Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

[email protected]

Albert Camus'nun Veba'sı...

31 Temmuz 2022 - 10:29

Salgın hastalık konusunda, Orhan Pamuk’un Veba Geceleri, Albert Camus’nun Veba, G. G. Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk ve Thomas Mann’nın Venedik’te Ölüm isimli romanlarını hatırlıyorum. Bu yazarların dördü de Nobel sahibi. Okudunuz mu bunları diye soracak olursanız, Camus’nun ve Thomas Mann’ın eserlerini okuduğumu söyleyebilirim. Yeni okuduğum Albert Camus’nun Veba’sından bahsetmek istiyorum. Şu an piyasada Can Yayınları’ndan Nedret Tanyolaç Öztokat’ın çevirisi mevcut, ancak ben sahafta bulduğum, Altın Kitaplar’dan çıkmuş 1985 baskılı Nihal Önol  çevirisini okumayı tercih ettim.

Camus da kavgalı arkadaşı J. P. Sartre gibi, felsefî eser ve görüşleriyle bilinen bir romancı ve düşünür. Bir başka ortak yönleri de iki dünya savaşının yıkıntı ve umutsuzlukları ortamında boy gösteren varoluşçuluktur. İkisini de takdir etmekle birlikte Camus’ya sempatimin daha fazla olduğunu söyleyebilirim. İkisinin mukayesesi bir başka yazıyı hak ettiği için, bu konuyu şimdilik bırakıyorum ve Camus’un Veba’sına geçmek istiyorum.

Fransa’nın sömürgesi olduğu dönemdeki Cezayir’in bir sahil şehrinde geçiyor öykümüz. Cezayir denince Müslüman bir kent halkı zannetmeyin. Roman kahramanlarından anlıyoruz ki, kent halkı Hıristiyan.

Önce farelerde görülen hastalık kısa sürede kenti tamamen kaplar. İnsanlar önce duyarsızlıkla karşılıyor hastalığı. Ancak giderek topluma yayılınca işin ciddiyeti fark ediliyor. Beşer onar derken kitleler halinde ölümler başlıyor. Veba salgını bir kenti tutsak alıyor. Kent karantinaya alınıyor. İçeriden dışarıya çıkışlar, dışarından içeriye girişler yasaklanıyor. Kent çevresine nöbetçiler dikiliyor. Aylar süren bir ölüm kalım mücadelesinde vaka sayısı artsa da halk yeni yaşamı kanıksamaya başlıyor. Veba ile yaşamaya alışıyor. Bir yandan da günde yüzlerce kişi ölüyor, mezarlara toplu gömülmeler başlıyor. Kamu binaları, stadyum gibi yerler veba ile mücadelede kullanılıyor.

Kurgudaki baş kahraman Dr. Bernard Rieux. Karısı başka bir kentte başka bir hastalıktan tedavi görmektedir ve karantina yüzünden eşinin yanına gelemiyor. Doktor kadar önemli diğer kahramanımız bir sorgu yargıcının oğlu J. Tarrou. Babası birisi için idam istedi diye evden ayrılıp ayrı yaşayan bu şahıs veba salgını ile baş etmenin, birlikte hareket etmekle, dayanışma ve yardımlaşma ile olacağını söylüyor ve bir çok kişiyi örgütlenmeye teşvik ediyor. İdam cezasından dolayı babasına ciddi eleştirileri olduğu anlaşılıyor. Hekimler örgütünün başında olan Dr. Castel de vebaya karşı serum çalışmalası ile mücadeleye büyük katkıda bulunuyor. Gazeteci Raymond Rambert kente bir iş için gelmiş ve karantina nedeniyle dışarı çıkamayan birisi. Başka kentte bir sevgilisi var ve bir an önce bu hastalıklı kentten kurtulmak istiyor. Nöbetçilere rüşvet vererek kaçmanın yolunu buluyor ama tam kaçacakken, kentte veba ile canla başla mücadele eden doktoru ve diğerlerini hatırlayınca kalmaya karar veriyor ve o da çalışmalara katılıyor. Cottard isimli şahıs ise vebayı ve karantinayı fırsata çevirmeyi beceren bir vurguncu. Kilisede vaazlar veren peder Paneloux da diğerlerine yardımcı oluyor.

Bugün yaşadığımız corona günlerinin benzerlikleri romanda da görülüyor. Meselâ bu tür afetleri Tanrının cezalandırmak için insanlara musallat ettiğini söyleyen din adamlarına bugün bizim rastladığımız gibi, romanda da pederden benzer şeyleri duyuyoruz. Bugün coronanın özgürlüğümüzü kısıtlamasının benzerini romanda da görüyoruz. Yasaklar, ölüm ve vaka sayılarının halktan gizlenmesi gibi olguları orada da görüyoruz. Bugünkü corona varyantları, orada karşımıza vebanın değişik türleri olarak çıkıyor. Önlemlere uymama suçu orada da var.

1940’lı yıllardan birinde, yaz aylarında başlayıp, kışın zirve noktasına ulaşan ve ilkbahar aylarında ise giderek gerileyerek sönen bu salgın sonunda kahramanlarımızdan J. Tarrou hastalığa yenik düşüyor. Başkahramanımız Dr. Bernard Rieux, kent dışında tedavide olana karısını kaybettiği haberini alıyor. Romandaki son cümlelerde, vebadan kurtulan kent halkının sevincine yer verilirken, Dr. Rieux veba mikrobunun hiç ölmediğini ve yıllar sonra da olsa yine bir şekilde uyanarak faaliyete geçebileceğini söylüyor.

Bu romanı yorumlayanlar “veba”nın bir metafor olarak kullanıldığını, aslında vebanın her türlü kötülüğü temsil ettiğini ifade ediyorlar. Vebayı, Hitler’in Avrupa’yı işgali ya da Fransa’nın Cezayir’i işgali olarak değerlendirenler de var.

Kötülüğe karşı mücadele ederken, yardımlaşma ve dayanışmanın önemi de vurgulanan bir diğer husus.

Romandaki son cümlelerden olan, veba mikrobunun ölmediği ve yıllar sonra yeniden bela olabileceği görüşü ise, bugünkü coronayı hatırlatıyor. Kötülük ölmedi ve bugün corona olarak karşımızda. Toplumun başına bela olan başka siyasi sosyal kötülükleri de veba gibi düşünebiliriz. Ve tabi ki, bu kötülüklere karşı iyinin örgütlenmesi gerekiyor.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum