Av. Cemil ALTINBİLEK

Av. Cemil ALTINBİLEK

[email protected]

Mevlânâ ve Mesnevi'ye Dair

29 Aralık 2021 - 22:46

Mevlânâ ve Mesnevi’ye Dair
     Mevlânâ’nın izinde müesseseleşerek, mensuplarına İslâm dînini, ilâhi bir mûsıkînin refâkatinde, semâ ederek yaşatan.  Birkaç metrekarelik çilehânelerinde tefekkür ve ibâdet ile terbiye eden.  Mutfaklarındaki edep ve erkân ile yoğuran.  Şiir ve mûsıkî ile bulundukları yerlerde, zamânın güzel sanatlar akademileri misâli, kültür hayâtına da yön veren ocaklar olan Mevlevihaneler, 13. Asırdan, 1925 yılındaki tekke, dergâh ve zâviyelerin kapatılmasına kadar, bu faâliyetlerini sürdürmüşlerdir.
     1925 yılından îtibâren diğer dergâhlar gibi, târihî misyonları sona eren mevlevîhânelerden, Mevlânâ’nın zaman ve mekânları aşan sevgi ve aşk anlayışı; onu sevenlerinin gönüllerine, sohbetlerine ve sanatlarına taşınmıştır.
     Hz. Mevlânâ’da tekemmül esastır. O; “Nebatsan-hayvan, hayvansan-insan, insansan, insân ı kâmil oluncaya kadar tekemmül devam edecektir” diyor.  Hattâ Mevlânâ’nın “Hamdım, piştim, yandım” ifadesi de aynı minval üzeredir.
     Mevlânâ’nın, “Hz. İbrâhim’in inşâ ettiği Kâbe’ye Allah gelip bir gün oturmadı, ama benim gönül Kâbemden bir gün bile çıkmadı.” dediği gibi, bugün Mevlânâ da sevenlerinin gönlünde yaşamakta, sevgi ve aşk öğretisi ise takipçilerinden, akademik toplantı ve merkezlere kadar terennüm edilmektedir. Hatta dünyâ’da Mevlânâ, kültür ve hoşgörü âbidesi olarak çeşitli platformlarda da anılmaktadır.
     Mevlânâ çok yönlü ve zengin bir bilgi ve kültür birikimine sâhip olup, her mizaç ve meşrebe hitap etmektedir. Bu hâlini Mevlânâ, “Bir ayağım sâbit, diğer ayağımla 72 milleti dolaşırım” sözü ile açıklamaktadır. Hattâ zamânının Hint’de, Çin’de bile anlatılmakta olan binlerce hikâyeyi Mesnevî’sinde anlatıp, arkasından hikmetli netîceler çıkarmasını, kurt-kuş hikâyeleri anlatıyor diye kendisini eleştirenlere şu dörtlük ile cevap vermiştir.
     Ben Kur’an’ın bendesiyim, Hazreti Muhammed’in yolunun tozuyum. Eğer biri, benden bunlardan başka bir şey naklederse, ondan şikâyetçiyim.” diyen Hazreti Mevlânâ; 25.000 beyti aşan Mesnevî’-sinin ilk 18 beytini bizzat kendisi kaleme almış, gerisini de yıllar süren bir berâberlik içinde, O söylemiş, kâtibi Hüsamettin Çelebi yazmıştır.
Dinle neyden, duy, hikâyet eyliyor,
Ayrılıklardan şikâyet eyliyor.
Bir garip düşmüşse yurdundan cüdâ,
Yurduna dönmek ister dâimâ.
Aşka düştü, yandı hep tutuştu ney,
Aşka düştü, aşk yüzünden coştu mey.
Yardan ayrılmışa ney sırdaş olur,
Perdeler yırtar, visâle yol bulur.
     Mesnevinin İlk beyitleri içinde bulunan yukarıdaki mısrâlarda görüldüğü üzere, kamışlıktan kesilerek, toprağından ayrılmış, üzerine delikler açıldığından, parçalanmış, üflenmekten kurumuş, yanmış, yakılmış “Ney” sembol olarak kullanılır. Yaratılış ile Tanrı’dan aldığı nefesi tasarruf eden insanın, asıl vatanı olan Yaratanın mülküne dönme arzu ve iştiyâkına “Ney” tercümandır. Neyin kendi sesi yoktur. Üfleyenin nefesi sedâ olur. Bu hâliyle Mesnevî; Hz. Mevlânâ’nın iç yüzünü aksettiren bir ayna, dinlenen “Ney” de Mevlânâ’nın ta kendisi veya aşk ile “piştim” diyen İnsan-ı Kâmil’den başkası değildir. Ya da Hazreti Muhammed’e gelen vahyin, O’nun vücûdu dilinden insanlığa tebliğ edilmesi gibi, Kur’ân-ı Kerim’in asırlar