~~Sultânın Adâleti
Sultanlar, krallar hüküm sürerken onların yanında yardımcıları, nedimleri ve nasihat veren, yol gösterenleri hep olmuştur. Hem insani değerler hem de başarılı olmaları maksadıyla hükümdarlara ve devlet adamlarına ahlâk ve devlet idaresi hakkında, fikir ve görüşleri iletmek ve doğru yönetim için tavsiyeler yapılmıştır.
Hükümdarların sahip olması gereken vasıflarda, ilmin ve aklın devlet idaresinde kullanılması, adaletle hareket etme üzerine sözlü olduğu kadar yazılı nasihatler bulunmaktadır. Bu tür eserler doğu coğrafyasının kaynaklarında görüldüğü gibi, Avrupa kaynaklarında da görmek mümkündür. Bütün kültür birikimlerinde, diğer kültürlerin birbirlerine tesiri bulunmaktadır. Mesela, Kutadgu Bilig’de bu tesirler belli ölçülerde zincirleme Hint- İran fikirlerine kadar gitmektedir. Öncesinde ise Gazneli Mahmud’a yazılan Şahname’de, Sasaniler devrinde yazılmış eserlerden etkilenme ve alıntılanma vardır. Neticede baskın kültürün ağırlığına göre az veya çok birbirlerinden etkileşim oluşmuştur.
Üzerinde mutabık kalınan durum ise, adalet hükümdarların birinci vazifesidir. Onlar adaleti yerine getirirken sevgi veya nefretiyle hareket etmemelidir. Tarafsızlık adaletin ilk mertebesidir. Vazifeleri, halkın üzerindeki zulmü gidermek, kuvvetlinin zayıfı, güçsüzü ezmesine engel olmak ve tebaasının canını ve malını emniyette bulundurmakla mükelleftirler.
Bir doğu geleneğini aksettiren, farsça yazılmış Kabusname, II Murad tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu eserde Ey hâkim! Memlekette uzun süre hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer, zulüm ile dünya bozulur.” Denmektedir.
Fatih devrini yazan tarihçi Tursun Bey, hükümdarların dört özelliğini anlatarak, adalet, hilm, seha, hikmet diye tarif eder. Seha cömertliktir. Hilm yumuşaklık, orta yolu bulma, sert olmamaktır, bu konuda” mürüvvet şeriatı yener.” diyerek insanca davranmanın, iyiliğin mertliğin her şeyden üstün olduğunu bir atasözü ile nakleder. Hikmet ise, yerli yerinde ve bilgece, hareket etmektir.
Kıskançlık, kibir, gazap ise beylere yakışmayan davranışlardır. Pendname’de belirtildiği üzre eski İran’da adaleti yerine getirmenin tanrıya karşı bir vazife olduğu bildirilir.
Halkın dertlerini dinlemek için divanlar toplanır, padişahlar halkı dinler, zalimler şikâyet korkusuyla kötülük yapmaktan çekinirlerdi. Herhangi bir kimse hem padişah emri için, hem bir kanun için şikâyette bulunabilirdi.
Kutadgu Bilig’te, Gündoğdı hükümdar olup, vazifesi adalettir. Eserde, edebi ve fikri malzemelerin hepsi Türk yaşayışından alınmıştır. Eski ve devamlı Türk tarihinin bütünlüğünü gözle görünür.İslam’dan evvel zamandan beri devam eden Türk devlet anlayışının töre ve kut’tan ibaret olduğu, hükümdarında üstünde bulunduğu belirtilir ve “Beylik kanun ile ayakta durur.” denmektedir.
Yazıcıoğlu, Selçukname’sinde:” Oğuz Han vasiyet edip türe koymuştur.” Diye yazmıştır.
Neticede, sultanın adaleti, kanun-töre ile kâimdir. Türk Töresi, İslam’dan sonra da devlet hayatında hüküm sürmüştür. Bütün yöneticilerimizin adaletle hükmetmesi ne güzeldir.
Celil Altınbilek 13.02.2019
Kaynaklar: Nihat Sami Banarlı, Halil İnalcık