İSTİLA
Siz İstanbul’un İşgalini hatırlıyor musunuz?
Bu işgale, o devrin kalemleri Kara Bir Gün diye feryat ederler.
Ya İzmir’in işgalini, batı jandarmalığına soyunan yunanın, İzmir’den başlayıp Manisa ve bütün Anadolu’ya doğru yürüyüşünü ve işgal acılarını…
Hadi o kadar uzağa da gitmeyelim, yirmi birinci asrın başında bir zamanlar bizim olan Irak’ın işgalini ve iki milyon kişinin toprağa düşmesini…
Yüzlerce yıldır devam eden, saymakla bitmeyecek sömürü ve işgalleri…
İşgal, sömürü yalnızca toprak işgal etmekle mi olur?
Zaman gelir, işgalcinin kelimeleri ve düşünceleri, ordu olur sefere çıkar. Onların bu kelimeleri demokrasi olur, kardeşlik olur, insanlık olur, çağdaşlık olur, saz ve söz olur memleketin üzerine kara bulutlar gibi iner. Bu gündüzün yarı karalığında akılları çeler, yandaşlar bulur, umut olmak sevdasıyla…
Bir zaman sonra, yabancı, tanımadığımız suretler bize dost gelmeye başlar. Yeryüzünün kurtuluşu, gücü elinde tutan ve muktedir olanların bize bildik yaptığı onların fikir adamlarının, sanatçılarının elindedir artık.
Bizim ninelerimizin türkülerinde, destanlarında bildiğimiz kahramanların yerini, onların kahramanları alır.
“Bilmeyiz gayrı bahçemizde öten bülbülün sesini”…
Bu hücumlar düzenli, sistemli, uzun vadeli ve bol mali kaynağa sahip olarak hareket eder. Hatta bize de çamur atmaktan geri durmazlar. Derler ki, bir zaman sizin de, dünya elinizin ayağınızın altındaydı, güç ve kuvvet sizdeydi.
Biz de deriz ki, evet bir zamanlar güç ve kuvvet bizdeydi, bizden habersiz kuş uçmazdı.
İşte asıl mesele burda, evvelde bunu başaran, ahirde de başarır, Onlar da bunu çok iyi bilir ve unutmazlar.
Sazın, nice bir huzur verdi âleme
Kayboldu sanma, maverada mı nerde
Gök düşünce yere, yer uçunca göğe
İndir gökten yere, sen şarkını söyle
Celil altınbilek 03.12.2014