Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Mithat Cemal Kuntay / Üç istanbul Romanı Hakkında

16 Ağustos 2024 - 15:22 - Güncelleme: 16 Ağustos 2024 - 16:23

Mithat Cemal Kuntay / Üç istanbul Romanı Hakkında

Roman Türkiye’nin üç önemli devrini anlattığı için Üç İstanbul ismi ona fazlasıyla yakışmıştır. Romanın birinci dönemi Abdülhamit’le geçen yıllardır. II. Abdülhamit’in istibdat yönetiminde yaşayan Adnan bu dönemlerde hukuk mektebinde okuyan bir gençtir. Yoksuldur, edebiyata ilgi duyar. Edebiyata olan ilgisi, sevgisi, yaşadığı döneme lakayt kalamaması onu bir roman yazmaya yöneltir. O bu roman yazma fikrini neredeyse hayatının merkezine koyar. Roman yazmak bazen bir fikir olmaktan çıkarak şeklen kağıtlara geçer ama aslında Adnan roman yazmayı değil onu yazabilmenin hayâlini sevmiştir. Roman yazıyor diye saraya yakınlığıyla tanınan Hidayet Adnan’a belki layığından daha fazla ehemmiyet vermektedir. Sırf roman yazıyor diye Hidayet’in lüks köşkünde verilen yemekli davetlere katılabilen ve yine Hidayet tarafından kendisine hürmet edilen adamdır. Aslında Hidayet saraya hem yakındır hem değildir. Saraya ve onu temsil eden insanlara düşman olan fikir sahiplerini evinde toplamaktan ve onları istibdat yönetimine karşı münakaşa ettirmekten hoşlanır. Evindeki birbirinden kıymetli antika eşyalarıyla çok gurur duymaktadır ve onları gelen misafirlerine abartarak anlatmayı sevmektedir. Hidayet Abdülhamit’in istibdat yönetimine düşman olan herkesi konağında ağırlamaktan zevk alır. Adnan da roman yazdığı için kıymetli insanlar arasındadır. Yoksa Adnan’a insan olarak kıymet verdiği yoktur.

Adnan hayatının yoksul geçen kısmında para kazanabilmek için zengin kızlarına ders verir. Bu kızlardan birisi Maliye Nazırı Sait Paşa’nın kızıdır diğeri ise Erkan-ı Harp Müşiri’nin kızı Belkıs’tır.

Hidayet’in fikir adamı değil daha çok bir salon adamı olarak anılan itibarı değişen yönetim şekliyle sona erer. Hidayet artık gözden düşenler arasındadır. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan Adnan ise yükselen kısımdadır. Bu dönemde Adnan girdiği cemiyetin içinde ne gibi faaliyetler yapmıştır, bunlar milletin ne derece faydasınadır bahsedilmez. Adnan evli bir kadın olarak tanıdığı Belkıs’a âşık olmuş ve sevdiği kadınla o boşandıktan sonra evlenmiştir. Adnan bazı işler -ama ne gibi işler belli değil- yaparak bir şekilde zengin olmuştur. Belkıs’ın babasının evinde yaşadığı o ihtişamlı hayat Adnan’la evli kaldığı müddet boyunca artarak devam etmese de eksilmez de. Belkıs bir zamanlar yalıda oturmaktadır ve Avrupa’daki modaevlerinden giyinmektedir ama Adnan’la evlendikten sonra bu imkânlarına yeniden kavuşacak kadar talihlidir. Adnan Belkıs’ı hiçbir zaman kendisinin olmaması için sevmiştir. Ne zaman ki Belkıs’la olan evliliği artık ulaşılmaz olandan çıkmıştır o zaman Adnan nikahlandığı bu kadını adeta tanrıçalaştırarak ondan uzak durmayı seçmeyi kendine erdem saymıştır. Belkıs’ın temsil ettiği ihtişam, rahatlık, hodkâm hayat tarzı onu korkutmaktadır. Mutsuzluğunu, bir türlü evli olduğu kadına ulaşamamasından duyduğu o bedbaht duyguları arkadaşının karısıyla aşk yaşayarak aşmaya çalışır. Aşkı yaşayarak yüceltmek yerine küçülterek eskitir. Bir zamanlar yüzünde Halep çıbanı olan arkadaşının karısını da baştan çıkaran Adnan onu eski kıyafetler içinde görünce bir anda sevdiği kadından soğuyuvermiştir. Şekilcidir ve itibara önem verir. Kadının giydiği kıyafetler, saçının şekli, yüzünde oluşan mimikler, eğitimi, mal varlığı hepsi çok mükemmel olmalıdır ki bir kadın onun için güzel olsun. Belkıs’la evlendiği hâlde ona en uzak ve en yabancı kişi kalarak aşkını mükemmellik doruğuna çıkarmak istemiştir. Belkıs’ın onu ezmesinden, nazik bulmamasından, sık sık kendisine ders verdiği günlerdeki fukaralığını hatırlamasından, bunu kendine imalı yolla bile olsa söylemesinden tuhaf bir lezzet alır. Belkıs da Adnan da bilirler ki bir gün ayrılacaklardır fakat onlar talihin bir araya getirdiği yoksa normal şartlarda asla bir araya gelemeyecek iki insanın bahtsızlığını yaşadıklarını düşünmektedirler.

Sakallı Vasfi, Nail, Süleyman gibi adamlar her devirde bir şekilde var olabilen ve itibar görebilen adamlardır. Bu insanlar menfaatleri icabı çok rahat yalan söyleyebilmekte ve iftira edebilmektedir. Romanın baş kahramanı olan Adnan arkadaşları gibi olmasa da onlardan çok da uzak ya da daha onurlu bir hayat yaşamamaktadır.

Salonlar, içkili davetler, danslar ve valsler olurken bir yandan da uzak bir memleketin içi yanıyormuş gibidir, sanki romandaki karakterler bunu kazara öğreniyorlarmış da bu üstten konuşmaları yapıyorlarmış durumları yaşanır. Romanda bazı kısımlarda şu anda memleketin bir yerlerinde bir mücadele verildiğinden bahsedilir hatta Adnan, İsmet Paşa’nın mektubunun mütevazılığı karşısında hayrete düşer. Adnan İttihat ve Terakki’nin adamıdır ve ondan için kilit bir adam olduğu söylense de bu adamın memleket için hangi faydalı işleri yaptığı konusuna bir türlü gelinememiştir. Enver Paşa’dan, Sarıkamış’tan bir yerde bahsedilir pek çok vatan evladının öldüğünü bilirler ama bu da üst perdeden anlatılmıştır sanki birilerinin yaşaması için binlerin ölmesi gerekliliğini düşünüyorlardır. Talat Paşa romanda konuk oyuncu gibidir, o bir bölümde Süheylâ’nın ne kadar ulvi meziyetlere sahip bir hanımefendi olduğunu fısıldamakta bir yerde de kulağına gelen bir dedikodu yüzünden bir adama terfi vermemektedir. (Bu adam zaten terfi almayı hak etmez.)

Adnan o kadar zengin olmuştur ki artık kendi bile bu zenginliğine şaşmaktadır ama bir süre sonra da sanki tüm ömrü boyunca rahat bir hayat yaşıyormuş gibi bu hayatı benimsediğini görürüz.

Yazar eşlerini aldatan kadınları zamanın ahlak yapısı ve cezalandırılma şekline uygun olarak çamura batırarak öldürmüş veya adamakıllı süründürmüştür. Bugün insanları öldürsün diye laboratuvarlarda üretilen mikroplar gibi o da karakterlerini çağın hastalığı olan veremden muzdarip eylemiş son yolculuklarına kanlı tükürükler içinde uğurlamıştır.

Adnan, Macide, Senih Efendi verem olup ölürken romandaki bazı kötü isimler ise hâlâ yaşamaktadır ve bir şekilde var olmanın ve varlıklı olmanın yolunu bulmuşlardır. Bu yaşayan ahlak düşkünleri bir masanın etrafında bir akşam toplanırlar, ölen Adnan’ın üzerine yapmadığı pek çok suç da yıkıldığı gibi Adnan hiç iyi bir şekilde yad edilmemektedir. Sakallı Vasfi, Müsteşar Nail, Tevfik Hoca, Filareti, Süleyman bunlar bir müddet daha yaşayanlar arasında ama memleketlerindeki insanlara yabancı fakat bir şekilde zengin olarak var olacaklardır.