Niçin Kültür ve Sanat?
Kültür ve sanat insanları bir araya getirebiliyorsa onun kendine has bir gücü ve sihri var demektir.
Çok kimselerin, kimi zaman söylemek istediği sözleri, kimi zaman ifade etmekte zorlandığı hisleri vardır. Kimileri, Kendilerini başkalarında görürler, onlarla hemdem-arkadaş olur, onların tasa ve sevinçleriyle ağlar ve güler. Hatta kimileri dertlerini sessizlikle anlatırlar. Veyahut sensizlikle, hasretle, ayrılıkla bir arayışa girerler. O arayışla yol alıp giderler. Bazen birileri yazar anlatır, birileri okur, dinler. Elbette biraz gönül çelen bir ses olursa makbul ve vazgeçilmez olunur, Elbet ruhu şad eder, keyif alınır.
Bu söz ve saz, biraz sevilip, cezbedici olunca da bunun adı sanat ve edebiyat olur.
Sanat ile edebiyat ile ilgilenmek nereye kadar ve hangi şartlarda olur? Veya belirli bir fikir seviyesine sahip olmak, okumak, yazmak, düşünmek, kimin meyli olduğu konulardır, kimleri ilgilendirir?
Kimisi, Bunlardan bana ne gerek, iki somun ekmeğim gücüm, kuvvetim, emeğim bazen de umudum, bu bana yeter der.
Hangi derecede insanlar temel ihtiyaçlarının ötesinde zihni şeylere ilgi gösterirler. İnsanların, ihtiyaçlarını gidermek, ayakta kalmak için olağan koşuşturmalarını görünce, bir Dost hemen teşhis ve yorumunu söyledi. İnsanların temel ihtiyaçlarını görmekten öte davranışları yok. Ülkemizde insanlar Maslow kuramınca ve yalnızca var olmak için yaşıyorlar dedi. Ne kadar az bilgiye ihtiyaç olursa insanlar o kadar rahat eder, hem yönetilir ve güdülürler.
Her malın bir müşterisi olmalıdır. Sanat ve edebiyatla kim ilgilenir. Hangi şartlarda ona sahip çıkılır desteklenir?
Amerikalı Maslow bu konuda bir nazariye geliştirmiş. İnsanları ihtiyaçlarına göre sınıflamış. İhtiyaçlar nazariyesini tesis etmiş, fikirleri çokça ilgi görmüş. İnsanların, var olmak için fizyolojik( temel )ihtiyaçların giderilmesinden, adım adım ilerleyerek kendini ruhi ihtiyaçlarının tatmini varan bir yol,-güzergâhtan geçmekte. Bunu piramit şeklinde ifade etmiş en genişten başlayarak yukarıya doğru daralan hacimde, beş maddede sıralanmış bu ihtiyaçlar.
Önce, yemek içmek, çiftleşmek, nefes almak şeklinde olan fizyolojik ihtiyaçlar gelmekte, sonra kendisini ailesini, toplumu güven, emniyet içinde ve tehlikeden uzak olacağı güvenlik ihtiyacıdır. Sonraki ise, başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek gibi sevgi ve ait olma ihtiyaçları vardır. Bu üç ihtiyaç temel ihtiyaçlardır. Bu sitemde, öncelikli ihtiyaçlar kazanılmadan bir sonrakine geçilmez. O’na göre, insanların ihtiyaçları davranışlarına yansır. Birinci sınıftaki kişiler ihtiyaçlarını tatmin etmedikçe bir üst sınıfa geçmez ve onlarla ilgilenmezler. Bir kimse temel ihtiyaçlarını karşılamadan, güvenlik ihtiyacıyla veya daha ileri seviyedeki bir ihtiyaçla ilgilenmez.
