Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

[email protected]

DAĞLAR

24 Aralık 2021 - 09:15 - Güncelleme: 24 Aralık 2021 - 11:17

DAĞLAR

Suriye sınırında, bir dağın eteğindeki köyde doğdum. Çocukluğumun on yılı burada geçti. İlkokul üç dahil köyümüzün okulunda okudum.
Köyde her sabah kafamızı kaldırıp baktığımızda ufkumuzu kapatan bir yüce dağın azameti ile karşılaşırdık. Bize tepeden bakan dağın köy dilindeki adı Cobaraklı (Cebel-i Akra) idi, sonra oranın Keldağ olduğunu fark ettik. Bu dağın ardında ne var ne yok, çok da bilmiyorduk. Bildiklerimiz dağın yamaçlarında keçi otlatan çobanlardan öğrendiğimiz kadardı. Dağın zirvelerinde bir harabe kilise (Barlaham Manastırı) olduğu söylenirdi. Arka yamacında ise yolu yolağı olmayan Mürselek (Denizgören) isimli bir köyün sadece varlığından haberdardık. Kuş uçmaz kervan geçmez Mürselek’ten Kör Hösün’ün (Hüseyin) senede bir veya iki defa dedemi ziyarete geldiğini ve heybesinde hediye olarak harnup (keçiboynuzu) getirdiğini hatırlıyorum. Harnup, bize çok yabancıydı, çünkü bizim yamaçta yetişen bir bitki değildi. Kara kuru, takır tukur bu meyve olan harnupun yıllar sonra Akdeniz sahillerinde yetişen bir ağaç olduğunu öğrendik. Yanıbaşımızdaki dağın arka yamacındaki harnupu tanımıyorduk. Yıllar sonra Yayladağlı şair Ali Yüce’nin Ruhi Su tarafından bestelenen ve okunan Mürselekli Kadınlar isimli bir şiirinin olduğunu fark ettik. Ama o yıllarda dağın ardı bizim için meçhuldü. O dağ ki, her akşam güneşin battığı yerdi. Çocuk aklımızla güneşi bizden saklayan bir dev olarak görürdük onu. Yıllar geçti, bizler büyüdük. Ve o dağın arkasında uçsuz bucaksız Akdeniz’in uzandığını da öğrendik. Demem o ki, dağların ardı bir başka dünyaya açılmak, yeni dünyalara kapı aralamaktı. Belki bir masal diyarıydı.
Köyden ilçeye geldiğimizde, orada da Dağardı isimli bir mevkinin olduğunu öğrendik. Kasabayı güneyden kuşatan çam ormanlarının arkasındaydı Dağardı. Gitmedim, görmedim, kim bilir hangi dereleri, hangi ormanları, hangi kuşları barındırıyordu.
Masalların dediğine göre dağların ardı gizemliydi, perilerin, devlerin, ağlayan nar ve gülen ayvaların yeriydi. Kaf Dağı’nın ardına gidebilmek için akıl almaz engelleri aşan masal kahramanları, ağzından ateş saçan ejderhaları kılıç darbeleri ile yere serip, isteneni getirir ve padişahın kızıyla evlenirdi. Alpay’ın “Dağların arkasında yâr” diye şarkı söylemesi boşuna değilmiş! Elbette aşkı uğruna dağları delen Ferhat’ı da anmadan geçmek haksızlık olur. Demir dağları eriterek özgülüğe kavuşmak, bizim mitolojimizde de önemli yer tutar.
Her dağın kendine özgü öyküsü ve türküsü var. Erzurum dağları kar ile boran, Erzincan’da yüce dağ başını duman kaplamış, Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar, Sivas’ta yüce dağ başında yanar bir ışık, Kayseri’de bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır, Divriği’de aşan bilir karlı dağın ardını, Harput’ta dağlar dağımdır benim, gam ortağımdır benim, Kerkük’te baba bugün dağlar yeşil boyandı, kim yattı kim uyandı, Balıkesir dağlarında iki keklik bir kayada ötüyor, bizim dağlar ise gözümüzde tütüyor.
Dağlar, özgürlük rüzgarının alabildiğine estiği yerdir, sığınaktır, koruyup kollayıcıdır. Koç Köroğlu’nun mekanı Bolu Dağlarıydı. Torosların yiğit ozanı Dadaloğlu, “Ferman padişahın dağlar bizimdir” diyerek sığınmıştı dağlara.
Bu ülkenin mağdur ozanı Sabahattin Ali meskenim dağlardır diyordu;
Başım dağ, saçlarım kardır
Deli rüzgârlarım vardır
Ovalar bana çok dardır
Benim meskenim dağlardır

Ahmet Arif kirvenin dağlarının ardı daha başkadır;

Dağlarının, dağlarının ardı
Nasıl anlatsam…
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban…


Cevat Çapan’ın dağların ardı bir su gibi akıp gidilecek yer;

O bildik dağların koyaklarında biriken,
sonra eriyip boz bulanık ırmaklara karışan
kadarıyla ak git sen de
uzaklara, dağların ardına


Sırtımızı dayayacak bir dağımızın olması ne kadar da önemli. Bir zamanlar arkamızda dağ gibi babamız var derdik. Şimdi onlar göçüp gitti. Artık dayanacak yerimiz yok. Kendimize güveneceğiz. Her insan bir dağdır ve o dağın arkasında kim bilir neler var. Bir zamanlar dağ yollarında yaptığımız yolculuğu, içimize çevirmenin zamanı geldi. İçimizdeki dağa tırmanıp arkasına bakmalı. Zorlu bir yolculuktur bu. Belki ejderhalar, belki devler, belki uçurumlar kesecek yolu. Dağların geçit veren yerlerini keşfedeceğiz. İçimizdeki dağ ardına ulaşıp huzur ikliminde kendimizle barışık yaşamanın tadını çıkarmalıyız. Keldağ’ın arkasında Akdeniz, içimizdeki dağın arkasında biz varız. Uçsuz bucaksız Akdeniz’in güneşini, akşamını, sabahını, meltemini, bütün güzellikleri ile beraber derin bir nefesle çekip, içimizdeki dağın ardı ile buluşturmanın tadı ne kadar da güzel olurdu. Zor demeyin! Dağ ne kadar yüce olursa olsun, yol üstünden aşıyor. İyi yolculuklar!


 

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum