Fütüvvet Teşkilatının Safhaları
Fetâ sözlükte “genç, yiğit, mert, cömert”; fütüvvet ise “gençlik, kahramanlık, cömertlik, dostların kusurlarına afla muamele anlamlarına gelir. “Fütüvvet konusu üzerinde başlangıçta gerek Iraklı sûfîler gerekse Horasanlı Melâmetîler tarafından aynı derecede önemle durulmuş, ancak bu hareketin büyük önderleri daha çok Horasan’da yetişmiştir. Takdir edilen bir vasıf olan yiğitliği Kur’an’daki fetâ ifadesiyle irtibatlandıran Sûfîler bu kavramı bir tasavvuf terimi haline getirdiler.”(1)
Fütüvvet kurumunun, Ahmet Yaşar Ocak’a göre dört aşaması vardır, Birincisi, İslam’ın ilk devrindeki sosyal bir durumu olandır. İkincisi Abbasî devrindeki ağırlıklı siyasi ve sosyal aşamayı temsil eder, diğeri yine aynı zamanlarda görülen, tasavvufla ilişkili ve sıkıca bağlı vaziyettedir ve neticesinde dördüncü aşama, esnaf teşkilatı özelliğinde ve sufilikle birleşen ahilik şeklindedir.
Biz, Abbasi devrindeki fütüvvet teşkilatından kısaca bahsedeceğiz. Binli yılların başlarında İslam’ı temsil eden halifeler birden fazlaydı, Mısır’da Fatımi inanışa sahip eden bir halife olduğu gibi, Bağdat’ta sünni bir halife bulunmaktaydı.
“Abbasi Halifesi el-Nasır’ın Kıpçak Türklerden oluşan güçlü bir ordu kurdu, bu orduyu son İranlı Selçuklulara karşıda kullandı. Ne var ki bu olaydan sonra, onlar Sultanlığı kendi ellerine geçirmeyi tasarlamaya başlamışlardı. Halifeyi onların baskısından, ancak 1217 - 1258’deki Moğol istilası kurtarabilmişti. Fakat gene aynı istilacılar Halifeliğin kendisini de yıkmışlardır. Bu Halife el-Nasır'ın zamanında, Halifelik tam anlamıyla Bağımsızlığını kazanmıştır. Ancak, bu artık bütün İslam dünyasını yöneten bir siyasi güç şeklinde olmamıştır. Fakat el-Nasır, Halifeliğin, hiç olmazsa yöresel olarak saygınlık taşıyan bir güç haline gelmesini sağlamıştır. Annesi Türk olan bu Halife ilginç bir kişiydi. Zamanının tutucu dini eğilimlerini yeriyor ve Müslümanlığın çeşitli inançlarına bağlı olan mezheplerini, hiç olmazsa törel acıdan, kendi himayesi altında birleştirmek istiyordu. Bu uğurda da, sabit fikirli tutuculara karşı, müsamahalı davranışlarda bulunuyordu. Bu halifenin başarılarından biri de Alamut kalesindeki haşişinleri az çok Müslümanlığın çerçevesi içine sokabilmesiydi. Fakat en önemli başarısı, bunun böyle olacağını kendisi düşünmemiş bile olsa, gelecekte en olumlu sonuçları doğuracak olanı, fütüvvet’i yeniden düzenlemesiydi. İlkeleri, daha kesin kurallar şekline dönüştürmüş, böylelikle onu toplumsal dayanışmanın bir aracı haline getirmişti.”
İran ve Irak’daki çoğu kentte bulunan fütüvvet, çok sayıda halkça unsurları kapsayan, atılımları başlatıcı nitelikteki, arkadaşlık ve ruhi birlik duygularıyla birbirlerine bağlı, profesyonel olmayan, anonim kuruluşlardı. Merkezî yönetimin, otoritesini yitirip, denetimi sağlayamadığı dönemlerde, fütüvvet'e bağlı olan ve kendilerine “fıtyan” ya da “ayyarûn” adı verilen kimseler, kentlerde ve hattâ Bağdad'da bile, yönetime ve zenginlere yöneltilmiş bir dehşet havası yaratırlardı. İktidarın güçlü olduğu dönemlerde ise geri plana çekilirlerdi. Selçuklu yönetiminin zayıflamasıyla yeniden ortaya çıkmışlardı. Onun gücünden yararlanmak amacıyla, çeşitli emeller besleyen kimseler futuvva’yı desteklemişlerdi.Halife, ona karşı cephe almaktansa onu desteklemeyi yeğ bulmuş ve onun Büyük Başkan’ı durumuna gelmişti.” (2)
Uzun yıllar Türkler tarafından bir dayanışma kurumu olan fütüvvet –Ahilik kurumu ise daha saf ve insani ilkeler üzerine kuruluydu.
Celil Altınbilek
01.11.2021
1-Süleyman Uludağ fütüvvet TDVİA
2- C. Cahen. Osmanlıdan Önce Anadolu’da Türkler. E Yayın 1979.s.65
FACEBOOK YORUMLAR