Bozkır Medeniyeti
İlk Türklerin yoğun yaşadığı Asya kıtasındaki göçebe olarak nitelenen yaşayış tarzları üzerine çok şeyler söylenmiş, kıyaslamalarda bulunulmuş, göçebelik ve yerleşik düzen üzerine çok yorumlar yapılmıştır.
Bu kıtada, İndus, Sarı nehir gibi büyük nehirlerin etrafında yerleşik medeniyetler kurulmuştur. Buradaki geniş bozkırlarda ise göçebe hayat hâkim olup, sınırları, Çin’in kuzeyinden, kuzeyde Altay bölgesine, Rusya, Ukrayna ve Türkistan topraklarının bir kısmını içine alır, doğuda Ural dağlarına, güneyde iki nehir arasına kadar büyük bir bölgeye ulaşır ve yüksek dağlar ve coğrafi engeller çok bulunmaz, mesafeler atla kolayca kat edilen yerlerdir. Bu coğrafyada Göbi, Karakum ve Taklamakan çölleri de mevcuttur. “Bozkırda eski zamanlardan itibaren yaşayan kavimler Altay kavimleri Türkler ve Moğollar, biraz batıda İranî kavimler Alanlar, Avrupai kavimler Gotlar’dır.” ** Bozkır bölgesinde tarihte hâkim olan unsur Türkler olmuş Ayrıca, batıya doğru Bozkırın hemen kıyısındaki tarım havzaları, verimli Türkistan toprakları buraya olan ilgiyi ve göçü arttırmıştır.
“Bozkır medeniyetinin maddi olarak temel özellikleri çoban kültürü, atlı kültür, demir kültürü ve hareketli mesken kültürü olarak belirtilebilir.” Bozkırda zenginliğin ölçüsü daha fazla toprağa sahip olmak değil daha çok hayvana sahip olmaktır”**
Göçler iki türlü yapılmıştır, mevsimlik göçler yaylak kışlak olarak geçici yapılan göçlerdir, kalıcı göçler ise olağan üstü şartların getirdiği durumlarda, savaşlar, otlak sorunu, kuraklık benzeri sebeplerle yapılmıştır.
Türkler, ailelerin meydana getirdiği obalarda, hareket halinde çadır-evlerini de birlikte taşımışlardı. Yalnızca kendi meskenleri özelleriydi, evlerinin önü ve otlaklar ortak alan idi, düzenlemeyi yapan, sorun çözen ve karar alan Obanın bir Bey’i bulunurdu. Yerleşik hayatta ise idareci sınıf toprağa hâkim olduğundan siyasi ve ekonomik gücü de elinde bulunduruyordu. Obalarda idareci, obadaki kişileri memnun etmek zorundaydı, memnun olmayan başka bir obaya geçebiliyordu Obaların birleşmesinden boylar boyların birleşmesinden boylar birliği il meydana gelmekteydi.
“Kök-Türk hükümdarı Bilge, milletine, göçebelikten, akıncılıktan vaz geçip belli bir yere yerleşmesini temin maksadiyle şöyle hitap etmek lüzumunu hissediyordu: "Oradan oraya göçtün, her gittiğin yerde bittin, mahvoldun; kanın su gibi aktı, kemiklerin dağlar gibi yığıldı!" Bir başka yerde de Şöyle diyordu: "Eğer Ötüken dağ çayırlarında oturup kervan gönderirsen, yani kervan yollarını elinde tutup. ticaret ile uğraşırsan, hiç bir mihnetin olmaz Ötüken dağ çayırlarında oturursan devleti, milleti ebediyyen tamamiyle tutmuş olacaksın!"*
Şinasi Tekin’e göre, Türk medeniyetinin iki karakteristik devri vardı: Kök-Türk medeniyeti yani göçebe medeniyeti; Uygur medeniyeti yani yerleşik medeniyeti. Nihayetinde Türk milleti, Uygur kavminin idaresinde 840 yılında Ötüken'den ayrılmıştı; daha doğrusu yabancı kavimlerin müdahalesiyle buna. Mecbur edilmişti.”
Kök-Türk sülalesinin yerine Uygurlar, bütün Türk âleminin mukadderatını ellerine alınca, göçebe ve akıncı hayatın yanı sıra şehir ve yerleşik hayatın nimetlerinden de istifade etmekte bir mahzur görmemişlerdi. Bu arada ticareti meslek edinenlerin sayısı da artmış bulunuyordu. Batıya doğru göçlerle birlikte kalıcı yerleşik hayata da geçildi.
Türk milleti bulunduğu coğrafyanın şartlarına ve dış tesirlere göre yaşadı, sabit de kaldı göç de etti, Bu yaşayış şekli onların uygun bulduğu tercihleriydi. Burda hangisinin üstün olduğundan ziyade toprağın şartları ve gereğini en iyi şekilde yerine getirmesiydi, bu konuda daha söylenecek sözler olacaktır.
Celil Altınbilek 17.09.2020
Kaynaklar:
*Şinasi Tekin Eski Türklerde Göçebe ve Şehir Medeniyetlerinin Tahl. Atatürk Ün. Edebiyat Fak. Derg. Ekim 1971
**Konuralp Ercilasun Bozkır Medeniyetinin Temel Özellikleri Ne İdi, Mehmet Alpargu’ya Armağan
FACEBOOK YORUMLAR