Sözlü Edebiyat
Sözlü edebiyatın ilk örnekleri destanlardır. Destanlar çok kerre zorluklara karşı yapılan bir mücadeleyi, kutlu bir zamanı, ağıtları veya başarı hikâyelerini barındırır ve şiir diliyle söylenmişlerdir. Türk milletinde sözlü gelenek kuvvetlidir, hareketli ve yer değiştirmesi çok olan bir hayat tarzı, farklı topraklarda kurulan birçok devlet, unutulan ve değişen inançlar, ağır savaşların yıkımı, yazı kullanımını etkilemiş olmalıdır.
Osmanlının kuruluş zamanlarında, “Sınır bölgelerinin kültürel hayatına apaçık bir biçimde, uç toplumunun kendi idealleri ve başarılarını algılayış biçimlerini temsil eden "tarihi" anlatılar başta olmak üzere sözlü rivayetler hâkimdi. Bazı yazılı eserler, on dördüncü yüzyıl boyunca beyliklerin küçük saraylarında meydana getirilmiştir; bunlar doğaları itibariyle tarihi değil, çoğunlukla İslami bilimler alanındaki çeviriler veya derlemeler niteliğindedir. Şüphesiz bazı beyler, zamana uygun olsun diye veya saray sahibi hükümdarların has himaye sistemi yoluyla itibar elde etmek için böylesi çalışmaların yapılmasını sipariş etmişlerdir.”(1) Destanların ve onunla yakın benzerlik barındıran, üstün özelikleri bulunan bir kimseyi anlatan menakıbnameler, toplumun yapısından, ideallerinden, inanç değerlerinden izler bulundurur. Başlangıçta konular, Hz. Muhammed ve Hz. Ali, mühim bir Türk şahsiyet Ebu Müslim, Danişmendname, Battal Gazi gibi kişiler üzerinedir. İslam’la birlikte gaza geleneğinde Sarı Saltık Menkabesi önemli bir yer tutar. Bu anlatılarda din duygusu ve din değiştirtme yoğun biçimde vurgulanmıştır. Bu kahraman olarak niteleyebileceğimiz kimseler üstün başarıları, gaza ruhunun verdiği başarılar öne çıkmış gibi görünse de insani değerlerin, müsamahanın ve düşman veya rakip ile olan iyi iletişimin izleri de bariz bir şekilde görülür.
Eski devirlerde Türkistan ve Orhun bölgelerinde sözlü anlatıların en mühim göstergesi saz veya musıki aletleridir, çalgılar anlatıcının en büyük yardımcısı olmuştur. Kamlar davullarıyla bu geleneği canlandırmışlardır. Saz, Türkistan’dan itibaren kullanılmış, sözler kafiyeli ve uyumlu olmuştur. Halk edebiyatı devamlı değişim ve gelişim içindedir. Anlatılar içinde, insanların birbirleriyle iletişiminde hayallerini de ortaya koyan hikâye ve masallar konunun en mühim kısmını teşkil eder. Sonralarında asırlar boyunca âşık- ozanlar bu sözlü kültürün taşıyıcısı olmuş, en ücra yerlere köylere kadar ulaşmasını bilmişler, bir araya gelinen mekânlarda ses ve saz kuvvet kazanmıştır. Türküler, şarkılar, şiirler halkın içinde hep var olmuş, ortak ve devamlılığı olan bir ruh ve kültür yaratmıştır. Bunun en önemli belirtisi ve kuvvet kaynağı kendi lisanıdır.
Elbette bir milletin kültürü ile folkloru, diğer baskın kültürler, farklı inançlar ve komşularıyla etkileşim içinde olmuş, bazı değişikliklere maruz kalmış, biraz almış biraz vermiş, çeşitli düzenleme, şartlara, sınıflandırmalara rağmen varlığını ve özünü korumasını bilmiş, umursamazlığı karşı da yoluna devam etmiştir.
Halk edebiyatının devamı ancak kendi yaşayış, anane, hatıralarını muhafaza etmesiyle ve geliştirmesiyle yaşar, bunu kaybeden ve teknolojiye esir düşen milletler, ne kadar kendi gibi kalır veya kimlerin şarkılarını, hikâyelerini söyler!
Celil Altınbilek 10.09.2020
1- Cemal kafadar İki cihan Aresinde Birleşik y. 2010 s.99
FACEBOOK YORUMLAR