Cevahir TANRIVERDİ

Cevahir TANRIVERDİ

[email protected]

A Y N A

31 Temmuz 2024 - 09:16 - Güncelleme: 01 Ağustos 2024 - 13:02

A Y N A

Evde hazırlık yapılıyordu. Yol hazırlığı Tamellayı diğer ev işlerinden alı koymuştu. Neredeyse gününün çok kısmını hayat arkadaşının yabancı ülkeye seferi için eşyalarını toplamaya adamıştı. Azim çok sert adamdı. Onun yol çantasında eksik olmamalıydı. Bilim konferansıda çıkışı zamanı olan kostümü kenara koyulmuşdu. Yuva kurarken öz ata soyadını korumuş Tamellayı Azim aynı isimde olan talebelere hitap ederken onların soyadlarıyla hitap etdiyi gibi hanımını da o soyadı ile çağırırdı. Temel olarak bi şiye kızgın olduğu zamanlarda. Bu defa da hanımına soyadla hitap etdi:

  • Gasımova, her bir şeyi söylediğim gibi yerleştirdinmi?

  • Yerleştirdim, yerleştirdim.

Evet, her şey onun dediği gibi olmalıydı. 32 yıl içinde Azimin bir sert bakışını bile anlaya biliyordu Tamella. Lakin o ağır sözlü adamın bir de dikkatliliği, hassaslığı da vardı. Ona karşı yönelmiş her hangi kelimenin karşılığını anında vere biliyordu. Ama o kelimenin izi yüreğinden gitmezdi. Bıçak gibi iti kelimelerin kesdiyi yeri en iyi cerrah bile iyileştire bilmezdi. Azim dikkatçildi. Gitdiyi tüm ülkelerde aile üyelerine hatira olarak küçük hediyeler alıp getirirdi. Bu sefer de aile üyelerinin hediyeleri oldu.

Bir hafta içinde yer alan seyahat kendisinin yeni tanışmaları, kalem dostlarının yeni bilim sohbetleri, yürüyüşler və hoş hatiralara dönen bazı ilginç sohbetleri ile sona erdi. Onun dönüşü vesilesiyle evde güzel masa da hazırlandı. Tamella Azimin sevdiyi yiyeceklerden koymuştu sofraya. Azim her zamanki gibi sofra başında oturup yemeye başlamazdan evvel hayır-dualı kelimelerle, sanki, aile üyelerini selamladı. Sonra her bir yiyicekten tadarak Türkiyede olmuş ilginç olaylardan aile üyelerine bahs etmeğe başladı. Sohbet uzandıkça Tamella başta olmakla oğulları, gelinleri, torunları – tüm aile üyeleri merakla dinliyorlardı:

  • Evet, size hediyeler getirdim. Erhan, biliyormusun sana ne aldım?

  • Hadi, dede. Göster, göster.

  • Tamam, yemeyini ye, sonra rahat bakarız hediyelere, - diye ekledi Tamella.

  • Hanımlara üzeri işlenmiş küçük aynalar getirdim. Üzerinin işlemesi çok hoşuma gitti.

  • Azim, ayna almazdın. Ayrılıktır ayna, – söyleyen Tamellanın yüzünde bir anlık keder duyuldu.

  • Ne diyorsun, Gasımova? Aynadır. Ne ayrılık?! Boş şeylere inanıyorsun. Sevinmekten, kara yakıyorsun. – Azim hediyenin ayrılık kelimesi ile gözden salınmasına bir az kızgın gibi oldu.

Aynalar sahiplerine verildi. Gelinler çok beyenmiştiler. Aslında Tamellanın da çok hoşuna gitmişdi. Ama yüreyinde, sanki, - “Neden ayna?” - diyerek süs eşyaları yığdığı dolabın en arka tarafına yerleştirdi.

* * *

Azim universite yıllarını hatırlayınca sohbetin içinde bazen hayal kırıklığı da duyuluyordu. Universite yoldaşları ile yurttakaldığı zamanının her anını gayretle çalışarak, bilim yolunda gecesini gündüzüne katarak keçiriyordu.Tek amacı maksadına çatmakdı. Hedefi olan insan kaynağı güçlü olan çay gibi sona erer. İnsan karakteri gibi her şey doğadan gelir. Doğal olarak, kainatda var olan her şeyin esası enerjidir. Bu enerji selinin güçlü kaynağı varsa, o zayıflamadan varlığı mükemmeliye çatdıracaktır. Eet, Azim ismi gibi azimli idi. Hayal kırıklığı zor geçen universite yıllarından kaynaklanıyordu. Bu zaman o öksürüğe de yakalanmıştı. En kötüsü ise hiç doktora baş vuruda bulunmamasıydı. Çünki doktora gitmeği sevmezdi. Doktor kelimesi işiten anda yüzünün mağrur ifadesi ile:

- Ben dağlar koynunda büyüdüm. Buz gibi nehirlerde yüzüp, buz gibi çeşmelerden su içmişim. Ne doktor? – söylerdi.

Ama son zamanlarda sinesinde yaranan ağrıları iş arkadaşları tarafından bile hissedilmekteydi. Yine kendisinin mğrur duruşunu yitirmeden – “Bən dağlarda büyümüşüm. Bana hiç bir şey olmaz” , - söylerdi. Geceler üzerinde çalıştığı bilim çalışmalarının her yıl bir kitabı yayınlanıyordu. Son zamanlarda bu gecelerin sükutunu onun sinesinden kalkan bir öskürtü bozuyordu. Lakin bu Azimin kararlılığını bozamazdı. Sonunda Azim ailə üyelerinin ısrarıyla doktora gitdi. Gitdi yok, ısrarla götürüldü. Yıllarla doktorlardan uzak gezen bu mağrur insanı teşhisi konulan ağır hasstalık bile yıka bilmedi. Bir de dünyanın düz zamanında eyri insanlar tarafından bin alçaklık gören bu insan için bu hastalık neydi ki. “Ben dağlarda büyümüşüm, çununla da baş ede bilirim”, – diyordu. Sanki, koynunda büyüyüp boya-başa çatdığı dağlar onun her zaman korumasında olacakdı. Sanki, bir çocuk kendi büyüyüne sığınan gibi, ondan güç alan gibi Azim de dağlardan güç alıp ona sığınıyordu. Onun en çok sevdiyi, düğünde ağır-ağır dans etdiyi aşık havasının kelimeleri de dağlardandı. Sanki, Tufarganlı şu kelimeleri yalnız onun için yazmıştı:

Duman, gel, git şu dağlardan,

Dağlar yeni bar eylesin.

Ne gözlerim seni görsün,

Ne gönlüm gubar eylesin.

Dağlar bile ona yardım edemedi. Hastalıkk o kadar ilerledi ki, doktorlar bile çare bulamadılar. Doğanın enerjisi bitmedi. Bir enerji başka bir enerjiye çevrilerek topraqkta yayıldı.

Aynadan sonra Azim Tamillaya hiç bir hediye bahş etmemişti. Çünki hastalık sebebinden yabancı ülkelerde geçirilen hiç bir konferansda katılımda bulunmak fırsatını yakalamayı bilmedi. Ayna Azimin ölümünden bir kaç ay sonra saklandığı yerden üzere çıktı. Tamella onun dekorasyonuna elini sürdü ve ilk defa şu aynada yüzüne baktı. Daha sonra odasında yatağının ayak tarafında oturup aynanı dizinin üzerine koydu. Sessizliye daldı. Gözlerinden akan yaşı aynanın üzerine düşerek çiy damlalarına benzer hal aldı.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum