Erken Osmanlı’da İnanç Farklılığı
Bir toplumun geçmişiyle bağlantısı için gerçeklerin, olayların tespiti her zaman mümkün olmaz, tarihi belgeler yeterli olmaz, bu izlerin içinde, başka bilgilere ihtiyaç duyulur. Sözlü bu birikimler milletin mayasını oluşturur. Kahramanların, destanların izleri sürülür. Anlatıla gelen, hikâyeler, masallar, türkülerdir, bir geçmişle doğrudan irtibatlı ve ilintili bazen de abartılıdır. Fakat sonralarında daha sistemli ve düzenli eğitimler ortaya çıkmıştır. Eğiticilik ve öğreticilik özelliği olarak medreselerin kamu hizmeti olarak sunulması Selçuklular zamanında başlamıştır.
Bir toplumun temel ihtiyaçları ve onların karşılanma şekli, alışkanlıklarında mühim bir yer tutar. Zor coğrafi şartlarda yaşayış, mücadele azmini kuvvetlendirir. Hayatını devam ettirmesi için zorlukların yenilmesi gerekir. Ayrıca birlikte yaşadığı veya komşu olduğu farklı ırk ve toplumlar da davranışlarda etki eder. Bu her zaman bir çatışma ve üstünlük kurma olarak değerlendirilmemelidir.
“ilk Müslüman-Türk devletlerinde mezhep ayrımcılığının bulunmayışı, on altıncı yüzyıla kadar mezhepçiliği anlamsız ya da faydacı açıdan sakıncalı kılan tarihi şartların bir sonucu olarak görülmelidir. On üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Anadolu'nun dini manzarası, basit bir Sünni-Şii ayırımının imkân tanıyacağı katıksız sınıflandırmalardan çok daha karmaşık görünmektedir. Bu bağlamda, inancın belirli bir unsuru heterodoks- aykırı olarak tanımlanabilseydi bile, bunun, genellikle varsayıldığı gibi, zorunlu olarak "Şii" bir unsur olması gerekmez; Ortodoksi ve Heterodoksi sorunları, anlamlı olsalar bile, bir Sünni/Şii mezhepçiliğinin çizgileri boyunca formüle edilmemelidir. Kitabi bir Ortodoksinin yerleşik kurallarına ters düşen her eylemde ya da inanış belirtisinde "Heterodoksi"yi görmek de aynı şekilde yanıltıcıdır.” (1) Osmanlı bilginleri ve devlet adamları arasında, atalarının bazı uygulamalarının dinen doğruluğu ile ilgili bir tartışmanın ortaya çıkması çok daha sonradır. “Darü'l-harb ve darü'I-İslam arasında ebedi bir düşmanlık olduğu ve böylelikle tüm Müslümanların, Müslüman olmayan ülkelere karşı daimi bir savaşı sürdürme görevini üstlendikleri varsayımı geçerli değildir. (2)
Hayatı daim düşmanlık üzerine kurgulamak, insan yaşayışına aykırıdır ve ömrü olumsuz etkiler ve de huzursuz eder.
Celil Altınbilek 19.04.2022
1-Cemal Kafadar. İki Cihan Aresinde.s.120 Ankara 2010
2-A.g.e. s.124
FACEBOOK YORUMLAR