Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Türk İnanış ve Yaşayış Tarihinden

16 Haziran 2015 - 11:53 - Güncelleme: 16 Haziran 2015 - 14:08

Türk İnanış ve Yaşayış Tarihinden

Tarihi kuru bir olaylar zinciri olarak gören zihniyet, tarihte şu oldu bu oldu diye anlatır, geçer. Onun, ülkü, inanış, yaşayış ve sosyal taraflarını çok da dikkate almaz.

Ancak tarihin de bir ruhu vardır. Bu ruh olayların kaynağı olan sosyal bünyededir.

Türk tarihi binlerce yıldır devamlılığı olan bir tarihtir.  Orta Asya’da büyük bir medeniyet inşa eden Türk Milleti yalnız kendi coğrafyasında kalmamış, bütün dünya coğrafyasına ve tarihine tesir etmesini bilmiştir. Türk inanışında, Türk Tanrının askeridir ve dünyaya nizam vermek, düzeltmek için gönderilmiştir.

Eski Türk kaynaklarında Kaşgarlı Mahmud: gördüm ki yüce Tanrı devlet güneşini Türklerin burcundan doğurmuş, der. 

Türk milleti, sosyal adetleri, gelenekleri ve inanışları ile kendine ait bir medeniyet meydana getirmiştir. Bu görüşleri ifade ederken bunu bir kavmi yüceltmek ve ırkçılık olarak algılamamak gerekir

Arap orduları Orta Asya topraklarına önce Halife Ömer zamanında gelmiş daha sonra da bu akınlar yoğunlaşmıştır. Kerbela vakasından sonra Emevi zulmünden kaçan ve Türkistan coğrafyasına giden Hz. Ali taraftarlarının, Türklerle tanışmaları ve fikir alışverişinde bulunmaları, Türk inanışına etkisi ve katkıları çok önemlidir. Kah kılıç zoruyla, kah telkin yoluyla Türklerin İslam’la tanışmaları onlara yeni bir boyut getirmiştir.

Selçuklular devrinde medreseler çok önemli bir yere sahip olmasına, burada Sünni eğitim verilmesine rağmen, bu sistemde bütün mezheplere ve tarikatlara hoşgörüyle bakılmakta ve ilim korumakta idi.

 İslam’la tanışan Türkler, klasik İslam anlayışını katı buldular, Onlar şiir ve musikiden hoşlanan, dolaşmayı seven, kadınlara değer veren, haksızlığı sevmeyen,  yardımlaşmayı seven bir millet idiler ve kendi yaşayışlarına uygun, hayatla iç içe olmuş, inanç ve tasavvuf anlayışını İslam’la birleştirip, benimsediler. Eski inanışta dini önderler olan Kam ve Ozanlar Müslüman olunca Baba ve Ata isimleriyle anılır oldular. Buhara ve Fergana gibi Türk illerinde Arslan Baba, Korkut Ata gibi mistik şahsiyetler 10 yy. da İslamiyet’i yeni bir anlayışla geniş kitlelere anlattılar. Daha sonraki dönemde bu halkla iç içe olmuş Türk Müslümanlığının en önemli ismi ise, Hoca Ahmet Yesevi’dir.(ö.1167).  

Yesevi; Allah’ın gazabından korkmaya dayalı olan zuhdi (ibadetçi)  anlayış yerine, Allah sevgisine ve cezbeye dayanan, geniş bir hoşgörüye sahip,  benlik duygusunu kınayan, melameti bir tasavvuf anlayışını temsil eden(2) Türkçe yazdığı “Hikmetler” ile Horasan, Harezm,  Azerbaycan, Maveraünnehir, Balkanlar, İran ve Anadolu’yu etkiledi ve dilden dile,  gönülden gönüle dolaştı.                                                                                                                                         

Bektaşiliğin,  Nakşibendiliğin ve Mevleviliğin gelişmesinde Yeseviliğin büyük etkisi oldu.(1)

Osmanlının yükseliş devirlerinde, gidilen bütün coğrafyalarda, Yesevi Erenlerinin çok büyük katkısı oldu.  Onlar halkı aydınlattılar, birleştirici oldular, milleti diri ve zinde tuttular, devlet yöneticilerinin yanında oldular.

Günümüze gelen İlk yazılı Hikmet, 14 yy sonundadır ve Nakşi yorumla kendi onun içinde erimiş ve kısmi değişime uğramıştır. Daha sonra Yesevilik, Nakşilik ve Bektaşilik tarafından sahiplenilmiş ve ifade edilmiştir. Ancak Orta Asya’daki Türk toplulukları içinde ise önemini korumakta olup, hikmetler kutsal bir metin olarak okunmaktadır.

Gün gelmiş Osmanlının son birkaç asrında yenilemeyen Türk inanç ve düşünce sistemi, Arap düşüncesinin baskısı altında hareket kabiliyeti zayıflamış olsa da, Devletin varoluş mücadelesi olan istiklal harbinde yine kendi köklerinin değerini bilen Özbekler tekkesi ile kurtuluşa önemli destekler verilmiştir. Yesevi inancının nişanı olan Özbekler Tekkesi, Türk dünyasında tarihteki gibi, düşüncenin,  inancının ve vatanın nasıl hala tek vücut olduğunun bir göstergesi olmuştur.  Bu gün de Türk Müslümanlığı,  engin inanış ve töresi ile, belirli ölçülerde milletin bağrında yaşamaya devam etmektedir.

celil altınbilek                                                                                           16.06.2015                                         

1-İbrahin Agâh Çubukçu, Türk Düşünce Tarihinde Felsefe Hareketleri, Ankara Ün. 1986

2-Ahmet Yaşar Ocak , Türk Sufiliğine Bakışlar,İletişim  s. 59,İst. 1996

 

Reklam