Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

a.bilgili@gmail.com

BALZAC VE FRANSIZ DEVRİMİNDE TERÖR DEVRİ

17 Mart 2025 - 14:39

BALZAC VE FRANSIZ DEVRİMİNDE TERÖR DEVRİ

 

Büyük Fransız Devrimi toplumsal patlama olarak 14 Temmuz 1789’da halkın Paris’teki Bastille Hapishanesi’ne düzenlediği baskın ile başlamış ve takip eden yıllarda devam etmişti. Ünlü yazar Honore de Balzac’ın doğumu ise devrimin başlangıcından on yıl sonra 1799’a rastlamaktadır. Yazar 1850’de öldüğüne göre, hayatının büyük kısmı 1800’lü yıllarda, yani 19. yüzyılda geçmektedir. Bu sebeple olsa gerek, yazdığı romanların hemen hepsinin konusu 19. yüzyıl Fransa’sındaki toplum hayatını yansıtır. Ancak, burada ele alacağımız “Terör Devrinde” isimli öyküsü ise doğumundan on yıl önce yani 18. yüzyılda gerçekleşen Fransız Devrimi’nin 1793 yılına rastlayan ve Terör Devri olarak adlandırılan döneme ilişkindir.

1789’da başlayan halk hareketleri mutlak monarşinin önce meşruti monarşiye, sonra da cumhuriyete dönüşmesine neden olmuş, Kral 16. Louis idam edilmiş, ülke yönetiminin jakoben denilen oldukça radikal bir grubun eline geçmesiyle terör devri başlamıştı. Balzac’ın Terör Devrinde  isimli öyküsü, tam da bu terör dönemine ilişkin olup, yazarın döneme bakış açısını da yansıtmaktadır. 

Fransa Kralı 16. Louis 21 Ocak 1793 günü giyotinle kafası kesilerek idam edildi, Balzac’ın öyküsü de ertesi gün yani 22 Ocak günü başlıyor. Yazarın deyişiyle, Fransa terör altında inliyordu. Şiddetli kar yağışı altında ve gece yaşlı bir kadın Paris sokaklarında yürüyor. Telaşlı yürüyüş devam ederken takip edildiğini fark ediyor ve bir pastaneye giriyor. Pastaneci, kadına yardımcı olmak amacıyla dışarı çıkıp takip eden adamı görünce korkuyla içeri girip kadını dışarı atıyor. Kadın yürüyüşüne korku içinde devam edip eski derme çatma bir binanın tavan arasındaki dairesine giriyor. Evde kendisi gibi bir kadın ve bir adam daha var. Bu kişiler rahip ve rahibedir. 

Burada, ruhban sınıfının devrimdeki durumu hakkında açıklama yapmak gerekir. Fransız Devrimi, soyluların ve ruhban sınıfının ayrıcalıklarına karşı yapılmış bir halk hareketidir. Devrim, ruhban sınıfına Papa’dan değil, devrim yönetiminden talimat alacakları yönünde sözleşme imzalatmak istemiş ve bunu kabul edenler devrim döneminde görevlerine devam etmiş, kabul etmeyenler ise bunun dine müdahale olduğunu düşünerek ya yurt dışına kaçmış ya da öyküdeki rahip ve rahibeler gibi saklanmışlardır. Yazara göre “bir zamanlar dikkatle yetiştirilip sonra terkedilmiş çocuklar gibiydiler.” 

Yaşlı rahibeyi takip eden adam merdivenleri tırmanıp, kapıyı çaldığında, içerdeki rahibeler yanlarındaki yaşlı rahibi diğer odada bir dolabın içinse saklarlar. Kapıdaki adamı içeri alırlar. Adam, rahibeleri tanıdığını ve düşman olarak gelmediğini, içeride yaşlı bir rahibin saklandığını da söyleyince, saklanan rahip de ortaya çıkar.  Yaşlı rahip, adama neden geldiğini ve ne istediğini sorar. Adam da “Pederim, size vücudu asla mukaddes toprağa girmeyecek olan muhterem bir şahsın ruhî istirahatı için bir âyin yapmanızı ricaya geldim” der.  Adama gece yarısı saat on ikide gelmesini ve o saatte âyini yapacaklarını söyler. Adam çıkıp gider ve denilen saatte tekrar gelir ve dört kişiden oluşan ekip dinî âyini yapalar. Âyin, bir gün önce öldürülen Kral içindir. Kimliğini açıklamayan yabancı, “hiç kimse benim kadar masum değildir” der. Ayrılırken evdekilere rahat olmalarını, kendilerini ihbar etmeyeceğini, güvende olduklarını, tam bir yıl sonra 21 Ocak günü yine geleceğini söyleyerek, bir kutu bırakıp çıkar gider. Kutuda ter kokusu ve kan lekeleri olan bir mendil vardır. Mendilde kraliyet armasını görünce, bunun Kral’a ait olduğunu anlarlar. Bu gizemli adamın kim olduğunu merak ederler ancak bir türlü kimliğini tespit edemezler. Bu gizemli el onları korur ve kıtlık ortamında yiyeceksiz de bırakmaz. Gece gündüz bu adamın saadeti ve selameti için dua ederler. Tekrar geleceğini bildikleri için, geldiğinde kimliğini öğrenmeyi planladılar. Ancak adam bir yıl sonra tekrar geldiğinde çok soğuk davrandı ve yine kimliği konusunda açıklama yapmadı. Sadece düzenlenen âyine katıldı ve gitti. Belli ki, adam bilinmez olarak kalmak istiyordu. 

Devrim döneminde Thermidor ayının (devrim ayların ismini değiştirmişti) dokuzundan sonra ortam rahatlamaya başlamıştı. Artık gizlenmeye gerek kalmamıştı. Yaşlı rahip ve rahibeler de dışarı çıkıp halkın arasına karışmaya başlamışlardı. Sokağı dolduran kalabalığa yaklaşarak ne olduğunu sordular. Oradan geçen arabada giyotine gönderilenler vardı. Devrimin önderlerinden ve terörün mimarı olarak bilinen Robespierre ve arkadaşları idi arabada giyotine gönderilenler. Yaşlı rahip, giyotine gönderilenlerin yanında dimdik ayakta duran ve üç gün önce kendileriyle konuşan gizemli adamı gördü ve kalabalıktan birine bunun kim olduğunu sordu.  “Cellat” cevabını alınca şaşkınlık içinde kaldı, yanındaki bizim yaşlılar az kalsın bayılacaktı. “Bana verdiği şey, ölüme giderken kralın yüzünü sildiği mendildi” diye düşündü ve “bütün Fransa’nın lâkaytliğine rağmen baltanın çeliğinde bir kâlp çarpıyordu” dee  

Öykü burada bitiyor. Anlaşılacağı üzere, Balzac da bir çok yazar gibi Fransız Devrimi’ndeki terör dönemine eleştirel bakmıştı. Nitekim Robespierre giyotine giderken seyircilerden birine “O kadar masum insanı yolladıkları yere gidecekler” dedirterek, teröre sebep olanların aynı akıbete uğramalarına da meşruluk kazandırmış oluyordu. 

Öyküdeki gizemli adamın cellat olduğunu öğreniyoruz ama adı belirtilmiyor. Fransız Devrimi üzerine yazılan bir çok kaynakta adı geçen dönemin ünlü celladı Sanson olduğunu da artık söyleyebiliriz. Sanson, Kralın ve binlerce kişinin kafasını giyotinle kesmiş ünlü bir cellattır ve onlarda cellatlık babadan oğula geçen bir meslektir. Balzac, bu öyküde  cellatların da insani yönü olabileceğine işaret ediyor. Ancak yazarın cellatla ilgili bu insanilik düşüncesi tutarlı mıdır? Cemil Meriç’e göre, “Balzac’ın kahramanları tutarlıdır daima, yaptıklarının hepsi bir ana tutkuyla izah edilebilir, yani kişiliğinin icabıdır.”  Yine Cemil Meriç, Balzac’ın hiçbir zaman insan mizacını düzeltmeye kalkmadığını, insanın onu olduğu gibi büyülediğini belirtiyor. Meriç’in dediği gibi Balzac’ın kahramanları tutarlıysa, Fransız Devrimi’nde binlerce insanın kafasını kesen celladın insani yönü de mevcut olmalı. Kafasını kestiği kral için gizlice dinî âyin yaptıracak kadar tutarlı! Bu tespit, bir paradoks gibi görünse de, Stefan Zweig’e bakarsak, haklılık payı yüksek gibi görünüyor. Zira Zweig de “Balzac’ın kahramanları imbikten geçirilmiş “özlü” kişilerdir, tutkuları katkısız unsurlar,   trajedileri ise yoğun bir hal almış vakalardır” diyor.  Belki Zweig’in Balzac için söylediği “kimseyi haklı ya da haksız bulamazdı” cümlesi daha isabetli gibi görünüyor. 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum