Dünya Düşünce Tarihinden
Batı dünyası asırlar boyunca insanların ve devletlerinin çıkarları ve iyiliği için çözümler aramış, fikirler üretmiştir. Dünyaya feylesoflarını salan maddeci felsefe, Andora vasıtasıyla derki: çarkları işler halde tutmak için elzem olan, başka olanı, diğerlerini içermesi zorunludur. (1)
Batı düşüncesi, Helen Medeniyeti olarak, Anadolu, Mezopotamya ve uzak Asya’dan fikirler almasını bilmiş ve bunları kendinde harmanlayarak, idealist ve ütopik düşüncelerle yanına Tanrı’ yı alarak sağlam bir düşünce sistemi oluşturmuş ve etkisini de ilerideki yüzyıllara da iletmesini bilmiştir. Orta çağlar böyle geçtikten sonra, karşı tarafın üstünlüğü, devlet ve din adamlarının oluşturduğu baskı, sosyal ve ekonomik sıkıntılar insanları mutsuz etmiş ve çareler aramaya itmiştir. Rönesans’la birlikte gerçeklik temelleri üzerinden maddeye ve bilime sarılan düşünce başarılı hamleleriyle şekil değiştirmiş ilim ve teknikte ileri gitmiştir.
Bu ileri gidişle gücü ele geçirince karşı tarafa da üstünlük sağlamış ve onlara hükmeder hale gelmiştir. Aklı önce tutan, hür düşünceye, ilime önem veren ve öne geçen batı dünyası hamlelerine devamlı bir yenisini eklemiş yararcılık felsefesiyle, yine maddi olarak en fazla getiriyi sağlayacak düşünce sistemine sarılmıştır ki, bu da uygulamada kapitalizmin yeryüzüne yayılmasının ve daha çok sömürünün alt yapısını oluşturmuştur. Sömürü ve eşitsizliklere tepki olarak Marksizm doğmuş o da; hayatın yönlerini bütüncül şekilde ele alarak, tartışma yöntemiyle, olay ve konulara kendi içinde oluş ve değişim ve tezatlarla yeni bir şekil ve tez oluşacağı temel savıyla hareket ederek, farklılıklardan oluşacak sınıflar esasına dayanmış, sınıflar arasındaki mücadele sonunda eşitliğin sağlanacağını savunmuştur. Marksizm’in temel dayanakları olan tartışma yöntemi ve sınıflar esası zaten, Helen düşüncesinde Sokrat tarafından ifade edilmişti, Marksizm kah benzer kah ters çevirerek bu fikirlere yeni bir yön vermiştir.
Batı dünyasında maddi biçimdi bir hayli yol alınmasına rağmen, yine de insanların huzur ve saadeti sağlanamadığından, tatminsizlikler devam etmiş, yirminci yüzyılda insana önem veren, onun hür iradesiyle kendisi olmasını isteyen, İnsanın özünü bilmesi ve huzur getirmek için çabalayan varoluşçuluk felsefesi, bir düşünce olarak raflardaki yerini almasına rağmen bu da yetmemiş, çare olmamıştır. Yine yeni arayışlar devam edecek gibi görünmektedir.
İnsanoğlu var oldukça onun huzuru ve saadeti için, bir yenilenmenin, değişimin devam edeceği muhakkaktır. Batı dünyası düşünce sistemini oluştururken kendisine yarayacak uzak fikirlere de sahip çıkmış onu kendi potasında eritmiş fakat kendi içinde yeni fikirler geliştirirken de bir önceki kendi değerlerini de tanımış onları ilerletmiş, onun aksi yönde düşünceyi de oluşturabilmiştir. Yenileşme de, fikirde çok üretmiş akla ve bilime çok önem vermiş ve de sanat ve kültürü de hiç ihmal etmemiştir. Bu çalışmalar asırların ötesinden gelip, hala devam etmektedir.
Tarih laf değil iş üretenleri kaydeder.Biz de, geçmişi büyük medeniyete sahip bir millet olarak, onların da fikirlerini düşüncelerini, emellerini onlar kadar bilmek zorunda olduğumuz gibi, kendimizi, değerlerimizi, dilimizi, kültürümüzü, sanatımızı çok iyi bilmek, bu temeller üzerinden, bilgi, fikir sanat eserlerini çok, çok üretmek, yorumlamak ve yeni bir ses ile yeniden sunmak mecburiyetindeyiz. .
celil altınbilek 01.06.2015
1-T.W. Adorno. Teori ve Pratik Üzerine. Metis. 2013