Bir insan susamış ise, o insan için en acil ihtiyaç susuzluğun giderilmesidir. Sonraki ihtiyaçlar ise, dördüncüsü, başarı elde etmek, saygı duyulmak, yeterli olmayı içine alan değerler ihtiyacıdır. Sonuncu ise mükemmeliyet, kişinin potansiyelini ortaya çıkarması, kendini tatmin, yani kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır.Temel ihtiyaçları gidermeye çalışanlar en yoğun ve büyük kesimi oluşturur. Son iki ihtiyaç ise birçok kimse tarafından hiç gerçekleştirilemez.
Bu kuramından tenkid edilecek yönleri vardır. Bazen büyük bir çoğunluk temel ihtiyaçlarının üstesinden gelmiş, rahat bir konumda olsa bile kabiliyeti veya nasipsizliğinden bu konulara ilgi duymaz. Bazıları da her halükarda güzel sanatların, inandığı değerlerin, inceliğin içindedirler. Onları, zorluklar kolay kolay yıldırmaz. Kendini geliştiren, iyiye ve güzele yönelen, merhametli olan, toplumu ileriye götüren, fayda sağlayan, köleliğe, sömürüye ve zulme karşı çıkan nice insan mevcuttur.
**
Hayatın döngüsü, çarkı bilinmez, fakat o sonsuza dek kalacak, sen yakında gitmiş olacaksın. Çünkü fanisin Öyleyse ona sımsıkı tutun, kıymetini bil. Çünkü sen gerçekten şanslısın. Mucizeleri başka yerde arama. Hayatın kendisi zaten bir mucize değil mi? Sanat ve kültür de bu değerlerle yoğrulduğu, insanı bu yola teşvik ettiği bedii -estetik zarif değerlerle yükseldiğinde daha anlam kazanır. Bizim sanat ve kültürümüzde zaten bu değerlerle iç içedir
O kuş en kuytu bahçelerde öter;
Sarmaşıklarla yüklü vâdîde;
Bir zaman gökyüzünde yalnız o ses,
O terennüm kalır;
O kuşun ömrü, bir güzel gecede,
Bir güzel beste söylemekle geçer.
O kuş en kuytu bahçelerde öter;
Hayâl içinde yaşar,
Hayâl içinde ölür. Yahya Kemal
Kültür ve sanatın, cihânı kaplıyan sesler ve hayallerinin ötesinde faaliyetleri de vardır. Onlar, Akıncı cedlerinin ihtiraslarını da duyar. Sosyal bir duruma da işaret eder. Her ne kadar sosyal yönü olan edebiyatın, Şinasi ve Namık Kemal’le başlamış olduğu belirtilirse de, daha önceden Ozanlarımız, ağır ağır giden eller bizimdir demesini de bilmiştir.
Buradan hareketle sanat karın doyur mu? Sorusu sorulabilir? Hatta bu soru çeşitli sanat dalları ile ilgililere sorulmuş çok çeşitli ve birbirinden farklı cevaplar alınmıştır.” 36 yaşında vefat eden Ömer Seyfettin(1884-1920) günlüklerinde; İtalyan Muharebesi ardından Balkan Muharebesi. Ben, Yanya Kalesinde esir oldum. Yunanistan’da bir seneden fazla esirlik sürdü. Sonra İstanbul’a gelip toparlayacağım zaman annemin ölümü. Sonra Cihan Harbi felaketi geldi. İşte dört senedir bu harbin müthiş buhranı içindeyiz. Yarım okka ekmek otuz kuruşa satılırken kim edebiyatla uğraşabilir. Fakat ben uğraştım.”(1) diye yazmaktadır.
Mehmet Akif, Balıkesir ve Kastamonu’da kendi şiirlerini de içine kattığı vaazlar vermiştir. Bu vaazlar binlerce nüsha basılmış ve cephelere dağıtılmış, savaşan askerlerimize kuvvet vermiş, moral olmuştur.
Sanat ve edebiyat hayata güzel gözle bakabilmenin, yaşanılan hayâtı manâlandırmanın ve zenginleştirmenin, şu kısa dünyayı güzellikle bitirebilmenin ilk yollarından biridir.
Celil Altınbilek 16.12.2016
1-Abdullah Uçman. Kubbealtı Akademi Mecmuası. Ekim 2016