Vazife Şuuru
İnsanlar doğar büyür, ölürler. Fakat taşıdıkları prensipler ölmez. Eğer bu prensipler ebedilik damgası taşıyorsa, kıyamete kadar yaşar.Edebi, sonsuz prensipleri kendilerine mal etmiş, sahiplenmiş yahut da kendileri o sonsuz prensiplerin malı olmuş bulunanlara ise korku ve hüzün neticede ölüm yoktur. Biz o ebedi ve ilahi prensiplerin zaferini tattırarak, dünya içinde saadetli bir dünyayı tanıtan Ulu’nun ardında olan bahtiyarlardanız. Onun için vazife ve mesuliyetimizi idrak etmeliyiz ki bu vazife şerefli ve zevklidir.
Dedikoduya sağır, kusur görmeye kör olmak saadet ve huzurdur. Aynı yolun yolcuları ister otura kalka ister dinlene dura veya koşa koşa da gitseler yol ve hedef bir olduktan sonra gayeye varmak mukadderdir. Yeter ki yürüyüş esnasında birbirine çarparak düşürmemek, zedeleyip yaralamamak ve gözünü nirengi noktasından ayırmadan nereye ne maksatla ve niçin gittiğinin şuurunda olmak gerekir.
Gaflette olmadıktan sonra, kunduracı kunduracılığını, demirci demirciliğini, hoca hocalığını, tüccar tüccarlığını, politikacı politikacılığını yaparken elbette yüklenmiş oldukları vazifelerin icaplarını yerine getirmesi gerekir. Fakat bu hüner ve bilgi sahipleri bir lokma ekmek yerken bile: “ Ya Rabbi bunun bana vereceği kuvvetle sana ve senin kullarına hizmet etmeyi nasip eyle.” demek seviyesine ermişse hangi meslekte olursa olsun işi de kazancı da helalin helaline ulaşmış demektir.
Hayat şartlarını aşırı derecede zorlamadan, zamanın icaplarına karşı gelmeden, kemikleşmeden ve katılaşmadan, solüsyon halinde hayatı idrak edip, içine karışan ve hayatı yumuşatıp manalandıran adil ve düzgün prensiplerle, cemiyetle yaşayan üstün gaye sahibi insan olmak gerekir.
Birlik içinde, tek vücud olup, ayrılıp bölünmeden birbirimizi hoş görmek zevkine erişirsek ne güzeldir. Doğruluk içinde ve prensiplerle bir seçilmiş vazifelisi olarak kütleye hizmet kemerini bağlayana ne mutlu.
FACEBOOK YORUMLAR