BU TİRİT, ALINDI GİRİT
Bir dost meclisinde Öğretmen Fethiye Başaran ablamızın anlattığı fıkra, aradan geçen otuz seneye yakın zamana rağmen bende hala canlılığını korumaktadır.
Bu hatıralar Girit’in fethiyle ilgilidir. Çok uzun zaman süren ve de çok çetin geçen Girit Muhasarasında ada bir türlü alınamıyor savaştan da vazgeçilmiyormuş. Padişah üzüntüsünden herkese, Girit kelimesini ağzına almalarını yasaklamış. Kim ki Girit derse sonu pek hayırlı olmayacakmış. Zaman geçmiş Girit’in fethi gerçekleşmiş lakin kimse malum yasaktan dolayı Hünkar’a müjdeyi vermiyormuş. Sonunda vezirlerinden biri bu haberi verme işini üstüne almış.
Padişaha verilen bir yemek esnasında, ana yemek olarak, et suyuna batırılmış kızarmış ekmekler önüne getirilmiş. Sultan bu işte bir iş olduğunu sezmiş ve sormuş. Bu yemek nedir diye, Vezir hemen cevabı vermiş. Sultanım bu Tirit alındı Girit.
Girit adası Akdeniz’in en stratejik bir yerindedir. İki bin beş yüz metre yükseklikte iki tepesi ve sarp kayalık arazileri bulunmaktadır. Yerleşimi adanın kuzeyinde yoğunlaşmıştır. Evvel zamanki toprağımız Mora’ya ve de Bodrum’a yakın mesafededir. Bu adadan Akdeniz’deki deniz ticaretine müdahale edebilmek, korsanlık faaliyetlerinde bulunmak ve düşman ülkelere saldırı ve hücumları anında müdafaa etmek çok kolaydır.
Tarihin her devrinde olduğu gibi Denizcilik ve denizde üstün olmak, büyük devlet olmanın ve hükmetmenin gereğidir. Malta Korsanları 1644 yılında Hacca gitmek üzere gemilerle yola çıkan Kızlar ağasının gemilerine Girit yakınlarında saldırmış insanlarına ve atlarına, mallarını el koymuş, mallarının ve atlarının bir kısmını Girit’te satmıştır.
Girit’te satılan Türk Atlarını gören bir Hristiyan rahip; buraya Türk Atı’nın ayak basması hayır alameti değil demiş sanki geleceği görmüştü. Ve artık Girit İn fetih zamanı gelmişti.
Evliya Çelebi de Girit’e Donanma-ı Hümayun ile giderek muhasaraya katılmıştır.1645 yılında, kimi gider Hanya’ya kimi gider Konya’ya dedikleri Girit’in Hanya şehri fethedilmiştir. Fakat adanın tamamı alınamamıştır. Yirmi beş yıl boyunca iki yüz bin kişi şehit verilmiş, nice paşalar, vezirler, Girit yüzünden hayatını kaybetmiştir. Venedikliler açık denizde elinde kalmış tek toprağı olan Girit’i kaybetmemek için çok büyük mücadele vermişlerdir. Adanın merkezi Kandiye yirmi beş yıllık bir kuşatmadan ve nice müthiş savaşlardan sonra iki yüz elli bin kişi daha ilavesiyle toplam beş yüz bine cana yakın bir bedelle Köprülü Fazıl Ahmet paşa tarafından, alınmış ve Girit, Türk toprağı olmuştur.
Ada iki yüz yetmiş yıl civarında Türk hâkimiyetinde kalmıştır ve toprak olarak küçük olmasına rağmen stratejik önemi sebebiyle, Eyalet olarak tayin edilmiştir. 1860 yıllarında bile iki yüz elli bin nüfuslu adada Türk ve Rum nüfusu birbirine yakındır.
Tarihin seyri içinde hudutlar hiçbir millet için aynı kalmamıştır. Bu tayinde güçlü devletlerin ihtirasları önemli bir rol oynamıştır. Adalet üzerine hüküm sürmek ise en önemlisidir. Girit’in fethi sırasında zor şartlarda ve zulüm altında yaşayıp, adaletine güvendiği Osmanlı destekleyen Rumları bu sefer Avrupa devletleri çıkarları üzerine kışkırtıp heveslendirmişlerdi. Yunanistan on dokuzuncu yüzyılın başında istiklaline kavuşmuştur. Kuruluşunda küçük bir toprağa sahip ülkede krallarını bile başka bir ülkeden getirmişlerdi.
1867 de Danimarka hanedanından I. Yorgi, Rus hanedanından bir prenses ile evlenince zaten İngiltere ve Fransa tarafından şımartılan Yunanistan, Rus desteğini de kazandı. Hedef Osmanlının parçalanıp, topraklarının ve kaynaklarının sömürülmesi içindi.
Kırım Savaşından sonra, Epir ki Yunanistan’ın Arnavut nüfusu yoğun batı bölgesi ve dahi Tesalya-Tırhala Eyaleti ki bizim de, anne dede ve ninelerimizin geldiği Türklerin nüfus olarak çoğunluk olduğu bölgedir, buralara göz diken, kendine talep eden Yunanistan, şimdi de bu sefer Girit’te faaliyete geçti. Rusya Girit’e silah yığıyor ve Yunanistan’ı kışkırtıyordu. Fransa da, Rusya’yı destekliyordu. 1866 da Girit isyanı başladı. Artık evler basılıyor, Türkler öldürülüyordu. Osmanlı Girit’e kırk bin asker yolladı fakat Çete Savaşını bitiremedi. Rumlar, Türk Askeri çekilince dağlardan inip köy ve kasabaları basıyor, baskı ve katliam yapıyorlardı. Hatta Rumlar su kuyularına bile zehir atmışlar, birçok insan, asker ve zabitimiz de bu kuyulardan içtikleri sular ile zehirlenip şehit olmuşlardı. Türk askeri isyan ve katliamları önlemek için harekât başladığında Fransa, Rusya, Prusya, İtalya, - o zamanın natosu-, notasıyla harekât durduruluyordu.
Sadrazam Ali Paşa-Başbakan- 1868 yılında umumi af ilan etti. Yönetimde Rumlara daha fazla yeni görevler verildi ve Girit’in yeni statüsünü bildiren ferman okundu.
Bu iyileştirme ve yeniliklere rağmen Yunanlılar boş durmuyor, adaya silah sevk ediyor, taşkınlıklar yapıyorlardı. Osmanlı müdahale edecekken batılı devletler araya giriyordu. Yunanistan rahat durmayınca Osmanlı, son zaferi olan 1897 Yunan harbiyle kısa sürede savaşı kazanıp Atina kapılarına dayandı. Fakat Türkiye 1877 Rus savaşında alınan yenilgisiyle daha da güçsüz düşmüştü.
Türkler, Yunan Savaşını kazanmasına rağmen İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’nın tehditleriyle 1897 yılında Girit ‘in Özerkliği (muhtariyet) tanındı. Türk Askeri adayı terk edecekti. Girit Valisi ve Yönetimi onlardan olacaktı.
Bunca tavizlerden sonra sonuç ne oldu? Balkan harbinden ardından 1913 yılında Girit, Yunanistan tarafından ilhak edildi. Tarihte bazı olaylar nedense, bize hep bir öncekileri, benzerlikleri niye hatırlatıyor ki? Bizler hatırlatıyoruz. Sonrasını bilmek ve hassas olmak size ait olsun.
Celil Altınbilek 20.01.2014