Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Babam Mehmet Akif – İstiklâl Harbi Hatıraları Adlı Kitap Üzerine

11 Mart 2024 - 20:24 - Güncelleme: 12 Mart 2024 - 09:39

'Babam Mehmet Akif – İstiklâl Harbi Hatıraları' Kitabı Üzerine
 
Mehmet Akif Ersoy’un oğlu Emin Âkif babasıyla ilgili hatıraları Orta Çiftlik adını verdiği bir günlükte tutmaktadır. Fakat Orta Çiftlik adlı günlük bir şekilde ortadan yok olmuştur. Kitabın hazırlanmasında Milliyet gazetesinde yayımlanmış olan on beş yazı ile Nusret Safa Coşkun’un bir neşir çalışmasından, Kenan Akın’ın Emin Âkif’i ziyaret ederek yaptığı görüşmeden, kızı ve damadının verdiği bilgilerden ve Refi Cevad Ulunay ile Çetin Altan’ın ilgili yazılarından faydalanılmış.

Millet gazetesinde on beş, Tercüman ve Memleket gazetelerinde birer bölüm hâlinde Emin Âkif’in hatıraları paylaşılmış. Kitapta, babasının yanında kalan ve onunla seyahat eden Emin Âkif’in Mısır seyahati ve İstiklâl Savaşı’na dair önemli bilgileri paylaştığı görülüyor. Mehmet Âkif’in, Fuat Şemsi İnan’a yazdığı mektuplardan oğlu Emin Âkif’in haylazlıklarından biraz dertli olduğu anlaşılıyor. Mısır’da yanında olduğu zamanlarda da Arapça ve İngilizce derslerini aksatıyormuş.

Mehmet Âkif’in altı çocuğu vardır. Büyük oğlu henüz bebek denecek yaşta ölmüştür. Emin Âkif ortanca oğludur. Mehmet Âkif uzun süreli olarak Mısır’a gittiğinde Emin Âkif’i de yanında götürür.
Mısır’da bulunduğu ilk zamanlarda Emin Âkif yanında değildir ve oğlanın annesinden aldığı mektuplardan öğrendikleri yüzünden Vatan Şairi’nin canı sıkılmaktadır. Emin Âkif haylazdır ve derslerine çalışmamakla birlikte zaman zaman okuldan kaçmaktadır. Fuad Şemsi’ye mektuplar yazarak oğlunun terbiyesiyle ilgilenmesini isteyen Âkif daha sonra Mısır’a giderken Emin Âkif’i de yanında götürür. Eğitimiyle bizzat ilgilenir ve çocuğundaki olumlu gelişmeleri de arkadaşlarıyla paylaşır.

Emin Âkif’in hayatı korkulu bir film gibidir. 1934 yılında askerliğini yapmak için Mısır’dan Türkiye’ye gelir, askere gider. Askerliğini yaparken bazı Kur’an ayetlerini tefsir ettiği için Divan-ı Harbe tevdi olunur ve tevkif edilir. Bundan sonra Emin Âkif’in tutuklandığı yerden kaçma teşebbüsü bulunmuş ve yeniden yakalanarak cezasını çekmiş, askerliğini de bitirmiş.

Emin Âkif’in hayatı askerliğini bitirdikten sonra da iyi bir yönde ilerlemez. Ailesiyle bağlarını koparan genç adamı bu yola sürükleyen neden bilinememiştir. Sabahçı kahvehanelerinde, hamamlarda barınan Emin Âkif şarap, ispirto ve esrar içmektedir. Bir ara yolu akıl hastanesine ve hapishaneye de düşen Emin, bir baba dostu tarafından Bursa Atatürk Çitliği harasına kâhya olarak yerleştirilir. Evlenir, mazbut bir hayat sürmeye başlar. Emin Âkif’in dramı ne yazık ki henüz bitmemiştir. İşten çıkarılan Emin’in karısı da ölür, o da İstanbul’a döner. İstanbul’a gelince eski hayatına dönen Emin Âkif kendini şaraba ve esrara verir. Bir kamyonetin karoserinde yaşamaya başlar. 24 Ocak 1967 tarihinde bu karoserin içinde ölü bulunur.

***
Emin Âkif  on üç yaşındayken babasıyla beraber Anadolu’ya geçer ve zafere kadar da yanında kalır daha sonra baba oğul Mısır’a giderler. Kitapta Akif’in ve oğlu Emin’in Bilecik’e giderek Yunanlıların yakıp yıktığı yerlerde yangın söndürme işine yardım ettikleri yazılmıştır.

Emin Âkif’in hatıratına babası Mehmet Âkif’in Kurtuluş Savaşı’na katılma konusunda çekimser kalan Anadolu şehirlerindeki insanları etkili hitabeti ve ikna gücü yüksek düşünceleriyle Kurtuluş Savaşı’na katılma ya da destek verme konusunda razı etmede çok önemli bir rol üstlendiği yazılmış. Âkif’in hayatını araştıran kişilerin muhakkak bu hatıratı okumaları ya da araştırmaları gerektiği belirtilmektedir.

Benim dikkatimi çeken diğer bir konu da Mustafa Sağîr ile anlatılan kısımdır. Olayın birinci tanığı olan Emin Âkif’in anlattıklarıyla okuruz o satırları. Mustafa Sağîr kendini Ankara Hükümeti’ni alkışlayan, İslâm’ın azası ve bir sefiri süsü vermektedir. Mehmet Âkif iç yüzünü bilmediği Mustafa Sağîr ile tanışır, onu Taceddin Mahallesi’ndeki evine davet eder. Bu kişi Hintli bir casustur ama bunu Mehmet Âkif bilmemektedir. Mustafa Sağîr Mehmet Âkif’in ev adresini bildirerek bazı kimseler ile mektuplaşmaya başlar. Yalnız mektupların sayısı giderek artmaktadır. İstanbul, Hindistan ve Mısır’dan Mehmet Âkif’in evine mektuplar gelmektedir. Eve gelenler artık mektup değil büyük büyük zarflardır. Bu durumda Mehmet Âkif de doğal olarak Mustafa Sağîr’den şüphelenmeye başlar. Emin Âkif’in anıları bu noktada çok kıymeti olsa gerek olayların birinci tanığı olarak konuşmaktadır. Bir gün İstanbul’dan Mustafa Sağîr’e gelen mektup yanlışlıkla köşesinden yırtılır. Mehmet Âkif de oğlu Emin de zarfın içindeki deste hâlinde olan kâğıtları görür. Daha fazla dayanamayan Mehmet Âkif zarfı açar ama zarfın içindeki destenin üzerine kondurulmuş küçük bir not dışında görünen bir yazı yoktur. Tüm kâğıtlar boştur. Bu kâğıtlar incelenmek üzere yetkililere teslim ediliyor.

Mustafa Sagîr adlı kişi Hintli bir casus imiş ve daha önceden Afgan kralını vurduğu için İngilizler tarafından görevlendirilip Ankara’ya Atatürk’e suikast düzenlemek üzere geliyor. Atatürk’e bir türlü ulaşamayan Mustafa Sagîr’in bir süre sonra foyası ortaya çıkıyor ve yargılanıp asılıyor. Bu durumda denilebilir ki Atatürk’e yapılacak olan bir suikastın ortaya çıkarılmasında Mehmet Âkif Ersoy önemli bir rol üstleniyor.

Yunan Harbi’nin yaşandığı sıralarda İstanbul işgal edilmiştir. Boğaz’da İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan gemileri vardır. Bir mayıs ayı sabahında Mehmet Âkif ve oğlu Emin evden ayrılarak Anadolu’ya geçer. Kuvayı Milliye çetesiyle birleşerek cepheye cephane götürmek için yola düşerler. Bir ara Anzavur Ahmet ve çetesinin baskını olma gibi bir tehlikeli durum yaşamışlar ama bu durum Anzavur’un cesaretsizliği yüzünden gerçekleşmemiş. Ankara’ya geçen baba oğul meclisin önünde Gazi Mustafa Kemâl ile karşılaşırlar ve kısa bir konuşma geçer aralarında.

Kitabın bir bölümünde Mehmet Âkif’in yaşlı bir adama tesir ederek Kuvayı Milliye için mal ve para yardımı sağladığı yazılıdır. Tesirli sözleriyle çekimser kalan yaşlı adamı ikna etmiştir. Öyle ki adamın yanından ayrılırken adam gözyaşlarına hâkim olamaz. Mehmet Âkif oğlu Emin Âkif’in anlatımıyla Anadolu’nun birçok vilayetinde, kazalarında, nahiyelerinde, camilerde, medreselerde, meydanlarda yığınlarca insana hitap eder. Sözleri herkese tesir eder ve onu bir kere dinleyen, eli silâh tutan erkeklerin hepsi cepheye koşmaktadır.

Dinar’dan Antalya’ya hareket eden şair Mehmet Âkif ve oğlu Emin yolda da bir garip durum yaşarlar. O da şairin fesi ile ilgilidir. Kamyon içinde Antalya’ya gitmektedirler. Şoför ve yanında oturan muavin İtalyan askerlerdir. Bir ara Âkif’in fesi süratle giden kamyonda rüzgârın azizliğiyle başından uçar, gider. Mehmet Âkif derhal durmalarını istese de adamlar durmaz. Âkif çok öfkelenmiştir. Birkaç kez söylemesine rağmen İtalyanların durmaması üzerine muavini oturduğu yerden çekerek öne arkaya doğru silkeler ve Fransızca olarak şoförün durmasını ister. Tabii durmuşlardır ve fes de bulunmuştur.  Antalya da birçok kişiyle görüşen Mehmet Âkif Kuvayı milliye için silâh ve cephane temin ediyordur. Yanında da onunla çalışan varlıklı bir insan olarak anlatılan Süleyman Bey bulunmaktadır.

Kitabın bir bölümünde Emin Âkif tarafından İstiklâl Savaşı’nda Afyonkarahisar’ın ne derece önemli olduğuyla ilgili sözleri yer alır. Afyonkarahisar bu büyük mücadeleden alnının akıyla çıkmıştır. Afyon’dan Konya’ya babasıyla giden Emin Âkif bu ilde de çok iyi karşılandıklarını anlatır. Oğul, babasını şu şekilde tarif eder. ‘’ Hıfzı çok kuvvetli idi. Kur’an’ı başından sonuna kadar ezbere bilirdi. Bilhassa gençliğinde bir kere okuduğunu ezberleyecek derecede kuvvetli bir dimağa sahip olduğunu neşeli zamanlarında söylerdi.’’

   Kitapta Haymana’ya yaklaşan Yunan ordusu anlatılır. Düşman Haymana’ya ilerlemeye gayret eder. Top sesleri Ankara’dan duyulur. Memurlar, mebuslar ailelerini Kayseri’ye nakletmeye mecbur olurlar. Mehmet Akif’in ailesi de gidenler arasındadır. Emin Âkif ise annesi ve kardeşleriyle gitmemiş babasıyla kalmıştır. Emin Âkif’in belki de hayatının sonuna kadar unutmayacağı şu sözler dökülür babasının dudaklarından ‘’Benim kaldığım, icabında öldüğüm yerde oğlum da ölsün.’’ Kağnı arabalarıyla perişan vaziyette insanlar Anadolu’ya taşınır. Yunanlılar inatçıdır ama Türkler onların inadını kırmıştır, Yunan orduları Sakarya Irmağı’nın kıyısına çekilmiştir. Bu sırada Kazım Karabekir Paşa da Doğu Cephesi’nde Ermenileri yenmiştir.

Mehmet Âkif milletvekilliğinden istifa ederek kendisine çok ısrar eden Prens Halim Paşa ile Mısır’a gider. Yanında Emin Âkif de vardır.

Mehmet Emin Âkif çok iyi derecede Arapça bilirmiş, Arap edebiyatına hâkim, Türkçeyi mükemmel derecede güzel konuşan talihsiz oğul hayatta ne yazık ki başarılı olamıyor. Bunu da babasının üzerine fazlasıyla titrediği için olduğunu söylüyor. Oğulun babası için söylediği sözler: ‘’Mütedeyyindi, fakat asla softa değildi. Dinin tababet, ziraat, iktisat gibi işlenecek, ilerlenecek tekâmül ettirecek bir ilim şubesi olduğuna kaniydi. Yobazlardan nefret eder, kadınların çarşaf giymeye varan tesettürüne aleyhtar bulunurdu. Dinin birtakım softalar elinde şirazesinden çıktığını daima söylerdi.’’

Mehmet Âkif Ersoy’un fazla bilinmeyen ailesinin bir ferdi olan Mehmet Emin Âkif’in anlatımıyla büyük şairin portresine bakarsınız. Mehmet Âkif için önce daima vatanı ve milleti gelmiş daha sonra ailesi. Fırsat buldukça ailesiyle de vakit geçiriyor elbette. Bazen anne babası büyük işler başarmış evlatların hayata tutunamadıkları görülür. Emin Âkif’i ailesinden koparan nedir öncelikle belki de bu soru önemlidir. Orta Çiftlik adlı günlük kaybolmasaymış belki de pek çok muallakta kalan sorunun cevabı da bulunmuş olurdu. Örneğin annesini, diğer üç ablasını ve kendinden küçük erkek kardeşini de merak ediyor insan. Kitabı okurken bir de şunu fark edersiniz ki Emin Âkif mükemmel bir Türkçe ile konuşur, son derece naziktir ve hitabeti kuvvetlidir. Nasıl oluyor da Arapça, İngilizce bilen ve Kur’an ayetlerini tefsir edecek kadar da din bilgisi olan ve aynı zamanda Arap edebiyatını çok iyi bilen bir değerli kişinin hayatı böylesine kötü bir şekilde ilerler diyorsunuz. Buna sebep nedir? En azından baba ve oğulun arasında bir muhabbet ve sevgi olduğu hissediliyor. Babasının verdiği mücadelenin en yakın tanığı olan evlat Emin Âkif babasını anlatmış ve iyi ki de anlatmış. Ruhları şad olsun.

Kitap Derleme- Giriş: Yusuf Turan Günaydın
Kitabın okunması dileğiyle. Saygılar.