Doğu Akdeniz’de Enerji Jeopolitiği
Amaç enerji güvenliğidir. Bugün bu kavram, yalnızca ihracat ve teslimat güvenliğini değil, aynı zamanda siyasi alanda, kritik altyapıda ve çevre korumada (iklim değişikliği açısından) güvenliği de içeren farklı ve daha geniş bir anlama sahiptir. Neticede bu durum istikrarlı gelişmeyi tehdit eden faktörlerdendir. Küresel çağda enerji güvenliği açısından karşılıklı bağlantı ve bağımlılık ilkesi hayati önem taşımaktadır. Enerji piyasasındaki taraflardan hiçbiri, piyasada yer alan diğer tarafların menfaatlerini ve güvenliklerini dikkate almadıkça kendi güvenliğini sağlayamaz ve kendi çıkarlarını gerçekleştiremez. [1]
Son on yılda, yenilikçi arama teknikleri İsrail, GKRY ve Mısır kıyılarında çok sayıda önemli doğal gaz sahasını ortaya çıkardığı belirtilir. Daha fazlasının geleceğine dair işaretler bulunduğu vurgulanmaktadır[2]. Türkiye ile Yunanistan ve/veya KKTC ve GKRY arasında, Doğu Akdeniz'deki doğal gaz yataklarına ilişkin Yunanistan ve GKRY’nin rakip ve yayılımcı ve otorite dışı yetki iddiaları nedeniyle bölgede gerilimlere yol açan gerilimler yaşandığı dönemlerden bugüne Türkiye enerji konusunda önemli adımlar atmıştır. Elbette dünya enerji jeopolitiği ele alınırken petrol ve gaz halen en önemli sektörlerden olduğundan ötürüdür ki doğu Akdeniz’de bu yönde ihtilaflar zaman zaman öne çıkmaktadır. Mesele kimin ne kadar hakça ve adil baktığıdır.
Diğer taraftan Avrupa, ABD-Çin rekabetinin ötesinde yer alan, yenilenebilir enerji açısından kıta çapındaki jeopolitik stratejisi kapsamında, kendi seçeneklerini etkileyeceği bir dünyada Akdeniz’de izleyeceği politikalar iç içedir. Avrupa şayet “tarafsız“ bir politika tercihinde bulunur ve Türkiye ve KKTC’nin meşru hak ve menfaatlerini görmezden gelme siyasetini bir kenara bırakırsa, çok yönlü kazançlara sahip olacaktır. Bu kazançlar ekonomik refahtan, güvenliğe, sürdürülebilir kalkınmadan, işbirliğine çeşitli istikrar alanlarını gösterecektir. Aksi takdirde kaybeden Türkiye olmayacaktır.
Meseleyi biraz daha açacak olursak, Rusya-Ukrayna 2009 Krizi sonrasında Avrupa’nın enerji alternatifi arayışları, 2022 Rusya-Ukrayna savaşında da kendisini göstermiştir. Apaçık şekilde ifade etmek gerekir ki halen Avrupa için fosil enerji vazgeçilmez güç kaynağı olarak görülmektedir. Bunun için Türkiye nasıl Karadeniz’de ana aktörse, doğu Akdeniz’de de merkez ve ana ülkedir. Bugüne kadar Yunanistan ve /veya GKRY ile ilerletilmek istenen enerji projelerinin Avrupa’ya maliyet ve kompleks yapıdan ve/veya istikrarsız siyasi atmosfer ortaya sunmasından öte gelişmelere sahne olamamıştır. Bu siyasi ihtilafların oluşturucu yönü tek yönlü tek çıkara odaklı Avrupa siyasetinden kaynaklıdır. Neticede öyle görünüyor ki AB ayrı bir aktör olarak doğu Akdeniz’de GKRY ve Yunanistan üzerinden etkinlik kurma stratejisi izlemiş ancak, başarısız olmuştur. Bu nedenle Türkiye -Yunanistan arasında diyalog ve hakça çözüm stratejisi Avrupa için de avantaj olacaktır. Zira Türkiye Mavi Vatan Doktrini çerçevesinde Türk deniz yetki alanlarında ve buna bağlı kara ve deniz alanlarında icra ettiği enerji faaliyetleri ve/veya ikili anlaşmaları sadece KKTC değil, Libya, Mısır, Filistin, Lübnan, İsrail’in ve kıtalararası ekonomi-enerji güvenliğinin tesisi içindir.
O halde ;Akdeniz’de enerji jeopolitiği dendiği zaman ne anlamamız gerekir? Esasen enerji jeopolitiği Akdeniz’de tüm devletlere nasıl bir güç kattığı konusu öne çıkaran bir kavramdır. Mamafih, enerji jeopolitiğinde tarihsel süreçte Doğu Akdeniz sadece denizden değil muhtemelen en önemli kara yollarından kıtaları bağlayan bir otoyol olmuştur.
Tarihte Doğu ile Batı'nın, Avrupa ile Afrika'nın buluştuğu rota mal ve kültür alışverişinde ve askeri rekabet alanı olmuştur. Bugün ise daha da artan önemle, Doğu ile Batı arasında bir kavşak noktasındadır. Türkiye için Akdeniz hayati bir konumda ve önemdedir. Zira Akdeniz Türkiye ile bire bir bağlantıdır. Türkiye dendiğinde doğu Akdeniz tarihinde büyük strateji vardır. Bu bağlantı, sadece Avrupa’ya değil, Asya ve Pasifik Hakimiyetleri ile iletişim hattı ve dolayısıyla Türk dış ve savunmasının başlıca ana güvenlik meselelerinden biridir. Buna rağmen Türkiye Akdeniz’in bir çatışma noktası değil, işbirliği noktasında barış alanı olmasını arzu etmektedir.
Türkiye için Büyük Strateji ortak akılı simgeler. Türkiye’nin gerek Doğu Akdeniz gerek Afrika ve/veya Asya’da ilerlettiği başarılı jeopolitik konumu diğer rakip devletler tarafından “tehdit“ algısı içerisinde görülse de esasen ve öz itibarıyla Türkiye stratejisi “dünyada adil, hakça, eşit temelde işbirliği“ mottosu üzerine tesis edilen gerçekliği yansıtır.
Bu büyük stratejide, Türkiye’nin Akdeniz’deki rolü Doğu'ya giden rotada Cebelitarık, Süveyş'in, Malta'nın, Kıbrıs adasının, ve/veya diğer komşularla Libya, Mısır, Lübnan,KKTC,İsrail, Yunanistan, Filistin, Suriye ile toprak bütünlüğünü koruyan temelde ilişkileri ilerletmek zemininde olduğu gerçekliği çarptırılmamalıdır.
Türkiye’nin bu politik vizyonu bölgede isitikrar ve barış arzusunun temel odağıdır. Zira,Türkiye, Akdeniz’de savunma ve jeopolitik/jeostratejik/jeoenerji gücünden kaynaklı Avrupa ve Asya’nın ticari olarak bağlantılarını koruyan, deniz güvenliğini sağlayan konumdadır. Bu güçler silsilesi gerek bölgesel gerek NATO içindeki güce ilaveten, enerji güvenliğinin sağlanmasında hayati önemdedir.
O halde Doğu Akdeniz’i nasıl okumalıyız? Elbette Doğu Akdeniz her zaman devletlerin dış politika araçlarından biri olmuştur. Zira Doğu Akdeniz’in jeopolitik, tarihi, ekonomik, stratejik bir önemi vardır[3].
Dolayısıyla, grand stratejilerin de ana kalbi Doğu Akdeniz olmuştur. Zaten Doğu Akdeniz, Avrupa, Afrika, Asya, üç kıtayı bir birine bağlamaktadır.
Doğu Akdeniz, Cebelitarık'tan Suriye'ye kadar 2.300 mil doğuda uzanan bir denizdir. Kuzeyden güneye ortalama genişliği 400 deniz milidir. Cebelitarık ve Süveyş Kanalı'ndan ve kuzeydoğuya doğru Çanakkale Boğazı'ndan veya Karadeniz'den geçmekte olduğu kadar Asya Pasifiğe açılan pencere olduğu gibi Atlantiğe de uzanır. Ticari yollar, endüstri, kıtalararası ticaret , güvenlik, enerji kısaca varoluşsal güvenlik ihtiyaçları Doğu Akdeniz’den geçer. Bu konum Türkiye’nin önemini açıkça ortaya koyar.
Pekala ki, strateji konuşulduğu zaman, bu bölgede diğer aktörlerin söz sahibi olma rekabeti içinde bulundukları bir pozisyon söz konusudur. Rusya, Çin, Amerika, AB, Hindistan’ın, Doğu Akdeniz’de bir rekabet alanı içerisinde bulunma arzusu varıdır. Bu arzularının Türkiyesiz gerçekleştirme şiarı üzerine inşa edilen politikaların ise tamamen başarısız olduğu bir dönem yaşanmıştır. Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin Akdeniz’deki oyun kurucu yolu EastMed Boru Hattı gibi projelerde Amerika’nın da tutum değiştirmesine etken olmuştur. Akdeniz’de enerji konusunda Türk-Afro Enerji ve/veya Türk-Asya ve/veya Türk-Akdeniz Enerji Geliştirme Alanlarına dair modelleri ilerleyen dönemde daha da öne çıkması muhtemeldir. Ancak Türkiye bu projeleri ilerletecek ülke olsa da Avrupa’ya sırtını dönerek bir gelecek düşünmemektedir. Enerji güvenliğinde Türk ekseni içerisinde çok modüllü bir vizyon vardır.
Doğu Akdeniz’de Varılan Anlaşmalar
-Abraham Anlaşması (israil’in Arap ülkeleri ile yakınlaşmasının sağlanmsı- BAE, Ürdün, Bahreyn[4] ancak Abraham anlaşması ile İran tehdit olarak görüldüğünden, İran’a karşı da bir birliktelik, ve Amerikan silahlarına erişim fırsatı gibi ayrı başlıklar da içermektedir) [5]. Anılan anlaşmanın hedeflerine ulaşmada başarısız olduğu sonuçta belirtilmektedir.[6]
-Doğu Akdeniz Gaz Formu( Türkiyesiz uygulamaya konulması söz konusu olamadığından, yüzeysel kalmıştır)
-İsrail-Lübnan Deniz Sınır Anlaşması(Birbirini tanımayan iki devletin vardığı önemli bir anlaşmadır)
Özellikle de Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında Doğu Akdeniz’in rolü daha öne çıkmış ve bölgesel gelişmeler yanında Afrika kıtasındaki Fransa karşıtı değişim ve/veya Asya/Kafkaslarda Türk Devletleri Teşkilatı arasındaki değişim ve dönüşüme KKTC’nin de dahil edilmesi, Macaristan’ın hem AB hem de Türk Devletleri Teşkilatındaki rolü, Azerbaycan’ın Karabağı işgalden kurtaran hamleleri ile Zengezur Koridorunun açılması stratejisi ve Asya ile ticari bağlantı, KKTC’nin devlet egemenliği tezinde ısrarcı doktrin temelinde hareket ederek, Pile gelişmelerinde geri adım atmaması ve insani bir yol yapım projesinde uluslararası topluma dik duruşu, esasen pek çok meselede Türkiye’nin jeopolitik anlamda hem Akdeniz’de hem de dünya jeopliğitindeki güçlenen rolünün öne çıktığı bir dönemdeyiz.
Bunun en güzel ifadesini Friends of Europe grubunun 2022’de yayınladığı raporunda görmekteyiz. Buna göre :
“Enerji güvenliği konusunda, Doğu Akdeniz bize karmaşık bir güvenlik ortamı sunuyor. Son yıllarda bölgede büyük gaz rezervlerinin keşfedilmesi ve Rusya dışında başka enerji kaynaklarının bulunması ihtiyacı, enerjiyi bölgesel dinamiklerin merkezi haline getirmiştir.
Etkinlik iki temel soruyla gerçekleştirildi. Son Rus işgali ve bunun Karadeniz üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz'in jeopolitik rolü nasıl değişti ve son trendler bölgedeki insani güvenlik manzarasını, özellikle de kadınlar açısından nasıl değiştirdi?
Doğu Akdeniz'in jeopolitik rolünün Ukrayna meselesinin, Karadeniz bölgesi ve daha geniş Akdeniz arasındaki bağlantılar nedeniyle önümüzdeki aylarda daha önemli hale gelebilecek bir konu olduğunu söyledi.
Avrupa'daki medyada yer alan haberler çoğu zaman bu bağlantıları hesaba katmıyor. Bu bir sorun çünkü Kırım, İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Doğu Akdeniz arasında doğrudan bağlantı var.
Bu bölgede çok sayıda önemli oyuncu yer alıyor ve herhangi bir yanlış hesaplama, ilave gerilimlere yol açabilir.
Kapalı denizlerden ve boğazlardan bahsettiğimizi de unutmamak gerekiyor. Rusya'nın Doğu Akdeniz'deki stratejik çıkarları oldukça mevcut ancak bu yeni bir şey değil. Akdeniz'e erişim Rusya için stratejik bir konu ve büyük planının bir parçası olmaya devam ediyor. Suriye ve Libya'daki durumlar söz konusu olduğunda bunu açıkça gördük.
Ayrıca Türkiye'nin oynadığı önemli rolü ve iki boğazı kontrol altına alarak Doğu Akdeniz'i devam eden savaşın olası sonuçlarından nasıl izole etmeye çalıştığını da not ediyoruz.
Türkiye, Karadeniz ile Akdeniz arasında bir bağlantı olduğunu anlatmaya çalıştı ve artık Avrupalıların Ukrayna krizine, bölgesel ve dış aktörleri içeren çok daha uzun vadeli bir dizi savaş ve çatışmanın parçası olarak bakması gerektiğini göstermiştir.
Bu durum, önümüzdeki haftalarda ve aylarda arabuluculuk ve diyalog yollarını açabilir; Türkiye de bu noktada rol oynama arzusunu zaten ifade etmiştir.“[7]
Neticede Doğu Akdeniz’in enerji jeopolitiği meselesine realist ve/veya liberal teoriler çevresinde bakıldığında Türkiye’nin liberal teori temelinde gerginliği azaltıcı ve işbirliği modellerini öne çıkaran bir perspektiften politikalar ürettiğini görmekteyiz. Zira sadece devlet merkezli teorilerin enerji güvenliğinde bencil davrandığı siyasi ahenk ile, ekonomik bağımlılığın çatışmaları azaltacağı paradigması arasında derin farklılıkları vardır.
Not: Yazının tamamını pdf olarak indirmek için: 24 Haz 2024,
https://tasam.org/Files/Icerik/File/Emete_G%C3%B6z%C3%BCg%C3%BCzelli_pdf_2caa9e64-0ec6-4411-9764-70e51cf43504.pdf
Amaç enerji güvenliğidir. Bugün bu kavram, yalnızca ihracat ve teslimat güvenliğini değil, aynı zamanda siyasi alanda, kritik altyapıda ve çevre korumada (iklim değişikliği açısından) güvenliği de içeren farklı ve daha geniş bir anlama sahiptir. Neticede bu durum istikrarlı gelişmeyi tehdit eden faktörlerdendir. Küresel çağda enerji güvenliği açısından karşılıklı bağlantı ve bağımlılık ilkesi hayati önem taşımaktadır. Enerji piyasasındaki taraflardan hiçbiri, piyasada yer alan diğer tarafların menfaatlerini ve güvenliklerini dikkate almadıkça kendi güvenliğini sağlayamaz ve kendi çıkarlarını gerçekleştiremez. [1]
Son on yılda, yenilikçi arama teknikleri İsrail, GKRY ve Mısır kıyılarında çok sayıda önemli doğal gaz sahasını ortaya çıkardığı belirtilir. Daha fazlasının geleceğine dair işaretler bulunduğu vurgulanmaktadır[2]. Türkiye ile Yunanistan ve/veya KKTC ve GKRY arasında, Doğu Akdeniz'deki doğal gaz yataklarına ilişkin Yunanistan ve GKRY’nin rakip ve yayılımcı ve otorite dışı yetki iddiaları nedeniyle bölgede gerilimlere yol açan gerilimler yaşandığı dönemlerden bugüne Türkiye enerji konusunda önemli adımlar atmıştır. Elbette dünya enerji jeopolitiği ele alınırken petrol ve gaz halen en önemli sektörlerden olduğundan ötürüdür ki doğu Akdeniz’de bu yönde ihtilaflar zaman zaman öne çıkmaktadır. Mesele kimin ne kadar hakça ve adil baktığıdır.
Diğer taraftan Avrupa, ABD-Çin rekabetinin ötesinde yer alan, yenilenebilir enerji açısından kıta çapındaki jeopolitik stratejisi kapsamında, kendi seçeneklerini etkileyeceği bir dünyada Akdeniz’de izleyeceği politikalar iç içedir. Avrupa şayet “tarafsız“ bir politika tercihinde bulunur ve Türkiye ve KKTC’nin meşru hak ve menfaatlerini görmezden gelme siyasetini bir kenara bırakırsa, çok yönlü kazançlara sahip olacaktır. Bu kazançlar ekonomik refahtan, güvenliğe, sürdürülebilir kalkınmadan, işbirliğine çeşitli istikrar alanlarını gösterecektir. Aksi takdirde kaybeden Türkiye olmayacaktır.
Meseleyi biraz daha açacak olursak, Rusya-Ukrayna 2009 Krizi sonrasında Avrupa’nın enerji alternatifi arayışları, 2022 Rusya-Ukrayna savaşında da kendisini göstermiştir. Apaçık şekilde ifade etmek gerekir ki halen Avrupa için fosil enerji vazgeçilmez güç kaynağı olarak görülmektedir. Bunun için Türkiye nasıl Karadeniz’de ana aktörse, doğu Akdeniz’de de merkez ve ana ülkedir. Bugüne kadar Yunanistan ve /veya GKRY ile ilerletilmek istenen enerji projelerinin Avrupa’ya maliyet ve kompleks yapıdan ve/veya istikrarsız siyasi atmosfer ortaya sunmasından öte gelişmelere sahne olamamıştır. Bu siyasi ihtilafların oluşturucu yönü tek yönlü tek çıkara odaklı Avrupa siyasetinden kaynaklıdır. Neticede öyle görünüyor ki AB ayrı bir aktör olarak doğu Akdeniz’de GKRY ve Yunanistan üzerinden etkinlik kurma stratejisi izlemiş ancak, başarısız olmuştur. Bu nedenle Türkiye -Yunanistan arasında diyalog ve hakça çözüm stratejisi Avrupa için de avantaj olacaktır. Zira Türkiye Mavi Vatan Doktrini çerçevesinde Türk deniz yetki alanlarında ve buna bağlı kara ve deniz alanlarında icra ettiği enerji faaliyetleri ve/veya ikili anlaşmaları sadece KKTC değil, Libya, Mısır, Filistin, Lübnan, İsrail’in ve kıtalararası ekonomi-enerji güvenliğinin tesisi içindir.
O halde ;Akdeniz’de enerji jeopolitiği dendiği zaman ne anlamamız gerekir? Esasen enerji jeopolitiği Akdeniz’de tüm devletlere nasıl bir güç kattığı konusu öne çıkaran bir kavramdır. Mamafih, enerji jeopolitiğinde tarihsel süreçte Doğu Akdeniz sadece denizden değil muhtemelen en önemli kara yollarından kıtaları bağlayan bir otoyol olmuştur.
Tarihte Doğu ile Batı'nın, Avrupa ile Afrika'nın buluştuğu rota mal ve kültür alışverişinde ve askeri rekabet alanı olmuştur. Bugün ise daha da artan önemle, Doğu ile Batı arasında bir kavşak noktasındadır. Türkiye için Akdeniz hayati bir konumda ve önemdedir. Zira Akdeniz Türkiye ile bire bir bağlantıdır. Türkiye dendiğinde doğu Akdeniz tarihinde büyük strateji vardır. Bu bağlantı, sadece Avrupa’ya değil, Asya ve Pasifik Hakimiyetleri ile iletişim hattı ve dolayısıyla Türk dış ve savunmasının başlıca ana güvenlik meselelerinden biridir. Buna rağmen Türkiye Akdeniz’in bir çatışma noktası değil, işbirliği noktasında barış alanı olmasını arzu etmektedir.
Türkiye için Büyük Strateji ortak akılı simgeler. Türkiye’nin gerek Doğu Akdeniz gerek Afrika ve/veya Asya’da ilerlettiği başarılı jeopolitik konumu diğer rakip devletler tarafından “tehdit“ algısı içerisinde görülse de esasen ve öz itibarıyla Türkiye stratejisi “dünyada adil, hakça, eşit temelde işbirliği“ mottosu üzerine tesis edilen gerçekliği yansıtır.
Bu büyük stratejide, Türkiye’nin Akdeniz’deki rolü Doğu'ya giden rotada Cebelitarık, Süveyş'in, Malta'nın, Kıbrıs adasının, ve/veya diğer komşularla Libya, Mısır, Lübnan,KKTC,İsrail, Yunanistan, Filistin, Suriye ile toprak bütünlüğünü koruyan temelde ilişkileri ilerletmek zemininde olduğu gerçekliği çarptırılmamalıdır.
Türkiye’nin bu politik vizyonu bölgede isitikrar ve barış arzusunun temel odağıdır. Zira,Türkiye, Akdeniz’de savunma ve jeopolitik/jeostratejik/jeoenerji gücünden kaynaklı Avrupa ve Asya’nın ticari olarak bağlantılarını koruyan, deniz güvenliğini sağlayan konumdadır. Bu güçler silsilesi gerek bölgesel gerek NATO içindeki güce ilaveten, enerji güvenliğinin sağlanmasında hayati önemdedir.
O halde Doğu Akdeniz’i nasıl okumalıyız? Elbette Doğu Akdeniz her zaman devletlerin dış politika araçlarından biri olmuştur. Zira Doğu Akdeniz’in jeopolitik, tarihi, ekonomik, stratejik bir önemi vardır[3].
Dolayısıyla, grand stratejilerin de ana kalbi Doğu Akdeniz olmuştur. Zaten Doğu Akdeniz, Avrupa, Afrika, Asya, üç kıtayı bir birine bağlamaktadır.
Doğu Akdeniz, Cebelitarık'tan Suriye'ye kadar 2.300 mil doğuda uzanan bir denizdir. Kuzeyden güneye ortalama genişliği 400 deniz milidir. Cebelitarık ve Süveyş Kanalı'ndan ve kuzeydoğuya doğru Çanakkale Boğazı'ndan veya Karadeniz'den geçmekte olduğu kadar Asya Pasifiğe açılan pencere olduğu gibi Atlantiğe de uzanır. Ticari yollar, endüstri, kıtalararası ticaret , güvenlik, enerji kısaca varoluşsal güvenlik ihtiyaçları Doğu Akdeniz’den geçer. Bu konum Türkiye’nin önemini açıkça ortaya koyar.
Pekala ki, strateji konuşulduğu zaman, bu bölgede diğer aktörlerin söz sahibi olma rekabeti içinde bulundukları bir pozisyon söz konusudur. Rusya, Çin, Amerika, AB, Hindistan’ın, Doğu Akdeniz’de bir rekabet alanı içerisinde bulunma arzusu varıdır. Bu arzularının Türkiyesiz gerçekleştirme şiarı üzerine inşa edilen politikaların ise tamamen başarısız olduğu bir dönem yaşanmıştır. Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin Akdeniz’deki oyun kurucu yolu EastMed Boru Hattı gibi projelerde Amerika’nın da tutum değiştirmesine etken olmuştur. Akdeniz’de enerji konusunda Türk-Afro Enerji ve/veya Türk-Asya ve/veya Türk-Akdeniz Enerji Geliştirme Alanlarına dair modelleri ilerleyen dönemde daha da öne çıkması muhtemeldir. Ancak Türkiye bu projeleri ilerletecek ülke olsa da Avrupa’ya sırtını dönerek bir gelecek düşünmemektedir. Enerji güvenliğinde Türk ekseni içerisinde çok modüllü bir vizyon vardır.
Doğu Akdeniz’de Varılan Anlaşmalar
-Abraham Anlaşması (israil’in Arap ülkeleri ile yakınlaşmasının sağlanmsı- BAE, Ürdün, Bahreyn[4] ancak Abraham anlaşması ile İran tehdit olarak görüldüğünden, İran’a karşı da bir birliktelik, ve Amerikan silahlarına erişim fırsatı gibi ayrı başlıklar da içermektedir) [5]. Anılan anlaşmanın hedeflerine ulaşmada başarısız olduğu sonuçta belirtilmektedir.[6]
-Doğu Akdeniz Gaz Formu( Türkiyesiz uygulamaya konulması söz konusu olamadığından, yüzeysel kalmıştır)
-İsrail-Lübnan Deniz Sınır Anlaşması(Birbirini tanımayan iki devletin vardığı önemli bir anlaşmadır)
Özellikle de Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında Doğu Akdeniz’in rolü daha öne çıkmış ve bölgesel gelişmeler yanında Afrika kıtasındaki Fransa karşıtı değişim ve/veya Asya/Kafkaslarda Türk Devletleri Teşkilatı arasındaki değişim ve dönüşüme KKTC’nin de dahil edilmesi, Macaristan’ın hem AB hem de Türk Devletleri Teşkilatındaki rolü, Azerbaycan’ın Karabağı işgalden kurtaran hamleleri ile Zengezur Koridorunun açılması stratejisi ve Asya ile ticari bağlantı, KKTC’nin devlet egemenliği tezinde ısrarcı doktrin temelinde hareket ederek, Pile gelişmelerinde geri adım atmaması ve insani bir yol yapım projesinde uluslararası topluma dik duruşu, esasen pek çok meselede Türkiye’nin jeopolitik anlamda hem Akdeniz’de hem de dünya jeopliğitindeki güçlenen rolünün öne çıktığı bir dönemdeyiz.
Bunun en güzel ifadesini Friends of Europe grubunun 2022’de yayınladığı raporunda görmekteyiz. Buna göre :
“Enerji güvenliği konusunda, Doğu Akdeniz bize karmaşık bir güvenlik ortamı sunuyor. Son yıllarda bölgede büyük gaz rezervlerinin keşfedilmesi ve Rusya dışında başka enerji kaynaklarının bulunması ihtiyacı, enerjiyi bölgesel dinamiklerin merkezi haline getirmiştir.
Etkinlik iki temel soruyla gerçekleştirildi. Son Rus işgali ve bunun Karadeniz üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz'in jeopolitik rolü nasıl değişti ve son trendler bölgedeki insani güvenlik manzarasını, özellikle de kadınlar açısından nasıl değiştirdi?
Doğu Akdeniz'in jeopolitik rolünün Ukrayna meselesinin, Karadeniz bölgesi ve daha geniş Akdeniz arasındaki bağlantılar nedeniyle önümüzdeki aylarda daha önemli hale gelebilecek bir konu olduğunu söyledi.
Avrupa'daki medyada yer alan haberler çoğu zaman bu bağlantıları hesaba katmıyor. Bu bir sorun çünkü Kırım, İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Doğu Akdeniz arasında doğrudan bağlantı var.
Bu bölgede çok sayıda önemli oyuncu yer alıyor ve herhangi bir yanlış hesaplama, ilave gerilimlere yol açabilir.
Kapalı denizlerden ve boğazlardan bahsettiğimizi de unutmamak gerekiyor. Rusya'nın Doğu Akdeniz'deki stratejik çıkarları oldukça mevcut ancak bu yeni bir şey değil. Akdeniz'e erişim Rusya için stratejik bir konu ve büyük planının bir parçası olmaya devam ediyor. Suriye ve Libya'daki durumlar söz konusu olduğunda bunu açıkça gördük.
Ayrıca Türkiye'nin oynadığı önemli rolü ve iki boğazı kontrol altına alarak Doğu Akdeniz'i devam eden savaşın olası sonuçlarından nasıl izole etmeye çalıştığını da not ediyoruz.
Türkiye, Karadeniz ile Akdeniz arasında bir bağlantı olduğunu anlatmaya çalıştı ve artık Avrupalıların Ukrayna krizine, bölgesel ve dış aktörleri içeren çok daha uzun vadeli bir dizi savaş ve çatışmanın parçası olarak bakması gerektiğini göstermiştir.
Bu durum, önümüzdeki haftalarda ve aylarda arabuluculuk ve diyalog yollarını açabilir; Türkiye de bu noktada rol oynama arzusunu zaten ifade etmiştir.“[7]
Neticede Doğu Akdeniz’in enerji jeopolitiği meselesine realist ve/veya liberal teoriler çevresinde bakıldığında Türkiye’nin liberal teori temelinde gerginliği azaltıcı ve işbirliği modellerini öne çıkaran bir perspektiften politikalar ürettiğini görmekteyiz. Zira sadece devlet merkezli teorilerin enerji güvenliğinde bencil davrandığı siyasi ahenk ile, ekonomik bağımlılığın çatışmaları azaltacağı paradigması arasında derin farklılıkları vardır.
Not: Yazının tamamını pdf olarak indirmek için: 24 Haz 2024,
https://tasam.org/Files/Icerik/File/Emete_G%C3%B6z%C3%BCg%C3%BCzelli_pdf_2caa9e64-0ec6-4411-9764-70e51cf43504.pdf
FACEBOOK YORUMLAR