Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Oliver Sacks "Uyanışlar" Kitabı Hakkında

14 Kasım 2024 - 13:38 - Güncelleme: 14 Kasım 2024 - 14:40

Oliver Sacks "Uyanışlar" Kitabı Hakkında

 
Oliver Sacks Mont Carmel’de çalışmaya başlayınca Birinci Dünya Savaşı sonrası encephalits lethargica (uyku hastalığı) salgınında hastalanıp hastaneye yatan hastalarla karşılaşır. Yıllar boyu hareketsiz, kaskatı hâlde kalmış olan bu hastalar 1969 yılında mucizevi bir şekilde hayata geri dönerler. Bir köşeye atılmış, kadavra gözüyle bakılan insanların yaşama dönmesi olağanüstü bir olaydır. Bu hastalar donup kalmış hâllerinden çıkarak tüm varlıklarıyla hayata dönmüşlerdir.
Oliver Sacks Parkinson hastalarını tedavi etmek amacıyla üretilmiş olan L-DOPA adı verilen ilacı, uyku hastalığından mustarip olan bu kişiler için kullanmak istemektedir. L-DOPA 1969 yılında birçok hastayı hayata döndürmüştür ama kısa bir süre sonra hastalarda gözlemlenen bazı farklı gelişmeler söz konusu olmuştur. Uyanışlar filminin de kahramanlarından olan Leornad L. L-DOPA ilacı için yazı tahtasına ‘‘Dopamin yeniden diriliş ilacıdır. Cotzia Kimyager Mesihtir,’’ diye yazar.


Uyanışlar filmini izlemiş olabilirsiniz. O filmde Leonard L. adlı kişi baş karakterdir. Uyanışlar kitabında da Oliver Sacks Leonard’a önemli bir kısım ayırmıştır.
Oliver Sacks kitabını yazarken okuyucu kitlesinin sadece tıp insanlarının olmayacağını düşünmüş olmalı ki tıp terimlerinin yanına açıklamalarını yazmış. Bir okuyucunun rahatlıkla okuyabilmesi için ne kadar çok özen gösterildiğini görebiliyorsunuz. Oliver Sacks yıllar boyu Mont Carmel’deki hastalarını gözlemliyor. Özellikle L-DOPA’nın onlar üzerindeki etkilerini titizliklere kayda geçiriyor. Oliver Sacks’ın yazdığı makaleler ve Uyanışlar adlı kitaptan ilham alınarak oyunlar, hikâyeler, şiirler ve senaryolar yazılıyor. Bunlardan biri olan Uyanışlar filmi 1990 yılında çekiliyor.


Oliver Sacks ile Leonard L.’nin tanışması 1966 yılının bahar ayında oluyor. O sıralarda Leonard 46 yaşında ve sağ elinin çok küçük hareketleri dışında hareket edemez durumdadır. Sağ elinin küçük hareketleri sayesinde kullandığı yazı tahtasına mesajlar yazabiliyor. Leonard tam bir kitap kurdudur, hastanede kaldığı süre boyunca da kütüphane görevlisi olarak çalışır. Okuduğu kitabın sayfalarını ona birisi çevirmektedir. Leonard L. okuduğu kitaplar hakkında eleştiri yazıları yazmakta ve bunlar hastane dergisinde çıkmaktadır. Oliver Sacks Leonard L.’yi tanıdıktan sonra onun olağanüstü bir zekâya sahip olduğunu anlar. Yaşadığı ve gördüğü her şeyi çok iyi hatırlamakta olan Leonard üstün bir analiz etme yeteneğine ve araştırmacı kişiliğe sahiptir. Doktor Sacks Leonard’dan öğrendiklerini diğer hastalarından öğrendiklerinin toplamına eşit gördüğü için ben de size Leonard’ı anlatmak istedim. Leonard 46 yaşında olmasına rağmen asla yaşını göstermez ve diğer pek çok post-ensefalitik hasta gibi çok genç görünmektedir. Leonard hareketsiz vücuduna rağmen onun zekâsına dair dışarıdan gözlemlenebilecek tek yeri gözlerindeki ışıltılardır.

Oliver Sacks Leonard L.’ye ilk görüşmelerinde şöyle sorar:‘’Senin gibi biri olmak nasıl bir duygu?’’

Leonard şöyle cevap verir:‘’Kafese tıkılmış. Yoksun. Tıpkı Rilke’nin şiirlerindeki panter gibi. Burası insanların tıkıldığı bir hayvanat bahçesi.’’

Leonard L. bir defasında da yazı tahtasına şöyle yazar: ‘’Ürkütücü bir varlık ve ürkütücü bir yokluk söz konusu. Varlık, tutulup kalma, kısıtlanma ve durdurulmayla birlikte insanın başının etini yiyen bir kuru gürültü, itiş kakış ve baskının karışımı -ben bunu genelde ‘kışkırtma ve dizginleme’ diye ifade ediyorum. Yokluk ise berbat bir yalnızlık, soğukluk ve büzülüp kalma- hem de hayâlinize sığmayacak kadar büyük ölçüde Dr. Sacks, bu durumda olmayan birinin hayâl edebileceğinden çok daha fazlası -dipsiz bir karanlık ve gerçek dışılık.’’
Leonard L. Yazı tahtasına sık sık Dante ya da Eliot’tan pasajlar yazar ve bu pasajları mırıldanarak okur.

Leonard L.’ye tüm hayatını adamış bir annesi vardır ve fedakâr annesi Leonard’ın neredeyse tüm bakımını üstlenmiştir. Leonard L.’nin altı yaşındayken babası ölür ve o kendini okumaya verir. Kendi deyimiyle insanlara güvenilmeyeceğini düşünen Leonard’ın fazla arkadaşı yoktur. O çocukluk yıllarını ve ergenlik dönemini kitap okuyarak geçirir. Leonard on beş yaşındayken sağ elinde güç kaybı yaşamaya başlar, katılaşma, cansızlaşma ve büzülme de söz konusudur. Leonard Tanrı’nın onu günahkâr bir genç olduğu için cezalandırdığını düşünür ve sıklıkla ona dua ederek bağışlanmayı diler. Leonard Harvard Üniversitesi’ni dereceye girerek bitirir ama doktora tezini yazarken hastalığının artması sebebiyle yarım bırakır. 30 yaşına geldiğinde ise kaskatı bir hâlde Mont Carmel’e yatırılır. Mont Carmel’e gelir gelmez kütüphane görevlisi olmak istediğini yazar ve kendini tamamen kitapların içine kapatır. Doktor Sacks Leonard ile yazı tahtası aracılığıyla iletişim kuruyordur. Bir gün Leonard Doktor Sacks’ın soduğu soru üzerine yazı tahtasına şöyle yazar: ‘’Çıkış yolum yok. Bedenimin içine hapsedildim. Bu ahmak bedenim sadece pencereleri olan ama kapıları olmayan bir kodes.’’

Leonard’ın bu ümitsiz, kendinden ve hayattan tiksindiği düşüncesini uyandıran sözlerinin yanında okuduğu kitaplar hakkında hayat dolu, esprili yazıları onun hayata karşı büyük bir isteğinin olduğunu da gösteriyordur. Leonard L.’nin annesi hastanede on saat boyunca kalıp oğlunun bakımıyla ilgilenmektedir. Oğlunun altını açmak ve onun önlüğünü temizlemek gibi bitmek bilmeyen sorumlulukları usanmadan yerine getirir.

Doktor Sacks L-DOPA tedavisini ilk önce Leonard’a uygular. İlk iki hafta fazla bir etki görülmese de iki hafta sonra ani bir değişim söz konusu olur. Leonard’ın ellerindeki ve ayaklarındaki katılaşma kaybolur ve yardım alarak yürümeye başlar. Yüksek sesle konuşup daktilo ile yazı yazabilmektedir. Hayata döndükten sonra hastane bahçesinde gezintilere çıkar, güllere, çiçeklere dokunarak onları öper. New York şehrini de görmek istemiş bu şehre yolculuktan döndükten sonra heyecandan adeta nefesi kesilmiştir. Bu sağlıklı geçirdiği günlerin birinde şu şekilde söylemiştir. ‘’Tüm yaşamım boyunca açlık ve arzuyla yanıp tutuştum. Şimdi ise doyuma ulaştım ve yatıştım. Daha fazlasını istemiyorum.’’

Leonard tam da bu sıralarda bir günlük tutmaya başlar. İnsanların yaşamın harikalığını keşfedemediğini ve Cennet’in burada dünyanın içinde saklı olduğunu tüm insanların hayatın ne kadar muhteşem bir hediye olduğunu anladıklarında savaşların, yıkımların olmayacağını yazmaktadır. Leonard bu müthiş sağduyusu ve yaşam sevgisiyle hayatın kıymetini biliyordu.
Leonard’da kısa bir süre sonra bazı değişiklikler görülmeye başlar. Bunlar birtakım tuhaf tikler ve saplantılı bazı düşüncelerdir. Kendinin mistik bir görev üstlendiğini düşünmektedir. Aşırı derecede bir zorlama ve baskı görülmeye başlanır hareketlerinde. Leonard bir şeyi daha keşfetmişti o da karşı cinse duyduğu önünü alamadığı bir istek.

