~~Leblebici Dede Muhasarada
Tarihi eserler, millet olarak bizim hafızamız ve hepimizin ortak malı olduğu için, öncelikle kimsenin onlara karşı olumsuz düşünce ve harekette bulunmayacağı düşünülebilir. Ancak bilerek ve bilmeyerek bazı zamanlar onlara veya onların etrafına veya görünüşüne olumsuz müdahaleler etmekteyiz.
Manisa’da Saruhanlı Beyliğinin kurucusu Saruhan Bey’in türbesini yanında bir mezar vardır. Türbenin yanındaki bahçedeki mezarın üstünde mermer sanduka bulunmaktadır. Bu mermer sandukanın üzerinde yumruk büyüklüğünde yuva gibi çukurlar mevcuttur. Bunlar üç adet büyük, dört adet de küçük yuva olup, düzensiz ve simetrik değildir. Gelişi güzel oyulmuş gibidir. Üzerindeki kavuk’un ise sonradan oraya konulduğu tahmin edilmektedir. Sanduka mevcut uygulamanın aksine, enteresan bir şekilde doğu batı istikametinde uzanmaktadır
Bu mezar Leblebici Dede, Kesikbaş Dede, Huy Dede’si diye de anılmaktadır. Kaynaklar bu mezarda yatanın Saruhanbeyliği’nin son hükümdarı Hızırşah Bey olduğunu tahmin etmektedirler. Hızırşah, Timur istilasından sonra tekrar beyliğini-istiklalini ilan etmiş ve Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet emriyle yakalanıp idam edilmiş ve buraya gömülmüştür.
Halk, bu şahsı evliya olarak da değerlendirdiği için yaramaz çocuklarını buraya getirmekte ve o çukurlara leblebi koyup, huyunun düzelmesi için dua etmektedir. Bu sebepten burası Leblebici Dede diye de anılmaktadır. Benim çocukluğumda da buraya getirilip dua edildiğini ve zaman zaman orayı leblebilerden dolayı mı? ziyaret ettiğimi hatırlıyorum. Zannedersem doksanlı yılların sonlarında sonra yalnızca bu mezarın etrafı demir ile çevrilmiş ve burada kısmi çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Kötü durumda olan nice tarihi eserlere müdahale edilip, tamir ederek yeniden hayata kavuşturuldu. Fakat maalesef bazı tarihi esereler sahip çıkılmadığı gibi, yapılan yanlış uygulamalarla da eserlere ve çevresine çok büyük zararlar verildi. Şimdi Saruhan Türbesinin doğusundaki bulunan, Leblebici Dede’nin etrafı bahçeyle birlikte demir ile çevrilmiştir. Yetmedi demirlerin içine çok sık bir şekilde limon selviler dikilmiş, üste acayip bir levha konulmuş, kapısına da bir kilit asılmış ve kuşatmaya alınmıştır. O da yetmemiş türbenin üst kısmına da demirlerle çevrilmiştir. Bu tarihi yapının etrafı girilemez, görülemez, bağımsız bir ucube halini almıştır. Aldığımız bilgiler bu işin Resmi Kurumlar tarafından yapıldığını göstermektedir.
Camilerin bahçelerine birçok büyük ağaçların altına zeytin ağaçları dikilmesi, camilerin girişlerine ilgisiz tutamaklar yapılması. Hatta Mimar Sinan’ın Muradiye Camisindeki yazının solduğunu görüp yağlı boya ile boyanması, hatta aslına uymayan restorasyon-yenilemeler ve bilip bilmeden yapılan uygulamalar ne dehşet vericidir. İşin daha da hazini ise bu yanlış uygulamalara malesef bazen resmi kurumların iştirak etmesi ne acıdır.
Özellikle Resmi Kurumların, kamuya mâl olmuş tarihi eserler ve çevreleriyle ilgili hareket ederken gerekli hassasiyeti göstermesi ve işin ehlinin kullanması ve onlardan yardım alınması gerekmektedir. Şahıslar tarihi eserlerde tasarruf kullanmamalıdır. Vatandaşın bu konuda bilinçlendirilmesi kamunun vazifesidir. Bu uygulamalarda amaç iyi niyetli de olsa bu konulara gereken özenin gösterilmesi, yapılacak işten önce defalarca düşünülüp oldu bittiye getirilmemesi gerekir ki Leblebici Dede’ler böyle muhasaraya uğramasın.
Celil Altınbilek 14.08.2018