Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

[email protected]

27 MAYIS DARBESİ VE BARBARLARI BEKLERKEN

03 Haziran 2024 - 09:40

27 MAYIS DARBESİ VE BARBARLARI BEKLERKEN
Av. Abbas Bilgili

Zorbalığın egemen olduğu  farklı muhitlerde davranış kalıpları benzerlik gösterir. Dünyanın herhangi bir yöresindeki zorbanın davranışının benzerini başka diyarların zorbalarında da görebilirsiniz. Bu benzerlik her zaman için birebir aynı olmayabilir, ancak bazen de şaşılacak kadar benzeyebilir. Güney Afrika’nın Nobel ödüllü yazarı John Maxwell Coetzee’nin Barbarları Beklerken isimli romanını okuyunca bu düşünce bende daha da belirginleşti.
Yer ve zaman belirtilmemekle birlikte, yazarın Güney Afrika’ya gönderme yaptığı söylenir. Bilinmeyen bir zamanda bilinmeyen bir İmparatorluğun sınır kasabasında geçer öykümüz. Kasabada bir Askerî Birlik var ve görevi kasabayı barbarlardan korumak. Otoriteyi bir albay temsil etmektedir. Albay barbarların peşinden gittiğinde ise otorite Üçüncü Bürodan bir başka subaydadır. Romanın önemli kahramanlarından biri de sulh yargıcıdır.
Kasabada barbarlarla ilgili akla hayale gelmedik söylentiler vardır. Ne kadar kötülük varsa barbarların sırtına yüklenmiştir. Hırsızlık, yağma, tecavüz, öldürme vs. hepsi barbarların işidir. Haklarında bu kadar menfi rüzgâr estirilen barbarlar ise hiç ortada görünmezler. Barbarlıkları da genellikle söylentiden ibarettir. Kasabanın dışında kendi hallerinde yaşayan balıkçılar var ve bunlar da askerlerin saldırılarından, işkencesinden nasiplerini alır. Yakalanan barbarlardan  bir kızı yanına alan sulh yargıcı, kızla yakınlık kurar ve işkence izlerini tedavi etmeye çalışır. Ve çok yorucu bir yolculuğa çıkarak kızı ailesine verip geri gelir. Geldiğinde karşılaştığı manzara hiç de iç açıcı değildir. Çünkü yargıç, kızı götürüp verdiği için düşmanla işbirliği yapan bir hain olarak görülmektedir. Zorlu bir sorgudan sonra işkence görür, zindana atılır ve itibarsızlaştırılır.
Barbarları Beklerken’deki bir çok olay ve olgunun benzerini 27 Mayıs Darbesini izleyen süreçte de görürüz. Zorbalık evrensel olduğu için Coetzee’nin kurgusundaki davranış kalıplarını 27 Mayıs zorbalığında çok rahat tespit edebilmekteyiz.
Kasabada otoriteyi temsil eden askerler, sulh yargıcını ülkeye ihanet etmekle suçlamış ve sorgulamışlardı. 27 Mayıs Darbesi’ni yapan askerler de Celal Bayar’ın ve Adnan Menderes’in Kars’ı ve Ardahan’ı para karşılığında Ruslara sattığını iddia etmişlerdi. Bugün çok komik gibi gelen bu iddia devletin en yüksek noktasından, otoritenin tepesinde dillendirilmişti. Hatta bu yalan haber zamanın gazetelerinde manşet olarak da yerini almıştı. Otorite böyle söyleyince halkın bir kısmı da bu yalana inanmıştı!
Barbarlarla işbirliği yaparak ihanet içinde olan sulh yargıcının işkenceden geçirilmesi ve itibarını zedeleyecek davranışlara maruz kalmasının benzerlerini 27 Mayıs zorbalarında da görüyoruz. Darbeyi takip eden günlerde gözaltına alınan DP’li Bakanlar ve milletvekilleri Harp Okulu’na getirilirken, hava alanına götürülürken, gemiye bindirilip Yassıada’ya götürülürken bir “dayak koridoru”ndan geçirilerek tekme tokat dövüldüler. Baskılara dayanamayarak Yassıada’da intihar edenler, ölenler oldu. Celâl Bayar’ı “Köpek Davası”, Adnan Menderes’i “Bebek Davası”, ve Koraltan’ı “Barbara Davası” ile Yassıada’da yargılamalarının tek sebebi bu insanların halk nezdindeki itibarlarını kırmaktı. Kasabadaki yargıcın itibarını beş paralık yapanlar, 27 Mayıs’ta da itibar cellatlığı yaptılar. 

27 Mayıs darbecilerinin dillerinden düşürmediği iddialarından biri de DP’nin halkı silahlandırdığı yalanıydı. Güya DP, kendi taraftarlarına silah dağıtarak devletin resmi ordusu ve polisi dışında kendi yandaş silahlı gücünü oluşturmuştu! Bu iddiayı zamanın gazeteleri manşetlere taşıdı, bir takım masum insanlar bunun için tutuklandı ve yargılandı. Sonuç olarak iddiaların içi boş çıktı. DP iktidarının Kıbrıs Türklerine gönderdiği silahları kendi yandaşlarına verdi gibi göstermeye çalışmışlardı ama sonuçta bir şey çıkmadı. Depolarda binlerce silah bulunduğu haberleri yayılmış, ancak bu silahların ziraî mücadele için ziraî kuruluşlardaki silahlar olduğu anlaşılmıştı. Bu suçlamadan ceza alan dahi olmadı.
Halkı silahlandırmak Barbarları Beklerken’de de askerlerin yerlilere yönelik iddialarından biriydi. Yani zorbanın romandaki davranış kalıbı, 27 Mayıs darbesindeki zorbalarla aynıydı. Romanda anlatıldığına göre, yakalanan yerli bir çocuk işkenceden geçirilmiş, vücudu kırıklar ve kan içindeyken verdiği ifadede “barbarların”, yani kendi kabilesinin silahlandığını açıklamıştı! Bu büyük ifşaat zorbaların elindeki delillerden biriydi. Halk, yani barbarlar imparatorluk askerlerine karşı silahlanıyordu! 27 Mayıs darbecisi olan askerlerde de halkın silahlandırılmış olduğu yalanına ilave olarak polisin de devrilen hükümetin adamlarından ibaret olduğu yanılgısı vardı. “Barbarlara” yani hayali düşmana karşı uyanıklık gösterisi bazen komiklik derecesine uzanıyordu. Örneğin Türkiye’nin  saygın hukukçularında Sami Selçuk darbe anında Ankara’da Yedek Subay Okulu’na askerî öğrenciyken yaptıklarını şöyle anlatıyor:   
"Daha sonrası bizlere rastgele görevler verildi. Şuradan yürüyün, burada durun, dediler. Akşamları da hepimizi kimi yerlere götürüyorlardı. Genellikle polis karakollarıydı, bunlar. Bunlardan birini hiç unutmuyorum. Polis karakolunun bulunduğu yerde yıkıntı içerisinde duvarları olan bir bahçe vardı. Karşımızda çarpışacağımız bir düşman varmışçasına, onları esir almaya gidiyormuşuz gibi, önce oraya gizlendik. Başımızdaki binbaşı 'Bir keşif yapalım' dedi. Birisini görevlendirdi. Daha sonra binbaşı, elinde tabancası ile karakola doğru gitti. Sonra 'Gelin çocuklar, şöyle oturun' dediler. Rahatladık ve çimenlere oturduk. Bunların hepsi darbenin gülünçlüklerini ortaya koyan örneklerdir."[1]
Bir de “tünel hadisesi” var ki, tam bir komedi! Değme komedyenlere taş çıkartacak bu hadise, devletin en üst kademesinde ciddiymiş gibi kabul görmüştür. Önce Barbarları Beklerken’deki tünel konusuna bakalım: İmparatorluğun sınır kasabasında “Barbarlar” için olmadık söylentiler yayılıyor. “İnsanlar barbarların surların altında tünel kazdığını söylüyor; istedikleri gibi gelip gidiyor, istediklerini alıyorlar; artık kimse güvencede değil.”[2] Coetzee’nin “barbarları” böyle yapıp tünel kazarak içeri girer de 27 Mayısçı darbecilerin “barbarları” boş durur mu? İstanbul kahvehanelerinde bir söylenti çıkar; şehir sahilinden Yassıada’ya tünel kazarak Menderes ve arkadaşlarını kurtarmak isteyenler varmış!  Bu kahvehane dedikodusu 27 Mayıs darbecileri tarafından ciddiye alınarak bazı kişiler tutuklanıp hapse atılmıştır. Meselâ İletişim Yayınları’ndan çıkan Türkiye’nin 1960’lı Yılları isimli kitapta darbecilerin Yassıada yargılamalarını anlatan Kerem Yavaşça şöyle yazıyor:
“İstanbul’dan Yassıada’ya tutukluları kaçırmak için tünel kazıldığı iddiasını ciddiye almışlardır. Nitekim, konuyla ilgili olarak, halk arasında Tünelciler Davası olarak anılacak bir kovuşturma başlatılmış ve bazı tutuklamalar yapılmıştır. Örneğin Türkiye Taşıt İşçileri Sendikaları Federasyonu Başkanı Mehmet İnhanlı bu kovuşturmada sanık olarak tevkif edilmiş ve 11 ay tutuklu kalmıştır. Söz konusu gelişmelere dair Cemal Gürsel, böyle bir girişimin ortaya çıkması durumunda “Yassıada’nın kana bulanacağı” tehdidinde bulunmuştur.”[3]
“Barbarlar” böyleydi işte… İstanbul sahillerinden Yassıada’ya tünel dahi kazabilirlerdi! Darbeciler, barbarların barbarlığını kanıtlamak için akla ziyan yalanlar uydurdular. Celal Bayar’ın bankada o günün parasıyla 103 milyon lirası olduğunu söylediler. Uçak dolusu altın kaçırdıklarını yazdılar, yazdırdılar. Harp Okulundaki 1500 askeri öğrenciyi DP yönetiminin öldüreceğini iddia ettiler. Yüzlerce üniversite öğrencisinin öldürülerek kıyma makinasından geçirildiğini, toz haline getirilip asfaltın altına gömüldüğü haberini yaydılar. Tam da “Barbarların” yapacağı iş değil mi? Oysa beklenen “Barbarlar” bir türlü gelmedi…

