Basira AZİZELİ
Filoloji Doktoru
Düşünür şair Muhammed İkbal, Peyam-ı Mashrig adlı eserinde, eserinde yer alan diğer eserler gibi, insanın yaratılış yüceliğini övmekte, aşk felsefesini ortaya koymakta, kalbin sırlarını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Kitabın "Dağ Lalesi" bölümü, rubailerin çeşitli konulara ayrılmış bölümlerinden oluşmaktadır. Aşk, kalp, akıl, ruh, insan, nefs, dünya, birlik, Allah, hakikat arayışı, sezgi gözü, bilinçsiz rüya, varoluş, yaşam, ölüm, öz farkındalık gibi derin felsefi konulara ayrılmış rubai bölümü, yalnızlık, mücadele, islamiyet eserde önemlidir. yer kaplar.
İkbal, insan varlığının değerine inanır: "Adem, aşk şarkısını çalandır. Bize sırları ifşa eden Adem'in kendisi bir sırdır. O (Cenabi-Hakk) dünyayı yarattı ve Adem onu daha da güzelleştirdi." İkbal, insanın yaratılışı ile ilgili olarak Kuran'a ve dini kitaplara atıfta bulunur: "Allah su ve çamurdan güzel bir suret yarattı. İrem, bahçeden daha güzel bir dünya doğurdu." İnsan, maddi dünyada topraktan yapılmış tüm varlıklardan farklıdır, çünkü ruhu Tanrı'dandır: "Keygubad'ın tahtı, Jam'in tacı topraktır. Kilise, idol yerleri, Kabe diyarı. Ama cevherimin neyden yapıldığını bilmiyorum? Gözlerim gökte, bedenim toprak."
Topraktan yaratılan insanın, nurdan yaratılan meleklerden farklı olarak en önemli özelliği, ayrılık hasretinde bir referans ruhuna sahip olması, birlik yolunda yürümesidir. "Cebrail'e benim tarafımdan de ki, 'Ben sizin gibi nurdan yaratılmadım. Ama biz topraktan yaratılanlar, (hak yolunda) acıklı kaçışa bakarız. Ayrı olmanın zevkini nurdan yaratılmaya değiştirmediler" diyen İkbal, birlik çağrısında bulunarak: "Bir'i arayın, Bir'i görün, Bir olun."
Kendini idrak ederek cehalet perdesini kaldıran insanlar, ilahi yaratılışın özünü de anlarlar. Düşünceli şair şöyle yazar: "Kimi arıyorsunuz? O tüm görünüşüyle meydanda olduğu için sen de örtünün altına saklanıyorsun. Onu ararsan kendinden başkasını görmezsin, kendini ararsan başkasını bulamazsın." İkbal'e göre insan, içindeki sırdan habersizdir, bu yüzden şair "git, insanı ara (insanın hakikatinden haberdar olmaya çalış), Allah böyle bir adamın peşindedir" der.
İkbal, insanı gizli bir anlam, kontrolü ne tamamen kendi içinde ne de tamamen kendi içinde olan, yaşayan, sürekli değişen bir ülke olarak görür. İnsan ışıktır, Tanrı'nın bir parçasıdır: "Sen güneşsin ve ben senin uydunum." Bakışların beni tepeden tırnağa aydınlatıyor. Kollarından uzaklaşırken irkildim. Sen bir Kuransın, ben de senin cüzünüm." Tanrı insanın içinde ve dışındadır. İnsan Tanrısız bir hiçtir: "Her kalpte onun açtığı bir yaratılış mumu vardır."
Eserde M. İkbal, kendisine güneş diyerek Allah'ı övüyor: "Ey gökte dönen güneş, bu kadar uzaktayken gözlerime nasıl geliyorsun? Bu ölümlü diyardan uzaktayken bir ölümlüyle tanışırsın. Ey kirpiklerden süzülen ve gözlere giren ışık neredesin?
