Abdal Musa Buyurdu
Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte Türk sufilerinin en kıymetlisi Ahmed Yesevi’nin hikmetleri, Hz Mevlana ve oğlu Sultan Veled’in Mesnevideki Türkçe metinleri, Yunus Emre’nin şiirleri, Âşık Paşanın, Kaygusuz Abdal’ın vb. eserleri Türk Medeniyetinin, kültür ve sanatının temeline derin izler bırakmıştır.
Bu kıymetli şahsiyetler Türk yaşayışının, dilinin, duyuş ve düşünüşünün ince ve anlamlı ifade tarzını ortaya koymuş ve yaşatmışlardır.
Osmanlı devletinin kuruluş devirlerinde yaşamış, Ahmed Yesevi’nin talebelerinden Abdal Musa bunlardan bir Alp Erendir. O, Horasan –Türkistan’dan Anadolu’ya gelmiş ve Elmalı Tekke köyünde, Dergâhını kurmuş yaşamıştır. Velayetnamesi mevcuttur. Kaygusuz Abdal ile O’nu daha yakından tanımaktayız.
“Abdal Musa'nın Velayetnamesinde, Gaybi Beğ İle Karşılaşması” menkıbesini anlatalım:
“Teke İli Alaiye Sancak Beği'nin oğlu Gaybi Beğ, on sekiz yaşında iken, yanındaki bir kısım kişilerle Antalya civarında avlanmak üzere ava çıkar. Beğ avlanırken tepe üzerinde bir Ahu-geyik görür. O esnada Ahu önüne çıkagelir. Gaybi Beğ, onu görünce hemen tirkeşinden bir ok çıkarıp, kirişe kor, nişan alır ve oku atar. Ok, Ahunun sol koltuğunun altına saplanır, fakat Ahu yıkılmaz, sıçrayıp kaçar. Gaybi Beğ de ardına düşer. Dağlar, vadiler geçip nihayet bir sahraya inerler. Yaralı Ahu, büyük bir asitane-tekke kapısından içeri girer. Gaybi de, geyiğin arkasından dergâha girer ve dervişlere yaralı geyiği sorar. Meğer bu büyük tekke Seyyid Abdal Musa Sultan'a aitmiş. Sultan'ın yanına gelenler, mutlaka oraya yakınlık duyar, mürid ve muhib (bağlı ve seven) olup kalırlarmış. Pek çok kişi ve derviş, Abdal Musa'ya hizmet etmeyi şeref sayarlarmış.
Dervişler, Gaybi Beyi görüp karşılamış ve atının dizginini tutup: "-Buyurun, ziyarete geldünüz ise aşağı inün." dediler. Gaybi: "-Buraya oklanmış bir Ahu geldi, o benim şikarumdur, avımdır, o, nice oldı, onu bana verin ." der. Dervişler de: "-Buraya böyle bir Ahu gelmedi ve biz görmedük." dediler. Gaybi Beğ: "-Hiç dervişler yalan söyler mi, niçin inkâr edersünüz? Ben Ahuyu kendi gözümle gördüm, buraya gelüp, içeri girdi." dedi. Dervişler bu söz karşısında hayret ettiler: "-Bizüm haberimiz yok, bilmiyoruz." Diye söylediler.
Beğzade, bu durum karşısında hayli üzüldü ve perişan oldu. Bir müddet öyle kaldı. Acep bu Ahu nice oldu, nereye gitdi? Bunlardan gayri kiminle söyleşsek diye düşünürken, bu esnada, zaten durumu içeriden dinleyen Sultan: "-Onu, benüm katuma-yanıma getürün, gelsün ben ona cevap vereyim." dedi. Dervişler, Gaybi Beğ'e: "-Buyrun, erenler gelsin ·diye buyurdılar. Gaybi Beğ de Sultan'ın bu sözün işitti ve hemen atından inerek, İçeri meydana girdi, Sultan'ı gördü, hemen eğilerek selam verdi, ileri yürüyüp elini öptü. Alnını yere koyup hak.-i payine yüz sürdü. Daha sonra geri çekilip karşısında el kavuşturarak ayakta durdu.
Gaybi Beğ, vaziyeti beyan etti. Vakıayı olduğu gibi anlattı. Sultan: "0 Ahu, neden senün avın oldu?" diye sordu. Gaybi Beğ: "-Sultanum! Ben anı ok ile vurdum, üzerine at sürüp hayli koşdum. Çok menzil aldı, yoruldı, güç ile buraya geldi." cevabını verdi. Sultan Abdal Musa: "-Bak imdi, gör ok’unı." dedi. Kendi mübarek kolunu yukarı kaldırdı. Koltuğunun altında saplı bulunan ok’u gösterdi. Gaybi Beğ bakıp gördü ki, attığı ok saplanmış durmakta. Pişman oldu, utandı. Sultan'ın elini öpüp ayağına baş koydu, özür diledi ve niyaz eyledi.
Sultan,"-Dergâhımızda pişman olana lutf u ihsan kapusı her zaman açukdur. Biz geçdük suçundan, bir dahi böyle etmeyesün, her gördüğün cana ok atmayasın.”* Dedi.
İnsanlar bazen her istediğine yapmak ister. Dünya sahipsiz değil. Kimseler cana kıymasın, ava giden avlanmasın.
Celil Altınbilek
15.08.2023
*A.Güzel. Abdal Musa Velayetnamesi.Ank.1999
FACEBOOK YORUMLAR