BİR İNANÇ TİPLEMESİ
“Âdemoğlu kendi kendini tüketmeye, iç hazinelerini har vurup harman savurma dalaletine-yanlışına- düşeli beri değil midir ki dünyanın rengi değişmiş, huzuru dağılmış, içi kararıp gönül gözleri görmez olmuştur”1
Yaşadığımız Dünya ile iç dünyası, iman ve ahiret düşüncesi arasındaki dengeyi kuramamak insanı nerelere götürür, neler yaptırır. Bu değişen dengelerde ben duygusu başköşeye oturur, her şey ve dünya bu merkez üzerinden devam eder. O kendini bir inanç sisteminin en üstündeki imtiyazlı bölümde görür ve yalnızca artık kendi doğruları vardır.
Bu saf ve insan merkezli olan, âlemleri kaplıyan inanç sistemi, inancı kendisi ile ilahı olan yüce Allah’a bağlılığını sunarak, yaptığı bir nevi mukavele ile kendisinin bir ayrıcalığı olduğunu düşünür. Bunun neticesi imanın verdiği kuvvetle Rabbiyle ayrılmaz ve güçlü bir ilişki olduğunu inancıyla ve âlemin merkezine kendisi ve doğruları üzerine olduğuna inanır. Bu benlik o kadar kuvvetlidir ki dünyadaki maddi manevi tüm istekleri, yaşayışı bu Yücenin desteğiyle olacağına inanır ki artık bu onunla ilahı arasında bir tür ortaklık görünüşüne bürünür.
Mademki artık kendi bu güzel mensubiyettedir, kazancın ve kazanmanın olduğu yerde olmak onun en tabii hakkıdır. İnsanlarla ilişkilerinde manevi ve maddi kazançlarını sağlayacak kişiler seçilir. En az çabayla en çok verim alınması en temel ilkedir. Dünya gelir ve akarları onun bitmez tükenmez istekler artıkça artar. Bir araziye daha sahip olmak daha çok para kazanmak servetini artırdıkça arttırmak kendini daha da mutlu eder.
Kendini, doğruların en başında görmek, inancının onu burada ve ötede güzel yerlere taşıyacağına inanmak, Bu hedeflere varmak için kendi çıkarlarını ve kazanımlarını önde tutmak ve menfaat ortaklıkları kurmak ne derece doğrudur.
Allah hepimizi ayrıcalık, nefis ve benlik tuzağından korusun.
celil altınbilek
16.03.2015
1- Samiha Ayverdi, Boğaziçinde Tarih, İstanbul Fetih Cemiyeti,1976 s.77