Türk İnancından Kareler
Tarihin hiçbir devrinde ve hiçbir sosyal toplulukta, evvela imanın sonra da örf ve âdetin yardımı olmadan yalnız kanunların himayesi altında yaşanmış medeni ve insani bir hayat örneği göstermek mümkün değildir.(1)
Türkler, eski zamanlardaki diğer toplumların çoğunun aksine, her şeyi yaratan tek bir Tanrı’nın var olduğuna inanırlardı. Çok tanrılı değillerdi. Başka toplumlar değişik tabiat olguları için değişik tanrıların var olduğuna inanırken (örnek, yıldırım tanrısı, bereket tanrısı), Türkler tek bir Tanrının her şeyi yarattığına ve yönettiğine inanırlardı. Tabiat olgularını yöneten varlıklara ‹iye› denirdi (dağ iyesi, orman iyesi gibi). Ayrıca insanları kötülüğe sevk eden ‹erlik› adındaki kötü ruhların varlığına inanırlardı. Cennet ve Cehennem kavramları bulunuyordu ve insanların öldükten sonra bu dünyada yaptıklarına göre ödül veya ceza alacaklarını düşünürlerdi. Din adamlarına, kam, baksı ve sagun gibi isimler veriliyordu. (2)
İslamiyet’in yayılmasıyla birlikte Araplar uzun süre Türkistan’daki Türk yurtlarına giremediler. 750 yılından itibaren Orta Asya’ya uzun yıllar sürecek barış hâkim oldu. İpek Yolu üzerindeki medeniyet merkezlerinden iki nehir arası (Maveraünnehir), artık kesin olarak İslam toprağı idi Ancak Büyük Türk Hakanlığı devrinde Türkler yoğun şekilde Müslüman oldular.
Türklerin hâkimiyetindeki Maveraünnehirde, İslam dünyasının, fen bilimleri, tıp ve felsefe alanında en önemli bilginleri İbni Sina, Fârâbî ve Birûni gibi değerler ile Buhârî ve Zemahşerî gibi alanındaki en büyük din bilginleri de buradan çıktı.
Emeviler 150 bin peygamber soyunu sürgün ettiler. Hz Hüseyin soyu Horasan ve İran’a; Hz Hasan soyu ise kuzey Afrika’ya dağıldı. Yine Kerbela olayından sonra Hz. Muhammed’in akrabaları Arabistan’a dönmemiş, Türkistan taraflarına göç etmiş, evlilikler yoluyla Hz Muhammed ve Hz Alinin soyu Türklere geçmiştir.
İran’daki Şii Büveyhi ve Mısır’daki yine Şii Fatımi devletleri arasında zorda kalan Bağdat’taki Abbasi halifesi 1055 yılında Tuğrul Bey’in yardımına çağırdı. Büyük bir ordu ile Bağdat’a yürüyen Tuğrul Bey, halifeyi kurtardı ve Hilafet Türklerin fiili hâkimiyetine geçti.
Tarih ve olaylar kesin ve bariz bir şekilde göstermiştir ki Arap topraklarında doğan İslamiyet’in, Türklerle olan izdivacından sonrasında, Türkler hep hamisi ve kılıcı olmuş, yolunda hizmet etmişlerdir.
Celil Altınbilek
29.08.2023
1-S. Ayverdi. Üç Günlük Dünya İçin s.55
2-Osman Karatay Başlangıçtan Moğol Çağına Türk Tarihini Kısa Hikayesi. Bursa299
FACEBOOK YORUMLAR