ötesine şerh edilmesidir. Bu yönü ile de Mesnevî bir din kitabı, içinde kültür de barındıran bir din öğretisidir. Hem de zamanları, mekânları aşan Kur’an misâlidir. O’nu kuvveden fiile, sözden örneğe, hayâtın içine katar. Anlattığı binlerce kurt-kuş-aslan hikâyesinden, hikmetli netîceler çıkarır. Dîni doğru yorumlayan ve gösteren emsalleri tespit eder. Bunu yaparken malzemesi de vahdet-birlik görüşü içinde; hoşgörü, sevgi ve aşktır. Çünkü Mevlânâ’nın mayasında bu hasletler vardır ve bu hasletlerle birlikte kemal bulmuştur. Zâten Mevlânâ da Mesnevi’sinin içinde şöyle diyor; “Bizim Mesnevimiz birlik dükkânıdır. Onda birden başka ne görürseniz, puttur, onu kırınız.”
     Fikir ve ruh lirizminin apaçık beyânı olan muhteşem Mesnevi’si ile felsefe ve îmânı kuru nazariyeler olmaktan çıkarıp hayâta mâletmiş, böylece de yaratıcı ve aksiyoncu bir hüviyet bahşettiği tefekkürüne can vermiştir.
     Mesnevî kıssaları, aynı kuvvetle çarpışan zıt fikirlerin insan şuuruna verdiği mukāyese malzemesiyle doludur. Bu hikâyeleri Mevlânâ kendi üslubu ve tefekkürü ile değerlendirip, günlük hayâtın üstüne ışık tutmuştur. Bunları okuyanların, içinde kendini bulmaması, onların içinde iyilikleri ve kötülükleri tartıp, kendine çeki düzen vermemesi mümkün değildir. İnsanları hep kendi kendisi ile hesaplaşarak, sulhe ve huzûra kavuşturma yolunda birleyici ve birleştirici tefekkürünü ve aşk tem’ini, Mesnevi’sinin hareket noktası ittihaz etmiş olan Mevlânâ, insanları süfliyetten ulviyete yükseltirken dâima vahdet motifini kullanmıştır.”
Aşkı yoklar, akla yoldaş olmadı,
Dil kulaktan başka sırdaş bulmadı.
Böyledir, günler geçer, yıllar biter,
Ey temiz dost, sen yaşa, var ol yeter.
Olgunun hâlinden anlar sanma, ham,
Söz uzar, kesmek gerektir, vesselâm.
     Çağımız Hazret-i Mevlânâ’nın çağına çok benziyor. Kaba kuvvetin, ihtiras ve şehvetin putlaştığı, kutsal ile ruhsalın ayaklar altında dolaştığı bu çağda, sevgi ve barışa susayanlar, Mevlânâları arıyor. Ruhları aşka diriltecek, topluma huzur ve barış getirecek mânevî önderleri özlüyor. O, aşkı hep terennüm eyledi. Biliyordu ki, barış, barış demekle topluma barış gelmez. Barış gülleri, ancak gönül bahçesine dikilen fidanlarla açar, oradan devşirilir. Öyleyse, gül derlemek isteyenler, sevgi fidanları dikmelidir.
Mevlânâ ile sözü bağlamak gerekirse. Mevlânâ Mesnevîsinde; ‘Ey insan sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibâretsin, geri kalanların ise et ve kemiktir.” diyor ve devam ediyor, “Mâdem ki insansın, mâdem ki duyuyor, düşünüyor ve seziyorsun, büyük hakîkati bulmak için gönlünü ve idrâkini yoracaksın.
Duyduklarını ve bulduklarını söyleyeceksin.
Sen söyleyemez isen, rûhunun vâsıl olduğu sırları şiirlere, sazlara ve semâlara söyleteceksin.
Bütün bunlara dahi söylenemeyecek büyük sırlara erdiğin zaman ise,
İşte o zaman susacaksın.
Mevlânâ’nın “Peygamber değil ama kitabı var”, diye hakkında târihe not düşürülecek kitabı olan Mesnevîsini ve Hz. Mevlânâ’nın beynelmilel bir değer ve Türk Tasavvuf Kültürünün bütün insanlığı kucaklayan bir düşünce sistemi olduğu husûsunu da tanıtmak, öğretmek gāyesi ile kurulmuş, Vakıf ve Dernekleri ile birlikte, Mevlânâ gönüllerde ve fikirlerde yaşatılmaya devam ediyor.
Cemil Altınbilek
26.12.2021



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum