meselesi olmuştur. Türkiye’nin Akdeniz’e kıyısı olan ülke konumunda bulunması ve pek çok enerji nakil hatlarının kendi topraklarından geçiyor olması münasebetiyle sahip olduğu jeopolitik konumu, Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetleriyle jeoekonomik boyutta bölgenin enerji merkezi olması statüsünü kuvvetlendirmiştir. Türkiye konumu itibarıyla kıtalararası geçiş coğrafyasının kalbinde bulunan bir ülkedir.
Doğu Akdeniz’in; boğaz/kanallar arası geçişlerin, enerji güvenliğinin ve hidrokarbon keşifleri ile artan önemli bölge sorunlarının tarihi bir dönüşümle karşı karşıya kaldığı, coğrafyanın yeniden şekillendirilmek istendiği uluslararası hukuk dışı adımların atıldığı kritik bir bölge olmasına vesile olmuştur. Nitekim Akdeniz ve Ege’de Lozan dengesini bozucu adımların, uluslararası hukuka aykırı şekilde deniz alanlarında atılmaya çalışılması, Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarının gasp edilmesi girişimlerini beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin tüm yapıcı tutumlarına rağmen derinleşen deniz yetki alanları ihtilafları ile artan risklerin güvenlik boyutunda istikrarı bozucu faaliyetlere karşı kimi tedbirler alınmasını zorunlu kılmıştır. Kıbrıs meselesinin Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve Yunanistan tarafından 2000’li yıllardan sonra deniz alanlarına taşınma stratejisi, bu stratejilere AB ve Amerika’nın açık destekleri, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkelerinde kırılgan bir barış ve istikrar ortamının varlığı, daha da öte Kuzey Afrika ülkelerindeki çok yönlü istikrarsızlıklar ve Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz haydutluğunun kritik geçiş güzergahlarında devam etmesi, deniz alanlarının güvenliğinin artan önemini de ortaya koymuştur. Deniz alanlarında canlı ve cansız kaynaklardan yararlanılmasında teknolojik gelişimle birlikte artan çabalar ve keşiflerin ülke ekonomisi ve jeopolitik konumuna katacağı katkılar dikkate alındığında yarı kapalı bir coğrafya olan Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka saygı yerine askeri güç destekli savaş diplomasisinin (gunboat diplomacy) öne çıktığı bir dönemdeyiz. Nitekim Akdeniz bugün artan asimetrik ilişkilerin ve deniz alanlarına yönelik hibrid mücadelenin yaşandığı bir coğrafya konumuna gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti tüm bu gelişmelerin farkında olarak uluslararası yönetişim ve savunma organlarında bölgesel ve küresel barış ve dostluğun işbirliği temelinde yürütülmesi adına iyi niyetli tutumunu sürdürürken, uluslararası hukuktan kaynaklı tüm haklarını deniz alanlarında koruma kararlılığını da bizzat yürütmektedir. Bu çerçevede çalışmada, Doğu Akdeniz’de bölge ülkeleri tarafından yürütülen hidrokarbon faaliyetleri irdelenerek, Türkiye’nin karşı hamleleri açıklanacaktır.
Makalenin tamamı için:https://www.orsam.org.tr/tr/dogu-akdenizde-hidrokarbon-faaliyetleri-ve-projeler/
FACEBOOK YORUMLAR