Leonard sürekli bazı taleplerde bulunur hastane yönetimini hastaların özel yaşantılarına saygı duymadığını bile söyler ama Mont Carmel’in ortamı son derece kısıtlayıcıdır ve Leonard’ın o parlak ve renkli düşlerini karşılayabilecek durumda değildir. Belli bir süre sonra da taşkın birtakım hareketlerinde artış gözlenir, hareketleri hızlanır ve konuşması da, dizine sürekli vurması ve kelimeleri sayısız kez tekrar etmeleri başlar. Tüm bu tuhaf hâller sonunda konuşmasında duraklamalar görülmeye başlanır, bazen de çok hızlı okumaktadır ya da baktığı bir yerden bakışını ayırabilmesi için bir uyarıcıya ihtiyaç duymaktadır. Leonard tüm bu zorlu hayatına giderek artan tiklerine ve distonik işaret parmaklarına rağmen 50.000 kelimelik otobiyografisini yazmayı başaracaktır. Leonard’ın durumu otobiyografisini yazdıktan sonra değişikliğe uğrar. Tikleri, ekolalisi, saldırgan tavırları tahammül edilemez bir boyuta ulaşır. Öyle ki arzularına ilişkin istekleri yüzünden hastane personeliyle de ilişkisi bozulur. Tiklerindeki artış, istekleri, hastane çalışanlarıyla arasındaki anlaşmazlıklar ve yönetimle arasının bozulması sonucu iki akıl hastasının bulunduğu bir hücreye kapatılmasıyla son bulur. Bu odaya kapatıldıktan sonra durumu daha da kötüleşir. Leonard artık yaşamaktan usanmıştır, iki kez kendisine zarar verir ve bir kez de intihar girişiminde bulunur. Yaşanılanlar yüzünden Leonard’a uygulanan L-DOPA tedavisi kesilir ve Leonard tekrar o eski katılaşmış ve hareketsiz günlerine geri döner. Doktor Sacks Leonard’a Amandatin tedavisi de uygular zaman zaman iyileşme hâlleri yaşayan Leonard bazen de Parkinson’lu hâlleri ve tıkanmalar yaşar. Tedavisinin ilk başlarında L-DOPA’nın Cennet’ten gönderildiğine inanan Leonard deneyimlerinin sonrasında Doktor Sacks’a şöyle diyecektir: ‘’Geçen üç yılda çok şey öğrendim. Tüm yaşamım boyunca etrafımı saran duvarlarımı yıktım. Ve şimdi kendim olarak yaşayacağım. L-DOPA’nız size kalsın.’’

Uyanışlar filminin yapımcıları Walter Parkers ve Larry Lasker 1979 yılında Doktor Sacks ile temasa geçerler ve bundan bir yıl sonra Mont Carmel’e giderek Leonard L. ve Uyanışlar adlı kitapta hikâyeleri anlatılan hastalarla tanışırlar. Bundan yıllar sonra 1987 yılında bir film senaryosu Oliver Sacks’ın eline ulaşır. Filmin senaryosunu Steve Zaillian yazmıştır ve tek bir hasta üzerinde yoğunlaşmıştır. O kişi de Leonard L.’dir. Bu senaryo bir kurgu olmasına ve bazı kısımları farklı olmasına rağmen Oliver Sacks’ta heyecan uyandırır. Filmin yönetmeni olan Penny Marshall’la tanışır ve o da gelerek Mont Carmel’deki hastaları ziyaret eder. Doktor Sacks filmdeki oyuncuların hastalarla tanıştığını, hastalarla çekilen belgesel filmleri saatler boyu izlediklerini, hastalığı ve davranış şekillerini araştırdıklarını ve onlarla özdeşleştiklerini yazar. Oliver Sacks’ı canlandıran Robin Williams’tır. Oliver Sacks Robin’in gözlem yeteneğinden ve sıcak kanlı bir insan olup hastalarla harika diyaloglar kurabildiğinden bahseder. Bir gün şu şekilde bir durum yaşamışlar. Robin Williams, Robert De Niro, Oliver Sacks… koğuşları gezdikten sonra birkaç adım geriden gelen Robin Williams birkaç dakika içinde gördüğü hastalardan birinin sesini ve hareketlerini tıpkı o hastanınki gibi taklit eder. Oliver Sacks bu yetenekli oyuncu karşısında duygulanmış ve sanatın üstünlüğü konusunda büyülenmiştir. Hastası gerçekten de Robin’in şu andaki ses tonuyla konuşmaktadır ve hareketler de birebir aynıdır. Robert De Niro’yu ise biraz daha mesafeli ve ketum biri olarak tarif etse de o da tıpkı Robin gibi hastalarla sürekli vakit geçirir. Hastanede geçirdiği vakitlerde hastaların yaşantılarından etkilenen Robert De Niro uzun zaman düşüncelere dalar, gider. Robert de Niro Oliver Sacks’ı bile hayrete düşüren bir oyunculuk ortaya koyar. Birçok belgesel filmi izlemiş, Doktor Sacks’a pek çok soru sormuş ve üstün bir gayret sarf etmiştir.

Film çekimleri devam ettiği sırada bu koğuşlarda tedavi gören hastaların içinde hâlâ yaşayan bir tek hasta vardır onun ismi de Lillian’dır. Lillian rahatsızlığı tamamen geçmemiş olsa da Mont Carmel’den çıkabilmiş ve L-DOPA ilacıyla yaşamına devam edebilmiş üç hastadan biridir.



 

Reklam