Bir Evden Sabah Manzarası
Fatma kahvaltı masasını donattıktan sonra boş kalan peynir tabağına baktı. Veli’yi markete gönderip peynir aldırmayı düşünse de bu isteğinin gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Peynir olmadığında kahvaltı etmekten hiç keyif almazdı. Veli’nin çayını ve servis tabağını masaya bıraktıktan sonra sandalyeye oturdu, biraz sonra Veli de gelmiş, kahvaltı masasında Fatma’nın karşısında yerini almıştı. Veli önüne konulan kahvaltı tabağının içine börekten ve omletten aldı, birkaç tane zeytin, domates ve salatalık ekledikten sonra Fatma’ya baktı. Fatma’nın önünde ne kahvaltı tabağı ne de çayı vardı.
Kahvaltı etmeyecek misin Fatma?
Peynir yok, belki diyordum gider alırsın.
Veli, Fatma’nın derdini anlamıştı lâkin şu anda onu anlıyor olmak işine gelmiyordu. Sabahın bu erken saatinde dışarıya çıkıp açık market aramak istemiyordu.
Peynir yok ama olsun her şeyimiz var çok şükür. Hadi sen de kendine bir servis aç da karşılıklı yiyelim.
Fatma somurttu. Peynirsiz kahvaltı etmek onun oldum olası moralini bozardı.
Yemeyeceğim hiç canım istemiyor.
Fatma, Veli’nin bardağına doğru uzanıp aldı, bardaktaki çayın yarısına kadar içti, böreğine de çatalını batırıp ağzına götürdü, kocaman bir ısırık alıp yemeye başladı. Veli, Fatma’nın hareketlerini gözlüyordu. Fatma, kocası ona bakarken Veli’nin tabağındaki omleti ve çayın kalan kısmını bitirmişti.
Veli bu iş böyle olmayacak diye düşünüp ayaklandı, Fatma için dolabın içinden bir tabak ve bir bardak çıkarıp masaya bıraktı. Kendine çay doldururken Fatma’nın da boş bardağına içeceğine düşünerek çay koydu. Kahvaltısını edebilmek maksadıyla masaya oturan Veli tabağının içine masadaki kahvaltılıklardan ne varsa doldurdu. Tam çayından bir yudum alacakken Fatma, Veli’nin böreğine çatalını bastırıp çekti. Veli artık dayanamadı.
Kendi tabağından yesene canım.
Benim tabağım boş.
E doldur o zaman tabağını, masanın üzerindeki yiyeceklerden alsana.
Zor geliyor. Senin tabağından yerim ben.
Veli, Fatma’yı süzerken o Veli’nin çayını çoktan içip bitirmişti. Böyle geçti kahvaltı faslı, Veli tabağını doldurdukça Fatma onun tabağındakileri yedi, bitirdi. Peynir yoktu, bu mühim meseleydi Fatma için ve kadının canı kahvaltı etmeyi hiç istemiyordu. Lâkin Veli’nin tabağındakilere ortakçı olmanın değişik bir lezzeti vardı. O değişik lezzet de peynirsiz kahvaltı etmek zorunda kalan Fatma’yı çocuk gibi davranmaya itiyor kocasının tabağındakileri aşırmak Fatma’yı neşelendiriyordu.
Veli, Fatma’dan arta kalan besinlerden biraz yiyip bir bardak çay içtikten sonra giyinmek için odasına gitti.
Bir saat sonra atölyesine gitmek için evinden ayrılan Veli basamaklardan inerken annesiyle babasına uğramak istedi, onların zilini çaldı. Kapıyı ev işlerine yardım etmesi için işe aldıkları Sabahat Hanım açtı.
Hoş geldiniz Veli Bey.
Hoş bulduk, diyen Veli kapıdan içeriye girdi, annesiyle babasını görmek için salona doğru yürüdü.
Veli’nin annesi demans hastasıydı, sıklıkla babasına 'Hadi evimize gidelim,' diye tutturuyordu. Babası 'Hanım burası bizim evimiz,' dediğinde de Saniye Hanım’dan 'Ben seni tanımıyorum, evli olduğum adam nerede?' diye bir karşılık alırdı. Veli annesiyle babası arasında geçen bu tip konuşmalara alışmıştı. Bu sabah Saniye Hamım'la Ali Bey'in yanında birisi daha vardı. Bu kişi uzak akrabalarından Müyesser Hanım diye bir kadındı. Müyesser Hanım çarşı, pazar işlerini görmek için Bursa’ya gelmiş, akrabalarını da ziyaret etmek istemişti. Veli, Müyesser Hanım’a ‘‘Hoş geldiniz,’’ dedi, bir müddet hoş beş söz ettikten sonra misafire kahve ikram etmek için Sabahat Hanım’a seslenildi.
Veli’nin annesi Saniye Hanım ‘‘Bize üç kahve yapıp getiriver bir de akşam yaptığım tatlılardan yanına koy,’’ dedi yardımcısına.
Evin babası Ali Bey lafa karışmadan edemedi, ‘‘Saniye Hanım sen mi yaptın tatlıları?’’
Saniye Hanım Ali Bey’in sözünü duymazdan geldi, Veli’ye kendini döndürdü, ‘‘Canım oğlum, aslan oğlum bize gelirken çok yoruldun mu? Akşam yaptığım tatlılardan getirsinler de ye,’’ diye söyledi bir anne içtenliğiyle.
Veli gülümseyerek annesine karşılık verdi, ‘‘Anne ben üst katta oturuyorum, size gelirken hiç yorulmadım ama yaptığın tatlılardan yerim.’’
Ali Bey lafın arasına girmese olmayacaktı, ‘‘Bırak oğlum bırak, tatlıları ablan yapmış, akşamüzeri bize uğradı, tatlıları o getirdi.’’
‘‘Oğlum babanı idare et bugünlerde çokça unutmaya başladı,’’ diye homurdandı oturduğu yerde huysuzca kıpırdanan Saniye Hanım, kendilerini sinsice dinleyip kıs kıs gülen Müyesser’e ‘‘E canım akrabam anlat bakalım sen ne hâldesin?’’ diye sordu. ‘‘Bıraktın mı o adamı? Şimdi nasıl geçiniyorsun?’’ diye ilâve ettiği sualler, bahsetmek istediği konu Müyesser Hanım’ın otuz yıl önce başından geçen talihsiz bir evlilik hikâyesiyle ilgiliydi. Salondakilerin hepsi Ali Bey de dâhil olmak üzere Saniye Hanım’ın sözlerine güldüler. Saniye Hanım kendisine doğru bakan ve gülen insanlara hiç aldırmadan Müzeyyen Senar’ın seslendirdiği bir şarkıyı o yanık sesiyle söylemeye başladı. Saniye Hanım'ın renkli bir kişiliği vardı, demans hastası olması onun bu renkli kişiliğini yok edememişti.
‘‘Hey hey hey hey hey. Gamzedeyim deva bulmam. Garibim, hiç yuva bulmam. Gamzedeyim deva bulmam. Garibim, hiç yuva bulmam. Kaderimdir hep çektiğim. İnlerim hiç reha bulmam Kaderimdir hep çektiğim. İnlerim hiç reha bulmam’’
Öyle güzel öyle duygulu söylüyordu ki bir anda hafif alayla karışık Saniye Hanım’a bakarak atılan küçük kahkahalar şimdi hayranlıkla yaşlı kadını dinleyen ve onu süzen bakışlara bırakmıştı yerini. Saniye Hanım o muhteşem yanık sesiyle şarkıyı söylerken kahveler ve tatlılar gelmiş, servis edilmişti.
Müyesser Hanım Saniye Hanım’a ne kahve ne tatlı verilmediğini görünce meraklandı ‘‘Sana kahve ve tatlı yasak mı ablacığım?’’ diye sordu.
‘‘Yok yasak değil, canım istemediğinden üç kahve yap getir dedim.’’
Geçmişten, bugünden sohbet açılmıştı, Veli annesinin hareketlerini izliyordu. Ali Bey kendini muhabbete kaptırmıştı, Saniye Hanım Ali Bey’in kahvesini eline alıp bir yudum aldı, höpürdeterek içmeye devam ediyordu. Bu arada tatlının da yarısını yemişti. Veli gülmeden edemiyordu, ‘‘Anne istersen sana da kahve ile tatlı getirsinler,’’ dedi.
Ali Bey Saniye Hanım’a doğru nazar eyleyince Saniye Hanım biraz utanarak konuştu ‘‘Yok canım hiç istemiyorum. İstesem söylemez miyim?’’
Bu arada kalan tatlıyı da bitirmiş, kahveyi içmişti.
‘‘Sabah Fatma’nın da canı kahvaltı etmeyi hiç istemiyordu,’’ diyen Veli kahkaha attı, ‘‘Size doyum olmaz ama atölyedeki işlerim beni bekliyor,’’ diyerek ayaklandı. Veli tam kapıdan dışarıya çıkarken ''Oğlum İstanbul’a giderken dikkatli ol, gidince de beni hemen ara. Oralarda sakın kötü işlere bulaşma, okumana bak sen,’’ diyen annesinin sesini duydu.
Veli, Sabahat Hanım’dan annesine iyi bakmasını rica ederken Saniye Hanım’ın onun üniversitede okurken ki yıllarına gittiğini, kendini o zamanlarda yaşadığını zannettiğini anlayarak iç çekti ve işine gitmek üzere merdivenlerden inmeye başladı.
SON