İkbal, insanın Allah'a yabancılaşmasından bahseder ve bunu kendi tarzında ifade eder: "Binlerce yıldır yaratılışla eşitim. Ona bağlandım ve kendimden geçtim. Ama bütün maceram şu iki kelimede: Oydum, hayran kaldım, kırdım." Düşünceli şair, insanın büyüklüğünü, varlığındaki ilahi nuru, bedenin birliğini göstermek için özgün ifadeler kullanır, tekrarlanan fikirlere izin vermez, okuyucuyu düşündürür: "Kendime benzeyen bir idol yaptım. Tanrı'yı kendi suretimde hayal ettim. Kendimden öteye geçmem imkansız. Hangi formda olursam olayım, kendimi bulacağım." İkbal, Allah'ı gökle, insanı da yerle sembolize eder: "Bil ki, yer göğün sırrını bilir. Konumu, işaretin bir yorumu olarak kabul edin. Her zerre âşığın anına uçar. Yolunu bulmak istiyorsan, akan kuma bak ve anla!" İkbal insanı "varlığın kalbidir",
"Dağ lalesi" bölümü, düşünceli şairin eserinde öncü bir yer tutan aşk teması açısından da dikkat çekicidir. Aslında aşk, İkbal'in diğer tüm temalarıyla birleşmiştir. Şaire göre aşkın büyüklüğünü ancak hayatın sırrını bilenler anlayabilir. Aşk, İkbal için sınır tanımayan bir kavramdır: "Ey Kabe'nin şeyhi, büyük ihtimalle bilmiyorsunuzdur, aşk dünyasının da bir gizemi vardır. O mahşerde günah, amel defteri, terazi gibi şeyler yoktur. O mahşerde ne Müslümanlık ne de küfür vardır. İkbal'e göre aşk, çeşitli tecellilerde görülebilen bir sırdır ama aslında birlik içindedir: "Aşk nedir, insanı bin bir tecelli ile aldatır, sormayın bile. İstediğiniz renkte görünür. Göğüste bir noktadan başka bir şey değil. Ama tartışılınca sonu gelmez..." İkbal'e göre aşk, kalbi aydınlatır: "Gizli acıları olmayan bir insanın bedeni vardır ama ruhu yoktur. Bir ruh istiyorsanız, sonsuz bir aşk ve tutkulu bir zonklama isteyin!”
M. İkbal, sevgiyi maddi dünyaya ve akla karşı çıkarmıştır. Ölümlü dünya, birlikten sonsuzluğa giden aşka engel değil, insan ruhunun yolculuğuna çıkmalı, onu yerine bağlayan zincirleri kırmalıdır: "Olduğun yerde üzülme... Bırak, bir yolculuğa çık. Bakışların ay ve güneş gibi saf olsun. Akıl ve dinin zenginliğini başkalarına verin ama aşk acısı sizin elinize gelirse, onu iyi tutun.
M. İkbal, aşkı insanın anlamı olarak görür, onun için aşk insanı yaratır, insan da aşk tohumunu eker: "Ey aşk, ey kalplerimizin iç anlamı (sembol), ey ektiğimiz tohum, ah bizim biçtiğimiz hasat gel, bedeni toprak olan insanlar zaten yıpranmış, kulumuzdan bir başkasını vücuda getir..." İkbal'e göre aşk insana, insana ne kadar acı ve ızdırap verirse versin. aşkın ıstırabından geçerek, ölümlü dünyadan kurtularak ve asıl özüne yaklaşarak arınır. Ona sabredenler galip gelir: "Aşk her yüreğe yeni bir renk verdi. Bazen taşla bazen de camla geçilir. Seni alıp götürdü, ağlattı. Beni kendime yaklaştırdı."
Kalp, Rubai'nin edebi ve felsefi temaları arasında önemli bir yer tutar. İkbal'e göre insan kalbi bir avuç kandır, dünyayı içine sığdıran bir umuttur: "Dünya bir avuç topraktır ve kalp onun ürünüdür. Cihan'ın bütün dertleri bir damla kandan başka bir şey olmayan kalpten gelir. Bir iki tane görüyoruz ama herkesin dünyası kendi kalbinde. İkbal, kalbin her zaman bir sevgili için özlem duyduğuna ve yeni arzularla dolu olduğuna inanır. Canı yanması, ateşi içindedir: “Kalpteki kalp nedir” diye sorarsanız, cevap şudur: Akıl yanmaya başlarsa, gönül olur. Kalp, attığı için kalptir. Ama bir an için acı çekmeyi bırakırsa, topraktan başka bir şey olmaz."
M. İkbal, kalbini fani dünyanın prangalarına adayan bir kişinin gaflet rüyasında olduğuna inanmaktadır: "Kilise, mescit, mabet, bunların hepsi ancak bu bir avuç topraktan (kalpten) yaratılmıştır. Kalp denen şeye sahipseniz, başkalarının yargılarından kurtulabilirsiniz. Ama ey gaflet, artık gönlünü alamadın."
Düşünceli şair, insan kalbinin yalnızca Tanrı sevgisiyle bağlantılı olduğunu defalarca yazmıştır. Şair, kalbi maddi dünya zevklerinden korumayı ve Hakk'a gönül vermeyi insan için en büyük helal sayar. İkbal, insan kalbini Yaradan'a yaklaştırır. "Gülün yüzündeki parlaklık şarabındandır. İçinde güneşi, ayı ve yıldızları barındıran kalp, onun açılmamış kapısıdır" diye yazar düşünceli şair: "Kalp büyüsüne tutsaktır. Ancak dünya onun ışığıyla aydınlanır."
İkbal'e göre kalp, insan için sonsuzdan gelen ve ona doğru giden yolculuktur ve aynı zamanda onun bu dünyadaki durağıdır: "Kalbim, ah kalbim, ah kalbim; benim denizim, benim gemim, benim sahilim! Toprağıma tohum gibi mi düştün, yoksa tomurcuk gibi mi büyüdün toprağımdan? Tefekkür şairi, kalb ile insan nefsini mukayese eder ve can olarak fani dünya yolculuğundan dönmeye çalışan kalbin sıkıntısını şöyle ifade eder: "Ruh yolcusu köşkü sevmez. Su, ateş ve toprakla bağdaşmaz. Vücutta rahat olduğunu düşünmeyin. Bu deniz kıyıya uymuyor." M. İkbal'e göre insan anlayışının sınırlı yönleri vardır, bazen ölümün son yer olduğunu düşünür. İkbal, "nefes gitse de kalp kalır" diyerek kalbi ruhla eş tutar. İnsanın manevi zenginliği olan kalp, her iki cihanda da nefsidir: "Ey kalp, sen yanımda olduğun sürece fakirliğim kralların bana vereceği kürklerden daha güzel. Ben öldükten sonra bagajımda olacak mısın? Sizin için umut ve korku içerisindeyim."
M. İkbal'in kalb ile ilgili düşüncelerinde, klasik Doğu edebi düşüncesi ve tasavvuf edebiyatı ile ilgili konular olduğu için şairin özgün fikirleri daha fazla dikkat çekmektedir. İkbal, insan kalbini Allah'ın nurunu alan ve aynı zamanda dünyayı içinde barındıran bir yer olarak değerlendirir: "Kendi gücü olmayan dünya, arzu ve sevgi diyarına ulaşmanın bir yolunu arıyordu. . Gizlice hiçliğin kucağından kaçtı ve insanın kalbine sığındı." Gönül dünyanın yeri olduğu gibi, yeni dünyalar da büyütür: "Bir avuç toprağımdan dünyalar büyüyecek. Gel benim ürünüme yatırım yap. Aşk yurduna gidiyordum, ama berbat ettim. Gel, bir an için kaybol kalbimin çölünde."
Şairin düşüncesine göre kalp her iki dünyanın da aynası olduğundan, sezgi sahibi bir insanın referansı öncelikle kendisine yöneltilmelidir: "Bu renkler ve kokular dünyası üzerinde düşünmeye, keşfetmeye değer. ve anlayış. Bu vadide toplanacak çok çiçek var. Ama iç dünyanıza bakmayı da ihmal etmeyin. Çünkü ruhunda görülmeye değer bir şey var."
Muhammed İkbal'in Peyam-ı Mashrig adlı eseri, ahlaki değer ile yazarın mantığının sentezini yansıtır. Düşünceli şair, özgün ifade tarzını, geleneksel tema ve fikirleri yeni bir biçimde ifade etme ve fikir aşılama özelliklerini korumuştur.
FACEBOOK YORUMLAR