Ama kendileri bir Başbakanı ve iki Bakanı asmakla yetinmediler, sonrasının siyasetini de zorbalıkla dizayn ettiler. Güya darbe dönemi bitti, seçimler yapıldı. Yönetimi seçimleri kazanana teslim edecekleri sözünü vermişlerdi. Ama partileri zorbalıkla yönlendirdiler. Cumhurbaşkanlığına aday olmak için müracaat eden Samsun Senatörü Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’i tehdit ettiler, hayatını garanti edemeyiz dediler, cesedin Etlik tarafında bir çukurda bulunabilir dediler, Meclis’e gelirsen 80-100 milletvekili ile birlikte öldürülebilirsin dediler. Başgil, senatörlükten de istifa etti ve çareyi yurt dışına gitmekte buldu. Rakipsiz kalan Cemal Gürsel böyle Cumhurbaşkanı seçildi. “Barbarların” karşısındaki “medeniler” işte böyle zorbalıkla seçim yaptılar, yaptırdılar. Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı seçilince ayağa kalmayan bir Adalet Partiliye darbeci general “sivilleri giydik ama tabancalarımızı daha çıkarmadık” diyebildi. Bekledikleri “Barbarlar” bir türlü gelmedi. Ortalıkta kendilerinden başka barbar yoktu. Aynaya bakmadıkları için de hakiki barbarı bir türlü göremiyorlardı.   
 


 
 
[1] Gökçer Tahincioğlu, Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk 27 Mayıs Tanıklığını Anlatıyor,  https://t24.com.tr/haber/eski-yargitay-baskani-sami-selcuk-27-mayis-tanikligini-anlatti-kapida-nobetciydim-butun-bakanlari-ve-vekilleri-dovduler,962785, erişim 03.07.2021
[2] J. M. Coetzee, Barbarları Beklerken, Çeviren: Dost Körpe, Can Yayınları, 8. Baskı, İstanbul 2020, s. 168
[3] Kerem Yavaşça, “Ada’da Bir Müsamere: Düşükler Yassıada’da”, Hazırlayan: Mehmet Kaan Kaynar, Türkiye’nin 1960’lı Yılları, İletişim Yayınları, 2017, sh. 120, 121

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum