Türk Müslümanlığın Temelleri-1
Türk Milleti’ne ait bir düşünce sistemi vardır. Bunu tarihte ve akıp giden zaman içinde görmek mümkündür. Birçok imparatorluk kurmuş, dünyaya hükmetmiş bir milletin elbette düşünce ve inanç temelleri ve esasları olması gayet olağandır.
Türk milletinin tarihini ve milletin özelliklerini kavrayabilmek, ifade etmek için bir bütünleşmeye ihtiyaç vardır. M. Fuad Köprülü’nün işaret ettiği gibi: Türk Milleti, varlığını ortaya koyduğu bütün coğrafyalardaki on beş, on altı asırlık dönemi kaplayan, farklı isimlerle ve şekillerde görülen Türk Devletlerini ve Şubelerini de tek bir millet olarak görüp, bir bütün olarak(1) düşünmek gerekir.
Bir bütün halinde düşündüğümüz bu Türk tarihini, Batılıların Hun dediği, bizim Kun dediğimiz, Kun Türkleri ve Göktürk Kağanlıklarındaki devirlerini, Şamanizm Çağı-eski Türk Dini- olarak ayrı bir bölümde, Selçuklu Türkleri ve Osmanlı Sultanlığı zamanlarını kaplayan süreleri de ayrı bir bölümde, İslami çağ olarak ikiye ayırıp,(2) değerlendirebiliriz. Yalnız Tanzimat’tan itibaren, Cumhuriyet Türkiye’sini ayrı bir devir olarak ele almak gerekir.
Türk milletinin Tarihi yalnızca siyasi olarak değerlendirilemez. Onun sosyal, kültürel, iktisadi,edebi, sanat ve inanç taraflarıyla beraber değerlendirmek gerekir. Düşünce akımlarını incelerken devletlerin ve toplulukların, kahramanları ve manevi adamlarını hesaba katmak gerekir.
Burada üzerinde önemle durulması gereken nokta, İslam’dan önce de çeşitli kavimler ve devletler halinde yaşayan Türk Milletinin bazı esaslar üzerine oturmuş, kendine has ve olgunlaşmış bir düşünce ve inanç sisteminin bulunmasıydı. Ancak gerek Hint dini olan Budizm, gerek İran dini Manihaizm, bir din olup olmadığı tartışılan ve olağanüstü güçlere ve büyüye çok büyük önem veren Şamanizm, hatta daha az bir derecede de olsa Yahudilik ve Hristiyanlıklada temas etmiş, az çok onlardan bir takım adetler de alınmıştı.
Müslümanlık öncesi de, Türk milleti tek tanrı inancına sahipti. Açları doyurmak, hür yaşamak, dünyaya düzen vermek üzere kendini vazifeli bilmiştir. İnandığı değerler çeşitli inançlarla etkileşim de yapsa, insani değerleri ve birlik fikrini hep üzerinde taşıdı.
Bizim yazı konumuz İslam ve sonrasına ait olacaktır. Hz. Peygamber, Allah’ın birliğini tebliğ ve temsil etmekteydi. Kendisinden sonra da İslam’ı yaymaya çalışan Müslüman fatihler, Türklerle de temas etmişlerdi. Emeviler devrinde kılıç zoruyla çok mücadeleler yaşanmıştır. Kah İslam’ı yaymaya çalışan kah Emevi zulmünden kaçan Ehli Beyt taraftarı âlim ve sufiler ile Türk Milleti alışveriş halinde oldu.
Türkler, önceleri kısım kısım Müslüman oldu,Karamanlıların efsanevi sultanı Saltuk Buğra Han,932 yılında Müslüman olunca, devleti de İslam’ı kabul eden ilk Türk Devleti unvanını aldı.
İslam Tarihinde Resulullah’ın hicretinin üzerinden bir asır geçmeden her biri İslam’ı en iyi kendilerinin bildiğini, temsil ettiğini iddia eden bir takım fırkalar, partiler ortaya çıkar oldu. Daha sonra da iman ile küfürün arasındaki sınırı tayin etmek için mezhepler teşekkül etmeye başladı.(3).
Ehli Sünnet mezhepleri 1-Hanifi,2-Maliki,3-Şafii,4-Hanbelî olarak dört mezhep ifade edildi.
İmamı Azam Ebu Hanife(699-767) nin ise, Arap olmadığı kesindir. Türk veya İranlı olduğuna dair rivayetler bulunur. İran-Acem diyarı da bizim hâkimiyet alanımız ve göç diyarımızdı, Kendisine Horasan’dan, Türkistan’dan eğitim için birçok Türk talebenin geldiği bilinmekte, Tirmizli bir Türk kabilesine mensup olduğu söylenmektedir. O’nun mezhebi Türkler arasında yayılmış, kabul edilmişti. O’nun Türk olması kuvvetle muhtemeldir
İslam dininin kural ve hukuk sistemlerinde bir takım mezhepler ortaya çıktığı gibi, Dokuzuncu asırdan itibaren, tasavvufi düşüncede de birçok mektep ortaya çıkmıştır. Bu tasavvufi mektepler yaygın olan adıyla tarikatlardır. İlk dört asırdaki tasavvufi düşünce için sufilerin temel görüşleri esas alınarak bölgelere göre, bir ayırım yapılabilir bunlar:
- Bağdat mektebi(Mısır-Şam)
- Horasan mektebi(Nişabur-İran)
- Basra mektebi (4).
Özelikle bizim konumuz diğeriyle de irtibatlı olmasına, zaman zaman birbirlerinden etkilenip iç-içe girmesine rağmen, Türkî özellikleri öne çıkan, Horasan tasavvuf ve düşünce yapısıdır. Çünkü bizi etkileyen ve yön veren çoğu zaman bu mektep olmuştur.
Hem bu mekteplerin olsun hem de İslam mezheplerin düşünce temellerini oluşturan, düşünce kolları mevcuttur. Bunlar yalnız Kuran ve Sünneti esas alarak, aklı önemsemeyen Eşarilik ile Kuran ve Sünnet’in yanında akla önem veren Maturidiliktir.
Maturiliğin kurucusu, İmam Maturidi(862-944) inanç esasları konularında İmam azam Hanife’nin yolunu takip etmiştir. Bu büyük Türk Âlimi, insanın irade hürriyetine sahip olduğu söyler ve akla büyük önem verir.
Türk Milleti’nin İslam’ın ilk devirlerinden itibaren manevi kahramanları ile yeni fikirler üretmesi, mektepler kurması, mevcut ve zengin birikimlerinin mahsulüdür. O birikimlerle yeni ve zinde bir güç ve ses meydana getirmiştir.
Türk Milletinde Tasavvuf, bir düşünce sistemi olmasının ötesinde, düşünce ile yaşayışı bir eden, bir birleşimdir. Horasan mektebi millidir, milli şuuru harekete geçiren unsurdur. Bağdat-Irak mektebindeki gibi yalnızca çileye soyunma, kendini hırslarından ayırma veya Basra mektebindeki gibi ağırlıklı ibadete dayalı değildir. Türk Düşüncesinde, hukukta Hanefi Çizgisi, düşüncede Maturidi esasları üzerine kuruludur. Hoca Ahmet Yesevi’nin kurduğu, Türklerin ilk tarikatı olan Yeseviye, Türk Milletinin birikimi ve asli özelliklerini bünyesinde toplamış olan, gelişmesine önemli katkılar yapan tasavvuf mektebidir. Bu mektep ve fikirler, Türk Milletin hayatında hal-hareket tarzı olmuş, toplum içinde gah eşyada, gah insanımızda ete kemiğe bürünmüş, şekillenmiş, cisimleşmiştir.
Celil Altınbilek 15.04.2016
1.Fuad Köprülü Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar s.2 Diyanet.1981.
2- Osman Turan Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi s.51 Nakışlar
3.Ethem Ruhi Fığlalıİtikadi İslam Mezhepleri s.IV-7 Selçuk Yayın. 1980
4.Mustafa Kara. Melametiye. İstanbul Ün. İktsat Fak Mec. 43 Ülgener’e Armağan s.562-3.İst 1987