Tanrı’ya Yakarış
Artık ben kim oluyorum ki bilgiden dem vurayım? Onu, ondan başkasıyle meşgul olmayan tanır. İşte sana olmayacak, işte sana boşuna heves! Kim bu inciyi, bu denizi bulmadıysa lâ oldu, ne ilâyı buldu , ne illâllahı…
Ne işarete sığar, ne aşikâr anlatılır, ne kimse onu bilir, ne kimse ondan bir nişane bulur. Açıkta aradığın zaman gizlidir, gizlide aradığın zaman meydanda. Sen yok ol… Olgunluk, buluşma ancak budur.
Ucu bucağı olmayan, pek büyük, pek engin olan böyle bir denizde, âlem bir zerredir, bir zerre de âlem!
Âlemde bir zerre kaybolduysa ne çıkar, bu denizde ancak iki hava kabarcığı yok olur… işte o kadar.
Can tene girdi… Ten canla dirildi. Tene akıl verdi de onunla her şeyi gördü bildi.
Felek nedir? Baş aşağı dönmüş… Kararsızlıkta karar kılmış bir şey! Bu sırrı anlamak istiyor ama böyle dönüp dururken nerden anlayacak? Bu yol her an biraz daha uzamada… Halk her an biraz daha şaşırıp kalmada!
Halk senden korkar, bense kendimden korkarım. Çünkü senden iyilik gördüm, kendimden kötülük. Lütfedip de çağırdın mı işte yücelik... Kahredip de kovdun mu işte perişanlık, düşkünlük!
Ey Yaradanım iyilik ettiysem de kendime ettim, kötülük ettiysem de kendime!
Kendime müptelayım, senin de hayranınım… iyiysem de seninim, kötüysem de senin!
Bir kerecik “Benim adam olmayan kulum” desen kimsecikler izimin tozuna erişemez.
Ben kim oluyorum ki sana karşı adam olacak, adamlık taslayacağım. Senin adam olmayan kulun olayım...bu da yeter bana!
Kâfire küfür gerek, dindara din… Attâr’ın gönlüne de derdinden bir zerre!
Bana Müslümanlık nurundan lezzet ver… Karanlıklara mensup nefsimi yok et! Canım dudağıma gelmedikçe ne çeşit olursa olsun, bir gönlüm vardı, bana yoldaşlık ederdi. Son nefeste canıma sen yoldaş ol. Ümidim var, elbette bana yoldaşlık edersin… dilersen kadirsin buna Tanrım!
Feriddeddin-i Attâr