ADINI SÖYLEMEKTEN UTANAN MİLLET
Türk Milleti, İslamiyet’i kabul etmeden önce de devletler ve imparatorluklar kurmuş, kendi coğrafyasında hâkim olduğu gibi, Avrupa’yı da dize getirmiş,
Dünyaya yön vermiş ve söz sahibi olmuştur. Bilinir ki Türk Tanrının kılıcıdır ve dünya onun çadırıdır. Siyasi birliğini kaybeden, muhalif hücumlarla güçten düşen İslamiyet, Türklerin zinde gücüyle birlikte, yeni bir kuvvet kazanmış ve altın çağlarını yaşamıştır. Kendi töresine uygun bulduğu, kendi Törensinle birleştirdiği bu din ile Türk dünya üzerinde itibar ve başarılar sağlamıştır.
Gün gelmiş, Osmanlı’nın kudreti azalmış, lakin batı medeniyeti ilerlemiş, batı, her hamlede, ezeli düşmanı Türk’ü yok etmek için, elinden geleni ardına koymamıştır. Ne yazık ki biz de hep onlar gibi yaşayarak, onları dinleyerek, derdimize çare bulmaya çalışmış ve hüsrana uğramışızdır.
Batılı milletler kendi aralarında defalarca antlaşmalar yaparak, Türk’ü yok etmek için bir araya gelmişler ve harekete geçmişlerdir. Osmanlı’nın son nefesinde, İstiklal Savaşı’yla Türk yine düşmanlarını yenerek, Cumhuriyet’le varlığına devam etmiştir.
Batı Medeniyeti ve bizim medeniyetimiz arasındaki mücadele hiç bitmemiştir. Türkler tarihleri boyunca, sömürgeci batı saldırılarına karşı, Doğuyu koruyan bir merkez haline gelmişlerdir. Batının, Doğu’ya üstünlük sağlaması ancak Türk Gücü’nün kırılmasıyla mümkün hale gelmiştir. Türklerin Asya ve daha sonraları Balkanlardan çıkarılışı, sömürgeciliğin, batı hâkimiyetinin bu topraklara girişi ve yükselişi ile aynı tarihlerdedir.(1)
Bu savaş eskiden topla tüfekle yapılırken şimdi ilave olarak kültür, inanç, medya savaşı olarak da devam etmektedir. Batı, milletlerin beynine, yaşayışına, kültürüne etki ederek sonuç almaya devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyet’i yaptığı uzun savaşlarla yorgun, yoksul ve yetişmiş insanın az olduğu ülkede, gelişme ve kaydettiği ilerleme adına övgüye değer ve güzel başarılara imza atmıştır. Lakin kendi kültürümüz ve inancımızla ilgili bize yabancı uygulamalar, milletimiz tarafından benimsenmemiştir
Türk Milleti, değerlerine, imanına, mazisine ve kahramanlarına bağlı olan bir ırktır. Demokrasi söz sahibi olunca, millet kendi değerlerinin ve inançlarının savunucusu olduğuna inandığı kimseleri söz sahibi yapmıştır.
Lakin idarecileri düşen vazife, Vatanın ve Milleti’nin birlik beraberliği, adaletle yürüyerek, refahını sağlaması ve uz görülü olup dostunu düşmanını tanımasıdır.
Ne yazık ki son zamanlarda Türk lafı hiç anılmayıp yetmiş iki buçuk millete mavi boncuk dağıtılmakta, ayrılıklar kaşınmaktadır.
İşin en hazin tarafı ise Osmanlı örneği gösterilip ve onu rehber alındığı iddia edilerek, zümre ve kavim ayrıştırılması teşvik edilerek, yerel ve bağımsız idarelerin önü açılmaktadır. Bunlar yapılırken de, tarihi kahramanlarımızın, inanç erenlerimizin, kültür erlerimizin isimleri kullanılmakta ve zikredilmektedir.
Örnek alınan Osmanlı, aklın, imanın, Türk töresinin temel prensiplerin olduğu bir devletti. Güçlü olduğu devirlerde tek ses üzerine hareket ederdi. Oysaki güçten düştüğü son zamanlarında, bize tabi olan kavimlerin, bize ettiği zulüm örnekleri saymakla bitmez.
Geldik bir zaman Sarı Saltık’la Asya’dan
Bir bir Diyar-ı Rum’a dağıldık Sakarya’dan
Koca şair Yahya Kemal’in söylediği gibi, biz; Asya’dan Ahmet Yesevi’ler, Sarı Saltık’lar, Şeyh Edebali’lerle ve erenleriyle gelip, iman, akıl, çalışkanlık, fedakârlıkla, koskoca bir imparatorluk yaratmış TÜRK’üz.
Bu bir ırkçılık değildir yolu bizimle olan, adalet için, nizam için hoşgörü için iman için bizimle yola çıkan herkes Türk’ür.
Kimsenin kültürüne, âdetine, diline müdahale edilmez. Osmanlı’ da da böyle bir müsamaha vardır. Hoş görülmeyen tek şey ise isyan ve idareyi ele geçirme eylemidir. Tarihi hakikattir ve bunu bilen çok iyi bilir.
Bu millet ne çektiyse, bizden görünen, bizim şarkılarımızı söyleyen, bizim kahramanlarımızın, işine geldiği taraflarını gösteren, işin özünü görmeyen, söylemeyen, samimiyeti olmayan takiyyecilerden çekti. Dışı tatlı, içi zehirli olan bu yiyecek gibi, birbirinin dışı aynı, içi farklı ikiz görünümü gibi olanlar, gözleri, fikirleri şaşı etti. Bu durum Düşmanlarımıza, rakiplerimize yaradı çünkü onlarda böyle istiyorlardı.
Bizleri ayrıştırıp, her zümrenin farklılıklarını belirterek, teşvik ederek, tavizler vererek, insanlık, kültür gibi olması gereken ile başlayan, lakin yerel güç, hâkimiyeti ele alarak ve birlik ve beraberliği bozma, sınırları yeniden düzenleme safhasına gelen durum, oyunun planlarını düzenleyenleri fazlasıyla memnun ettiği bellidir.
Ümidimiz o dur ki tarihimizle, medeniyetimizle, kültürümüzle ve gelecekte de yine ümitvar olduğumuz ve Türk olmaktan gurur duyduğumuz bu milletin bir neferi olarak duamız şöyledir.
Şu gelen Türk ordusudur yarabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur yarabbi
Celil Altınbilek
1- Amie Cesaire, Sömürgecilik Üzerine Söylev, Doğu Kütüphanesi 2005 s.15